|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dünkü yazımda gözden geçirmeye çalıştığım "havaalanı" meselesi nihayet ülke gündeminin merkezine doğru hızla yol katederek hak ettiği yere oturdu... Pazar günü çok satan üç gazete biraz gecikmeyle de olsa sorumluluklarını hatırlayarak meseleye birkaç sayfa ayırdı. Tabii ki tamamen "çok satanlar" bakış açısından; "Adriana"nın havaalanı yolcu salonunu süsleyen "tek-kini"li afişinden şikayetçi olan hacı adayları ve yakınlarının ne düşündüklerinin tabii ki hiç mi hiç önemli yoktu. Tartışma "bikini" etrafında geliştiğine göre, ondan uzak duranların bu konu üzerine ne gibi fikirleri olabilirdi ki... Biraz Meral Tamer, biraz Toktamış Ateş; biraz reklamcı Jeffi Medina biraz Zekeriya Beyaz hepsi bu... Ve bir de tabii verdiği her mülakatta "Bu yolun sonu şeriat düzenidir" demeyi unutmayan Zeki Triko'nun sahibi Zeki Başaskioğlu.... Madem ki birazdan hakkında iki söz edeceğiz, Hürriyet'ten Fatih Altaylı'yı da unutmayalım... Sondan başlayalım: " 'Ben artık hacı oldum. Bikinili reklam fotoğrafı görmek istemem.' İstemezsen bakma. Çevir kafanı öbür tarafa. Free shop'taki alkollü içkileri de görmek istemediğini söylemenin önündeki engel ne? Hiçbir şey. Yarın onu söylemeyeceğinin de garantisi yok. Havalimanındaki 'o' fotoğrafın üzerinin örtülmesi çok ama çok önemli bir simgedir." Yani bu kadar olur! Altaylı'nın izinden gidecek olursak, panodaki "Adriana" ile free shop'ta alıcısını bekleyen Rus votkasının gelip geçenler üzerinde aynı etkiyi yaptığına inanmamız gerekecek! Ne tuhaf bir karşılaştırma bu böyle; bu tartışmada sanki, free shop'larda satılan "bikini"lerden şikayetçi olan hacı adayları var! Sonra "Eğer istemezsen, çevir kafanı öbür tarafa" demek de ne demek? "Adriana"nın afişi insanların önünden geçip gittikleri bir şehir panosuna yapıştırılmış değil ki, bu işten hoşlanmayanlar çevirip kafalarını yollarına devam etsinler... "Adriana" ile yolcu salonunda saatler geçirmek zorunda olan hacı adayları "medenilik bizde kalsın" diye Altaylı'nın önerisine uyarak boyunlarının tutulmasına razı mı olsunlar?! Reklamcı Jeffi Medina açısından zaten tartışmaya gerek bile yok; yani durum o derece apaçık: "Hacıların rahatsız olmamaları gerekir. En sonunda hür; reklamcılığın da hür ve bağımsız yapıldığı bir ülkedeyiz. (...) herkesin kabul ettiği bir panonun, bir kesim tepki gösteriyor diye üzerini örtmek hoş bir şey değil."(!) Jeffi'nin akıl yürütmesinde de "sıçramalar" eksik değil. Herşeyden önce, kendisi ve reklamcılığı "hür" olduğu söylenen bu ülkede "herkes"in içinde hacı adaylarının ve yakınlarına yer verilmediğini gözlemlemiyor muyuz? "Hür" ülkelerde bu "bir kesim"in de "herkes"ten sayılması gerekmez mi? Ülke ve ülkenin reklamcılığı "hür" kalmaya devam etsin diye, hacı adaylarını saatlerce "Adriana" ile başbaşa kalmaya mecbur etmek "hür" olmamızın bir gereği mi? Toktamış Ateş'in bakış açısından da mesele apaçık: "Bunun politik değil, psikolojik bir bozukluktan kaynaklandığını düşünüyorum. Bu şeriatın bir unsurudur; insan yaşamının her yönünü denetlemek ister." Görüyorsunuz değil mi? Hacı adaylarının bambaşka duygularla hazırlandıkları bir yolculuk öncesindeki birkaç saati "Adriana"sız geçirme yönündeki o çok anlaşılır isteklerinin "şeriatçı" bir ayaklanmaya dönüştürülmesine çok az kaldı! Kalemi alan hemen herkesin yaptığı gibi, Ateş de meselenin "psikolojik bozukluk" yönüne dikkat çekiyor. Hacı adayları da "psikolojileri"ne sahip çıksınlar, "Adriana"nın afişi önünde "psikolojik bozuklukları"na karşı cihat açmayı başarsınlar canım! Şunun surasında "bikini"yle kumlara uzanmış gelip geçeni seyreden bir güzel kadın fotoğrafı karşısındayız.... Milliyet'ten Meral Tamer'in değerlendirmesine gelince: Tamer, meseleyi "Bu kafa" diye adlandırdığı bir kafanın marifeti olarak görüyor... "Bu kafa"? Ne kadar "gerici" bir ifade bu böyle... Ve bir kez daha o ünlü soru: "Hacılar bu yıl bikinili kadın fotoğrafı görünce abdestlerinin sakatlandığını iddia etmişler. Ya gelecek yıl hacca giderken başı açık kadın gördüklerinde de abdestlerinin bozulduğu iddiasıyla ortaya çıkarlarsa ne olacak?" İnsaf doğrusu; inandırıcılıktan bu derece yoksun bir soru olabilir mi? "Yolculuk öncesi birkaç saati 'Adriana'nın önünde geçirmeyelim" gibi haklı ve masum bir istekten, "başı açık kadın istemezük" dayatmasının türetilmesi ancak bu derece mükemmel bir elçabukluğuyla mümkündür! İşte böyle.... Laik bir cumhuriyet olarak bir tartışmayı daha geride bıraktık... "Asılan Afiş İnmez Laiklikten Vazgeçilmez!" sloganının taraftarlarının Playboy'dan makaslanmış fotoğraflarla hacı adaylarının önüne dikilip adayların "niyetini" sınamalarına, onları samimiyet testinden geçirmelerine az kalmıştı! "Laik Adriana" ve "Adriana"nın çağdaş afişini görmek istemeyen "şeriat düzeni" taraftarı hacı adayları... Türkiye sahiden ilginç bir ülke... "Havaalanı"yla hiçbir ilgisi olmayan bir not: Bayrampaşa, Özel Tip Cezaevi, A Blok sakinlerinden Ferhat Güllü'den aldığım bir mektubu şu bayram sabahı hatırlatmayı uygun gördüm. Ferhat Güllü, cezaevinde 23 yıl geçirmiş bir mahkum; "cezaevine alındığımda 18 yaşımdan henüz yeni gün almıştım" diyor. İçerde kalmaya artık "mecali" kalmamış, sürekli hasta... Cumhurbaşkanı'na kalan cezasının affı için başvurmuş ama bu girişiminin iki aydır "bir arpa boyu" yol almadığını hatırlatıyor. Güllü'yü 18'inde 23 yıl için cezaevine sokan suçun ne olduğunu bilmiyorum. Ancak bana göre (sanırım siz de hak vereceksiniz) bu ülkede bir mahkumu, hangi suçtan olursa olsun 23 yıl içerde tutmak yeterlidir... Toplumun dilinde alay konusu olmuş bir "infaz sistemi" çerçevesinde 23 yıl dile kolay... Güllü, affı konusunda Cumhurbaşkanı'na benim de bir mektup yazmamı istemiş. Gördüğünüz gibi ben de yazdım....
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |