|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Adriyatik kıyısından Çin Seddi'ne" uzanan retoriğin dillendirilmesi bir zamanlar hayli hoşumuza gidiyordu. Bu söylem tümüyle terk edilmese bile artık o heyecanı vermiyor. Heyecan vermesi bir yana Türkiye'nin arka bahçesi sayılan Adriyatik kıyılarını çoktan unuttuğumuz gibi en Türkçü söylemler bile Çin Seddi'ne çarpıp parçalandı. Real politik meğer nelere kadirmiş; ne Çeçenler'in haklı davası ne Doğu Türkistan başkaldırısı kaldı feda edilmedik. Artık yeni söylem şöyle formüle ediliyor: Terörizmin dini imanı olmaz, toprak bütünlüğüne saygılıyız. 'Terör' ya da 'ayrılıkçı hareketler'den yana olmak real politik gereği hiç de taraftar olunacak gibi değil. Ya bağımsız ve meşru devletlerin çekim alanımızdan çıkıp, istihbarat örgütlerinin desteğindeki mafya örgütlenmelerine, azınlıkların kontrolüne terkedilmesine seyirci kalışımızı ne ile izah etmeli? Örneğin Bosna'da Türkiye yanlısı bilinen bir parti (işin tuhaf tarafı Türkiye bu partiyi istemiyor) seçimleri kazanıyor ama hükümeti kurmasına izin verilmiyor. Demokratik kurumların oluşması misyonuyla ülkenin kontrolünü elinde tutan uluslararası güç Bosna halkının tercihini beğenmiyor. Bu türden kirli oyunun oynandığı Arnavutluk'ta da ilginç ve tedirgin edici gelişmeler yaşanıyor.
Arnavutluk nereye?
Önce birkaç tespiti hatırlatarak konuya girelim. Arnavutluk çoğunluğu Müslüman olan tek Avrupa ülkesi. Bosna'da Müslümanlar en büyük grubu oluşturuyor ama oranları yüzde 50'nin üstünde değil. Boşnaklar ve Arnavutlar Osmanlı eliyle bütün olarak Müslüman olan Avrupalı en büyük etnik grup. Ayrıca bu iki Müslüman halk, Osmanlı yönetimine onlarca sadrazam ve vezir vererek İslam'ın Avrupa tarihinde öncü rol oynadılar. Bu tarihî gerçekleri, bugünkü real politikle tarihin sanıldığı gibi tümüyle birbirinden bağımsız olmadığı ve Avrupalılar'ın bu iki ulusa yönelik uygulamalarının, bu tarihi arkaplanı göz önüne alamadan anlamlandırılamayacağını gözönüne sermek için tekrarlıyorum. Arnavutluk halkının yüzde 10 kadarı Katolik, yüzde 20 civarında Ortodoks ve geri kalan da Müslümanlar'dan oluşuyor. Yunanistan, Yunan azınlığı ve Ortodokslar'ı bahane ederek ülke üzerinde etkinliğini artırmaya çalışıyor. İtalya da Katolikler üzerinden ve kısa süreli işgal dönemine dayanarak ülkeyi arka bahçesi gibi görmek istiyor. Arnavutluk Müslümanları'nın en üst dini kurumu olan Meşihat'ta ikinci adam pozisyonunda olan Sali Tivari'nin odasında vurularak öldürülmesiyle tırmanan olaylar aslında uzun zamandır tezgahlanan bir oyunu su yüzüne çıkardı. Önce olayların nasıl tırmandığına bir bakalım. 10 Ocak 2003 tarihinde Tiran'daki Soros Vakfı'nın başkanı Ortodoks Pirro Misha'nın Shekulli isimli dergide; Arnavutluk'un İslam tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu, "İslami oluşumların ülke dışından, özellikle Araplar tarafından finanse edilmiş terörist organizasyonlar" olduğunu iddia eden bir yazısı yayınlandı. Yazının yayınlandığı derginin sahibi Koco Kokedhima'nın da bir Ortodoks olduğunu ve Ortodoks Başpiskoposu Janollatos'a yakınlığı ile tanındığını belirtelim. Bu yazının yayınlanmasından üç gün sonra Sali Tivari meşihat makamında vurularak öldürüldü. Olay üzerine gizli servis ve polis tarafından toplu tutuklamalar başladı. Arnavutluk Müslümanları'nın en üst resmi dini makamı olan Meşihat'ta (bizde ki Diyanete denk) görevli personel ve din görevlileri dahil dini çevrelerle ilişkili bilinen isimler polis merkezlerine götürülerek parmak izleri alınarak, sabıkalı gibi fotoğrafları çekilerek fişlendiler. Bu tarihten 29 Ocak 2003'e kadar geçen sürede Arnavut basını yoğun biçimde (bizim için hiç de yabancı gelmeyen tarzda) İslam aleyhtarı kampanya başlattı. Ülke açlıkla boğuşurken yardım kampanyaları düzenleyen özellikle Arap yardım kuruluşları bahane edilerek, ülkenin yeni bir İslami tehditle karşı karşıya olduğu propagandası işlendi. Operasyonlarda CIA'nin müdahil olduğu, Meşihat'ı dinlemeye aldığı iddialar arasında. Olaydan iki hafta sonra Arnavutluk güvenlik güçleri zorla Meşihat'a girerek görevli din adamlarını dışarı çıkarttı ve medya önünde "bomba ihbarı" aldıkları açıklamasını yaptı. Asılsız çıkar bomba ihbarının içerden yapıldığını bildirerek dini kurum ve kişilikleri kamuoyu önünde küçük düşürme kampanyasına resmi kurumlar da katılmış oldu. Toplu tutuklamalar o boyutlara vardırıldı ki sabah namazını kılan sıradan cemaat bile sorgulamaya alındı. 16 Ocak tarihinde Dine Hoca Camii'nde sabah namazına gelen cemaate katil muamelesi yapılarak topluca gözaltına alınmaları kampanyanın boyutlarını göstermeye yetiyor.
Azınlık demokrasisi
Bu süre zarfında ülkenin kamuoyunu teslim alan, İslam ve terörizm ilişkisini vurgulayarak Müslümanlar'ı ve İslam'ı ülke geleceği için tehdit göstermeye çalışan medya organlarının kimliğine göz atmak açıklayıcı olabilir. KLAN TV ve dergisi sahibi Zhyhen Ryshe, Fransız pasaportlu ve Sali Berişa'nın başbakanlığı döneminde bir cinayete karışmaktan hüküm giymişti. Gazeta Shqiptares isimli gazetenin sahibi de Arnavutluk'ta İtalyan siyasetinin temsilcisi olarak bilinen ve İtalyan pasaportlu Carlo Bolina. Shekulli dergisi'nin sahibi Ortodoks Koco Kokedhima; Korrieri dergisi de Z. Ryshe'nin sahibi olduğu ve Arnavutluk gizli servisinin (SHISH) sesi olarak bilinen yayın organı. Kampanyada başı çekenler arasında Arnavutluk Hıristiyan Demokrat Partisi Başkan Yardımcısı Albert Rakibi'nin sahibi olduğu Albania ve aynı partinin başkanı Nikolle Lesi'nin sahibi olduğu (İtalyanlar'ın sponsor olduğu biliniyor) Koha Jone dergisi...Arnavutluk kamuoyunu kimlerin oluşturduğunu ve İslam'ın Arnavutluk için neden tehdit sayıldığını bu listeye bakarak çıkarmak mümkün. Bir de yüzde 70'i Müslüman olan Arnavutluk'un siyasi haritasına bakalım. Devlet Başkanı Alfred Moisiu, Ortodoks ve başpiskopos Janollatos'a yakınlığı ile biliniyor. Başbakan Fatos Nano Ortodoks ve Janollatos'un yakın arkadaşı. Yüksek Mahkeme Başkanı Theodory Sollaku, İstihbarat Başkanı Iramkli Kocollari, Bilimler Akademisi Başkanı Yili Popa, Tiran Belediye Başkanı Edi Rama ve Arnavutluk'un en büyük medya patronu Koca Kokedhima da birer Ortodoks. Ve bu önemli pozisyonları işgal eden zevatın tamamı da Yunan vatandaşı olan Başpiskopos Anastasis Janollatos'un yakın arkadaşları... Enver Hoca diktatörlüğü gitti ve Arnavutluk'a demokrasi geldi. Müslüman Başbakan Sali Barişa hükümetine son veren ve artık uluslararası bir komplo olduğu ortaya çıkan karışıklıktan sonra bugün demokrasi iyice yerine oturmuş bulunuyor! Yüzde yetmişi Müslüman olan Arnavut halkının dini ve tarihi bağları da koparılırsa her şey yerli yerine oturmuş olacak. Daha doğrusu tarihin intikamı alınmış olacak. Türkiye'de yöneticiler real politikle uğraşırken Yunanistan Arnavutluk'u ekonomik, siyasi ve kültürel olarak teslim alıyor. Arnavutluk modeli, bölgemizdeki kurulması muhtemel demokrasi modelleri için de yeterince açıklayıcı değil mi sizce.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |