|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün Gazi Orduevi'nde yaptığı "tarihi konuşma"nın tam metni elimde... Hayır, herhangi bir değerlendirme yapmayacağım. İyi ki Özkök'ün, "aranızda yeteneklerine asla ulaşamayacağım sivil generaller var" diye taltif ettiği gazeteciler arasında değilmişim. Sayın general, "hangi görüşten olurlarsa olsunlar, bütün basın-yayın kuruluşlarına ve mensuplarına eşit mesafede bulunmak en çok dikkat ettiğimiz prensiplerden biridir" dese de, bunun hilaf-ı hakikat olduğunu cümle alem biliyor. Milli Gazete, Vakit, Yeni Şafak, Zaman, tam da "farklı görüşten" mütalaa olunacak gazetelerdi. Ama çağrılmadılar. Kokteyle ait görüntüleri izlerken bir şey dikkatimi çekti. Biz askerî mekanlarda "sakal yasağı" var sanıyorduk. Ama sakallı ağabeyimiz Altemur Kılıç elini kolunu sallayarak Orduevi'ne girdi, komutanlarla tokalaşıp yarenlik etti ve herhangi bir "sorun" çıkmadı. Bu, bundan sonra sorun çıkmayacağı anlamına mı geliyor? Başbakan Abdullah Gül, Hilmi Özkök'ün (kimi gazetelere göre) "muhtıra gibi" sözlerine cevap verdi. Cevap vermeseydi de, "Siyasî konularda görüş bildirme iznini kimden aldı?" diye sorsaydı keşke. Öyle ya, "kurum içi hiyerarşi"yi gerekçe göstererek YAŞ kararlarını savunan Sayın Özkök'ün de uyması gereken bir hiyerarşi, bir kurallar manzumesi var. Neyse... Son zamanlarda bir "alışkanlık" başgösterdi: Başbakan ve hükümet üyeleri, yerli yersiz, sağdan soldan yükselen bütün eleştirilere (bazen de "sataşmalara") cevap vermek zorunda hissediyorlar kendilerini. Niye? Başka işleri mi yok? Çözüm bekleyen onlarca, yüzlerce sorun varken ortada.... Şubat krizinin yarattığı "ekonomik daralma" henüz aşılabilmiş değil. Çalışan nüfusun neredeyse üçte biri işsiz. Enflasyon ha keza. Peşi sıra, bir yığın iç ve dış mesele... Öncelik, "gerginlik" siyasetine malzeme sunmak değil, "Acil Eylem Planı"ndaki hedefleri hayata geçirmek olmalıdır. İşleri zor, biliyorum Hiçbir hükümet, hiçbir zaman, bu düzeyde, birçoğu kasıtlı eleştirilere muhatap olmamıştı. Hiçbir hükümet, daha işin başındayken bu ölçüde hırpalanmamıştı. "Zaman verelim, opsiyon tanıyalım, niyet yargılaması yapmayalım" diyenler dahil, yetkili yetkisiz, neredeyse herkes hükümete yönelik suçlamalarda bulunuyor. Örneğin, YÖK Başkanı, çıkıp, parlamento ve hükümet aleyhinde zehir zemberek açıklamalar yapabiliyor... İstanbul Üniversitesi rektörü Milli Eğitim Bakanı'nı "irticaya destek vermek"le suçlayabiliyor... TÜSİAD Başkanı, hükümeti muaheze edebiliyor... Hükümet de bunlara cevap veriyor ve "karşı tarafı temin edecek" açıklamalar yapıyor. Birincisi, adı geçen eşhasın bu düzeyde eleştiriye hakkı yok. İkincisi, hükümetin görevi ille de birilerini temin etmek değil, iş yapmaktır... Elbette "yönetme sorumluluğu" cevap vermeyi gerektiriyor, ama, Başbakan'ın muadili (muhatabı) ne YÖK Başkanı, ne TÜSİAD Başkanı, ne de yetkisiz ve sorumsuz bir bürokrattır. Gerekli cevabı, bırakın parti sekretaryası, ne bileyim, mesela AK Parti Genel Sekreter Yardımcısı versin. Siz işinize bakın...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |