|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bayrama girdiğimiz gün genel manzaraya şöyle bir göz atalım. Amerika, elinde 'kitle imha silâhları' bulunduğu bahanesiyle Irak'ı hedef seçmiş durumda; Irak, 'elinde kitle imha silâhları bulunan' tek ülke olmadığı halde... Washington, gücü sayesinde, BM güvenlik konseyinden bir karar çıkarttı ve Irak'ı 'silâh denetçileri' ile işbirliği yapmaya zorladı. Bu arada, komşu ülkelerle anlaşarak veya o ülkeleri anlaşmaya zorlayarak, ABD, tarihin en büyük askerî yığınağını bölgede gerçekleştirdi. Yanında sonuna kadar gitmeye hazır İngiltere ile mahçup destek veren sekiz AB üyesi, on kadar da Baltık ülkesi bulunuyor. BM güvenlik konseyi kararı, silâh denetçilerinin Irak'ın elinde kitle imha silâhı bulunup bulunmadığını tespite dönük; ancak, denetçilerin silâhların varlığını tespit etmesiye sınırlı değil karar... Denetçilerin, "Irak denetlemeler konusunda işbirliğine yanaşmıyor" demesi bile, esnek ifadelerle kaleme alınmış karara göre, savaş sebebi sayılabilecek... Almanya, Fransa, Rusya ve Çin, silâh denetçilerine daha fazla zaman tanınmasından yanalar; ABD ve İngiltere ise onların bu tavrına karşı çıkıyor. Buna karşılık, Almanya-Fransa, AB'yi çatlatan, NATO'yu işlevsiz bırakan bir tavırla Amerika'ya meydan okumaya kadar vardırdılar muhalefetlerini... Cepheleşme sürerse, dünya, 'Irak krizi' yüzünden, savaş çıkmasa dahi, çok farklı bir dünya olacak... Cephenin tam orta yerinde Türkiye duruyor. 'Orta yer' ABD ile AB arasında gidip geldiği için... Almanya ve Fransa, yalnız "AB'nin çok etkili iki ülkesi" oldukları için değil, en büyük ticaret partneri oldukları için de önemliler Türkiye bakımından... ABD ise, artık hepimiz ezbere biliyoruz, Türkiye'nin 'stratejik ortağı'... İMF ve Dünya Bankası bağlantısı sebebiyle de, Türkiye, Washington'a kulak verme ihtiyacı hissediyor... ABD ile AB arasına sıkışan Ankara'nın dikkate alması gereken bir başka yön daha var: ABD'nin hedef seçtiği Irak ile tarihî bağları ve uzun bir sınırı var Türkiye'nin... Fransa, Rusya ve Çin, BM güvenlik konseyinin 'veto' yetkisine sahip beş ülkesinden üçü; içlerinden birinin o yetkisini kullanması, güvenlik konseyinin yeni bir karar almasını önleyebilecek. Bu durumda, ABD ve İngiltere, silâh denetçilerinin nihâî raporu ne yönde olursa olsun, güvenlik konseyinden, savaş izni anlamına gelecek yeni bir karar çıkartamayacak... Son gelişmeler, savaş lobisinin, BM'den umudunu kestiğini gösteriyor... ABD ve İngiltere, bu gelişmeyi öngörerek, BM güvenlik konseyinin 1441 sayılı önceki kararını 'savaş izni' olarak takdim etmeyi yeğleyebilir. O kararda, "Silâh denetçileriyle her alanda samimi işbirliği" şartı öngörülüyor ve denetçilerin ilk raporu "Saddam samimi bir işbirliğine yanaşmadı" anlamı taşıyor ya, ABD ve İngiltere, bu tespiti savaş için yeterli saymaya kalkabilirler. Bölgeye yığdıkları ve ay sonuna kadar bir misline ulaşacak askerî varlıklarıyla, savaşı, yeni bir BM kararı olmaksızın da başlatabilirler... Türkiye'nin tavrı tam da bu noktada belirleyici olacak. Ak Parti ve hükümet sözcülerinin başta ısrarlı oldukları, anayasal bir gereklilik de olan (m. 92) 'uluslararası meşruiyet' için 'yeni bir BM kararı' arayacak mı Türkiye, yoksa Washington ile Londra gibi, "1441 sayılı karar yeter" mi diyecek? "Hemen savaş" mı diyecek, "Barışa bir şans daha verelim" mi? Daha kestirme bir ifadeyle, Türkiye, ABD ile İngiltere'nin mi yanında yer alacak, yoksa Almanya-Fransa'nın mı? Aynı soru şöyle de sorulabilir: Türkiye, AB üyeliğinde ısrarcı mı olacak, yoksa ABD'nin bölgedeki temsilcisi mi? Bayram günü genel manzara bu. Bayram, hükümete ve Ak Parti yönetimi ile milletvekillerine, halktan yönetme yetkisi aldıkları ülkenin geleceğini köklü biçimde belirleyecek hayati tercihte bulunma öncesinde yeterince vakit sağlıyor. Umarım, bu fırsatı iyi değerlendirirler...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |