|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Bir kesin, biri o kadar kesin olmayan iki haber size: Kesin olanı, Süleyman Demirel'in Adalet Partisi (AP) genel başkanlığına seçilişinin 40. yıldönümünün kutlanıyor olması... O kadar kesin olmayan haber ise, DYP ile ANAP yönetimlerinin 'sağda büyük buluşma' için Süleyman Demirel'den işaret beklemeleri... İkinci haberden kuşku duymamız DYP ve ANAP'ın işaret beklentisine yönelik değil; Demirel'in o işareti "Sağ, Mehmet Ağar'ın liderliğinde DYP'de birleşmeli" sözleriyle çoktan verdiğini bilmemizden... Bu noktada sorulması gereken soru şudur: Türk sağını bölen onu tekrar birleştirmeyi başarabilir mi? Türkiye'de 'sağ', Süleyman Demirel sağın en önemli rengini başına geçtiği AP'den tasfiye edene kadar bir bütün halindeydi. Demirel 'muhafazakâr' çizgiyi AP saflarında barındırmadı; 'liberal' grup lehine tasfiye kılıcını salladı. Millî Selâmet Partisi'nin kurulmasına yol açan da Demirel'dir; bunu da, 1969 yılında AP'den milletvekili olmak isteyen Necmettin Erbakan'ın adaylığını veto ederek sağladı Demirel... 27 Mayıs'a kadar tek bir partinin çatısı altında buluşmuş ve bundan mutlu görünen sağın her rengi, Süleyman Demirel'in ağırlığını 'liberal' kanattan yana koymasıyla birden fazla partiyle temsil edilir hale geldi. Eliyle gerçekleştirdiği tasfiyede Demokratik Parti'yi kurmalarına yol açtığı kadronun bir bölümünü sonradan geri alması bu gerçeği değiştirmiyor: Süleyman Demirel 'sağ' çizgiyi kıran, tek parti çatısı altında buluşma geleneğini bozan politikacıdır... 12 Eylül sonrasında seçimlere izin çıktığında kendi dar çıkarlarını ön planda tutmasaydı, 'sağ' yine tek bir partinin çatısı altında buluşabilir ve darbenin etkilerini çok daha kısa zamanda yok edecek bir siyasî program uygulanabilirdi. Yasaklı olduğu halde, Demirel, ağırlığını Türk sağını bölünmüş tutmaktan yana kullandı; DYP ve ANAP diye politik çizgileri birbirine benzeyen iki ayrı parti varsa bugün, her iki parti de varlıklarını büyük çapta Demirel'e borçlular... Bir başka gerçek de şu: Şimdi aynı çatı altında birleşmeleri için ön ayak olduğu DYP ve ANAP'ın Meclis-dışı kalmalarının sebebi de Demirel'dir... Çankaya Köşkü'nde otururken ülke siyasetini 'post-modern' müdahaleyle yeniden yapılandırma gayretine girdi Süleyman Demirel; '28 Şubat' onun mimarı olduğu bir toplum mühendisliği projesidir... DYP ve ANAP gibi ülkeyi uzun yıllar yönetmiş kadrolara sahip iki parti, 3 Kasım seçimlerinde barajı aşamayarak Meclis-dışı kalmışlarsa, bu, 28 Şubat'a ve 28 Şubat'ın işbirlikçisi olarak gördüğü siyasîlere toplumun tepkisi yüzündendir. Buraya kadar yaptığımız tahlil, Süleyman Demirel'in 'Türk sağı' ile ilişkisinin toplayıcılık ve bütünleştiricilik yönünde olmadığını gösteriyor; bu bakımdan siyasî hayatta 40. yıldönümünü kutladığı şu sıralarda Demirel'e biçilen 'misyon' tarihî gerçeklerle hiç bağdaşmıyor. Demirel, hiçbir zaman toparlayıcı ve bütünleştirici olmak istemedi; tersine, her zaman sağı bölünmüş tutmayı yeğledi... Gerçeklerden yola çıkıldığında varılan bu sonuç, Süleyman Demirel'in şu günlerde kalkıştığı yeni projenin niteliğine de ışık tutuyor olmasın? Aynı soru şu biçimde de sorulabilir: Demirel, 'sağı bütünleştirme' derken, 1960 askerî müdahalesinden sonra kendisi yüzünden bir türlü bütünleşememiş merkez sağın ilk kez bir partinin saflarında toplanarak iktidara erişme başarısını akamete uğratmayı hedefliyor olmasın? DYP ile ANAP'ın biraraya gelmelerinin pratikte fazla bir sonuç doğurmayacağını görmek için kâhin olmak gerekmiyor; Demirel'in hareketlenmesi beklenen o gelişmeden daha önemli bir işaret... Sağı yeniden bölmek ve iktidarsız kılmak için olabilir o hareketlenme... 40 yıl önce, Süleyman Demirel'in AP'ye genel başkan seçilmesi 'Türk sağı'nın bölünmesi yolunda bir ilk adımdı; bugünler yol boyu edinilen deneyimlerin bir işe yarayıp yaramadığını gösterecek... Hayır, Demirel'in deneyimlerinin değil, 'Türk sağı'nın Demirel deneyimlerinin...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |