|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
ESKİ BAYRAMLAR
HALE KAPLAN ÖZ
On beş yıl tiyatroda aktör, sinemada da asistan olarak Muhsin Ertuğrul'la birlikte çalışan Ayral, Şehir Tiyatroları'nda kesintisiz kırk beş yıl çalıştı. Şehir Tiyatroları'ndan 1975 yılında emekli olan ve bu tarihten sonra birkaç oyunda rol alan Necdet Mahfi Ayral, halen televizyonda yayınlanan Yasemince adlı programda rol alıyor. Türkiye'nin en eski tiyatro sanatkarı Necdet Mahfi Bey, yetmiş yılını verdiği sanatının yaşayan abidesi. Bu bayram, bir bayram geleneği olan büyüklerimize ziyareti yerine getirmek üzere, sizin adınıza, Türkiye'nin yaşayan büyük sanatkarlarından Necdet Mahfi Ayral'ın elini öpüp bayramını kutlamaya gittik, o da bize sizler için eski bayramları anlattı. Kırkdokuzun tersi bir yaş Soranlara "en genç kırkdokuzun tersi bir yaştayım" diyor Necdet Mahfi Bey. Türkiye'nin en eski tiyatro ve sinema sanatkarı, eşinin ve damadı Rauf Tözüm'ün vefatının ardından kızı Jeyan Mahfi Tözüm ve torunu ile yaşamaya başlamış. "Ben şu an ayakta durabiliyorsam ve sizinle konuşabiliyorsam bu, kızımın ve torunumun bana gösterdikleri ihtimam sayesindedir" diyor Ayral ve ekliyor: "Allah'a şükrediyorum. Allah bana bir kabiliyet lütfetmiş. Bir parça kabiliyetim var galiba, ben o bir parça kabiliyetimi, yetmiş sene kullandım. Böylece ayakta durabiliyor ve sizinle dahi konuşabiliyorum." Paşabahçe, Paşa dedemindi Beykoz-Paşabahçeli olan Ayral, çocukluğunun İstanbul'undaki bayramları burada geçirmiş. Paşabahçe'nin adının nereden geldiğini onun ağzından dinleyelim: "Paşabahçesindenim, buraya Paşabahçesi denmesinin sebebine gelince, benim büyük dedem Müşir İzzet Paşa'ya, ya II. Sultan Mahmut ya da Abdülmecid Han, daha dedem paşa olmadan evvel orayı hediye etmişler. Paşanın cevizliği olan bu mekan 'Paşabahçesi' olarak söylenegelmiş. İzzet Bey, oraya yerleştikten sonra, yavaş yavaş herkes oradan arsa almış ev yaptırmış, Paşabahçesi böyle zenginleşip gelişmiş." Çocukluğunun bayramlarını anlatırken Necdet Mahfi Bey'in yüzünde bir tebessüm beliriyor, o zamanlardan hatırladığı manileri güzel sesiyle mırıldanıyor. "Eski zaman bayramlarında, bekçiler olurdu. Ramazan ayının on beşinde ve bayramların ilk günleri gelirlerdi. Eski tarz bekçi elbiseleri giyinmiş olurlar ve elinde uzun sopa taşıyan birisi olurdu. Bu uzun sopanın ucunda, durumu iyi ailelerin kendilerine verdikleri hediyeler takılırdı; mintanlar, mendiller, çoraplar... Onlarla gelirler, mani söylerler, mani söyledikten sonra bahşişlerini alırlardı. Büyük ailelerin kapılarında, söyledikleri aklımda kalan bir mani var: Besmeleyle çıktım yola/Selam verdim sağa sola/Ver efendim bahşişimi/ Bu güzel bayramın kutlu ola!" Şeker değil, gümüş kapta tatlı
Babasının geleneklere çok meraklı olduğunu söyleyen Ayral, oniki odalı konaklarında bu günleri görme imkanı bulmuş. "Biz o senelerde ablamla beraber bazı beyitler öğrenir, beyitler söylerdik. Sadece, bekçiler olmazdı tabii bayramlarda, çocuklar da evlere tebriğe giderdi. Biz de bazı ailelere bayramlarını tebrik ederdik. O zamanlarda tebriğe gelen çocuklara mendil verilirdi. En kıymetli dostlara bayram tebriğine gidilirdi. Misafirlere kağıt kutu içinde şeker ikram edilmez, lokum ve tatlı ikram edilirdi. Tatlılar gümüş kaplar içindeydi, hatta kaşıklar dahi gümüştü. Misafire, tatlının ardından kahve ikram edilirdi. Durumu vasat olan aileler, bize tebriğe geldiğinde annem onlara hediye verirdi. Hanımlara kaşkollar, peçeler, eldivenler, beyleri için mintan, küçük çocuklarına da mendil ve para olarak hediyeler verirdi." Tiyatro bayramda oynardı Bayramlar bundan uzun zaman önce insanların tatile çıktıkları bir dönem değil, aksine bir araya gelerek eğlenceli vakit geçirdikleri dönemlerdi. Tiyatro ve geleneksel temsiller bu günlerin vazgeçilmeziydi. En eski tiyatro sanatkarımız Ayral o günleri şöyle anlatıyor: "Eskiden tiyatro yalnız Ramazan'da ve bayramda oynanırdı. Sair günler tiyatro oynanmazdı. Yani bizim Şehir Tiyatrosu'nu kuran Muhsin Ertuğrul ve heyeti başka zamanlarda oynayamazlardı. Ama o zamanlarda Kel Hasan Efendi derlerdi, onun bir tiyatrosu vardı, o tiyatro hep oynardı, bazı küçük tiyatro grupları da Anadolu'ya gider oynarlardı." Bayramlar müteessir ediyor Yaş kemale erince, çocukluğun heyecanlı bayramları, ayrılıklarla birlikte yerini hüzne bırakır Necdet Mahfi Bey'e göre...
"Ben artık bayramları eskisi gibi sevmiyorum. Bayramlar beni müteessir ediyor. Annemi, babamı, ablamı, dostlarımı kaybettikten sonra... Bayramda herkes memnun, ben aksine üzüntülüyüm, eğlenmek ve sevinmek gelmiyor artık içimden. Ama yine de manen benden yüksek olduğunu düşündüğüm ve kıymet verdiğim, yaşı bana yakın olan dostlarımın bayramını tebrik ediyorum."
|
|
|
|
|
|
|
|