T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İlahiyat camiasını bekleyen görevler

İslamiyât/Kitabiyât yayınlarının son sayısı elime ulaştığında ne göreyim, beraberine bir de sevimli bir yavru iliştirilmiş!!! Derginin yöneticileri ayrıca bir bülten de neşretmeye başlamışlar, gerçekten çok da iyi etmişler....

Hacim olarak küçük de olsa aslında hakkı verildiği takdirde çok yararlı olabilecek bir teşebbüs bu... Elimdeki nüsha, bültenin 4. sayısı... Ben ne yazık ki ilk üç sayıyı henüz göremedim... Bu nedenle genel bir değerlendirme yapmak imkanından mahrumum... Olsun, şimdilik bunun pek bir sakıncası da yok... Çünkü bu bülteni bahis mevzûu etmemin nedeni de zaten bültenin geneli değil, bilakis ve bilhassa Hüseyin Atay'la yapılan söyleşi...

Dergi yöneticilerinin bu söyleşi meselesini ciddiye almış olduklarını umuyorum; zira Atay Hoca'yla yapılan söyleşide sorulan suallerin bir kısmı fevkalade isabetli iken, bir kısmı da ne yazık ki bu isabetin tesadüfî olduğunu düşündürecek kadar havaî... Söyleşiyi üstlenmiş olan arkadaşımız hiç kuşkusuz ki bir gazeteci değil (iyi ki değil!) ama bir akademisyenin tam da Hoca'yı bulmuşken sorması gereken sorular böyle mi olmalıydı? Hele hele akademik ünvanı da olan bir kimse, yaşını başını almış bir hocaya, üstelik eski bir dekana, "Hayatınızı çok etkileyen ve başka moda geçtiğiniz bir dönem oldu mu?" diye sorar mı hiç?!? Başka moda geçmek.... O nasıl tabir öyle? Allahtan hocanın Türkçesi de -eskiden beri bilindiği üzere- Türkçe'nin canına rahmet okutturacak cinsten olduğundan, "Elbette ki oldu. Doktora tezimde oldu. Çünkü ben iman esaslarını altıdan beşe indirdim!" diye cevap vermiş de nezaketsizliğin farkına varamayıp okurları tebessüm ettirmekle kifayet etmiş. (Aynı soru aynı lafızlarla Said Hatiboğlu Hoca'ya yöneltilseydi, tepkisi ne olurdu acaba?!?)

Her neyse, eldekiyle yetinip hakkı verildiği takdirde bu tür söyleşilerin (herşeye rağmen) hem bizler için, hem de gelecek nesiller için büyük bir değeri bulunduğunu belirtelim. (Her zafer biraz hasar ister!)

Biyografik malumatın toplanmasında hiçbir yasaklayıcı kıstas kullanılamaz... Yani kim olursa olsun, kültürün küçük ya da büyük, önemli ya da önemsiz bir unsuru haline gelmiş bulunan herkesin biyografisi kaydedilmeye değer görülmelidir... Bu bakımdan -sözgelimi- Zeki Müren'in de, Yaşar Nuri Öztürk'ün de biyografisi kültür tarihimiz bakımından ehemmiyet verilmeye layıktır! Tıpkı bu zevat gibi ilim ve fikir adamlarımızın da terceme-i hallerini ayrıntılarıyla tespit etmek gerekir. Çünkü -itiraf etmeliyiz ki- bu konuda millet olarak kusurlarımız affedilecek gibi değil.

Dergi sorumlularına âcizane tavsiyem, bu türden söyleşileri yayımlamaya devam etmeleri ve fakat bir kültür tarihçisi titizliğiyle hocaların eğitim süreçlerini, koşullarını, bilhassa okudukları kitapları, önemsedikleri yazar ve eserleri, çektikleri sıkıntıları, hocalarını, ahbaplarını, ahbaplıklarını, mümkün ve tabii ki meşru olduğu kadarıyla ahval-i şahsiyelerini, fikir kavgalarını, varsa -ki muhakkak vardır- kendilerine yöneltilen eleştirilere verdikleri cevapları, hâsılı biyografilerinin henüz yazıya geçmemiş yönlerini hiç değilse gelecek nesiller adına kayıt altına almaya çalışmaları....

İslamiyât Dergisi bu eksikliği telafi etmek konusunda önemli adımlar atabilir, atmalı da... İlahiyat camiasının ileri gelenleri (en azından Ankara İlahiyat'ın hocaları) hakkındaki büyük bilgi noksanlığını giderecek işler yapabilirler. Mesela söyleşiler bu zaafın ikmali konusunda büyük bir imkan olarak değerlendirilebilir. Ayrıca vefat etmiş hocalarla ilgili anma toplantıları düzenlenebilir ve fikirleri kadar biyografileri de tanıtılabilir. [Merhum Tayyib Okiç'in fikirleri önemli hiç kuşkusuz... Peki ama ayrıntılı biyografisi?! Bu noksan, hayattaki talebeleriyle planlı söyleşiler yapılarak biraz olsun giderilemez mi? 1999 yılı A.Ü. İlahiyat Fakültesi'nin 50. kuruluş yıl dönümü idi. Cevap vermek lazım: Acaba bu fırsat nasıl geçiştirildi, bu vesile nasıl heba edildi?]

Kimse lüzumsuz alınganlık göstermesin: ülkemizde ilahiyatçılar henüz yeterince tarihin (sadece ilim ve fikir tarihinin değil, siyasal ve kültürel tarihin de) önemini kavramış görünmüyorlar.

Sadece İslamiyat Dergisi'nin değil, İlahiyat Fakültelerinin çıkardığı dergilerin de bu konuda işe yarar adımlar atması fikir ve kültür hayatımız adına sevindirici olacaktır.

Katkıda bulunmak amacıyla yarın "Atay Hoca" örneğini ele alacağım.


11 Ocak 2003
Cumartesi
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED