AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Gözlerinden bildim seni

Akşam yazarı Ersan Özer, şarkıların yanlış anlaşılmasını konu ettiği dünkü yazısında, Teoman'ın bir şarkısını, tıp öğrencilerinin ne şekilde yanlış anlayabileceklerini şöyle açıkladı:

Bir tıp öğrencisi iseniz, "Kupa Kızı ve Sinek Valesi" şarkısında geçen "Bir kar tanesi ol, kon dilimin ucuna" bölümünü yanlış anlama ihtimaliniz yüksek. Çünkü anatomide alt çene kemiğinin şakak kemiğine uzanan iki çıkıntısından birinin adı "kondil"dir.

Teoman bu şarkıyı ne zaman yazdı bilemiyorum ama, bu yazı beni eskilere götürdü.

Epey zaman önce -nereden baksak on yıl geçmiş- uzun boylu arkadaşım Bekir Fuat, elinde mikrofonla röportajlar yaptığı dönemde, rastladığı çocuklara şu soruyu sorardı:

- Bir kar tanesi olsan, nereye düşmek istersin?

Çok değişik cevaplar gelirdi çocuklardan.

Birkaç tanesine ben de şahit olmuş, bir kısmını kasetten dinlemiştim. Hiç düşmek istemeyen, kuşlar gibi hep havada dolaşmak isteyen de vardı içlerinde. Kendisine bir yer seçenler arasında şu cevaplar yer alıyordu hatırladığım kadarıyla:

- Öksüz bir çocuğun yanağına.
- Bembeyaz bir tavşanın kulağına.
- Bizim evin camına.
- Annemin avucuna.
- Küçük kardeşimin şapkasına. Yok yok burnuna. Burnunun tam ucuna.
- Babamın sigarasına.
- Bosnalı bir çocuğun saçlarına.

O dönemde Bosna en ateşli günlerini yaşıyordu. Allah bir daha göstermesin, savaşın tam ortasıydı.

Aradan geçen zaman içinde Bosna'ya barış geldi.

Şu günlerde İstanbul'da Bosna Hersek Kültür Haftası düzenlenmekte.

Etkinlikler içinde sergiler, operalar, konserler yer alıyor.

Cuma ve cumartesi akşamları "Sevdalinka Şarkıları" AKM'de İstanbullular ile buluşacak. On yıl önce bir kar tanesi olsaydı, Bosnalı bir çocuğun saçlarına düşmek isteyen ufaklık, bugün yirmi yaşına girmek üzere olan bir delikanlıdır artık ve belki o da gelir Sevdalinka Şarkıları'nı dinlemeye. Konsere giderseniz, rastladığınız gençlerin gözlerine iyi bakın, olur ya belki tanıyabilirsiniz.

HAKAN'IN CEZAEVİ ANILARI

Cezaevindeki günlerini tamamlayan arkadaşımız Hakan Albayrak, Ankara'daki Vadi Kitabevi'nde dostlarıyla buluştu. Rıfat Yörük bildiriyor... Samimi bir ortamda geçen 'sohbet ve imza günü'nde gelen sorular üzerine cezaevi anılarını anlatan Albayrak "cezaevinde ilk kural kimsenin suçlu olmamasıdır. Bu yüzden yeni düşenlere 'suçun ne?' demezler, 'niçin buradasın?' diye sorarlar" dedi.

Yeni gelenlere ilk olarak "boş çaydanlık ve demliği - sıcak suyla doluymuş gibi - üstüne devirme" şakası yapıldığını ancak kendisine 'kıyak geçilip' bu şakanın uygulanmadığını belirten Hakan Albayrak, diğer ilginç konuları da şöyle anlattı: Koğuş ağası, namaza başladığımda televizyonun sesini kıstırıyor ve sabah namazlarına beni kaldırıyordu. Ancak baktı ki, 'kıl kıl namaz bitmiyor.' Daha sonra bu konulardaki hassasiyetini azalttı. Kolundaki jilet izlerinden geçmişi anlaşılan bir genç bir gün bana 'namaz kılacaz hocam. Nasıl yapacaz?' diye sordu. Tarif ettim. Bir süre sureleri ezberlemeye çalıştı. Namaza başlamayınca sebebini sordum: "O iş askıda. Şerefsizler, 'zoru görünce başladı' demesinler diye çıkınca başlayacağım" dedi.

Cezaevinde hemen hemen herkesin çetele tuttuğunu ve gece 12 olduğunda "başlayan gün nasılsa geçer" diye bir gün daha düştüklerini sözlerine ekleyen Albayrak, "hamdolsun benim böyle bir derdim olmadı. Günlerimi okuyarak, özellikle Kur'an tefsirleri üzerinde yoğunlaşarak geçirdim" diye konuştu. Albayrak, Ankara'nın Kalecik İlçesi Kapalı ve Açık Cezaevlerindeki ziyaret rekorunun ise arkadaşı Ebubekir Kurban'a ait olduğunu ve içeride kaldığı 172 günde, yüz defadan fazla ziyaretine geldiğini kaydetti.

ORGANLARIN ŞAHİTLİĞİ

Adapazarı'ndan bir hoca, yazdığı kitapta organ bağışına şiddetle karşı çıkıyor. Sabah'ın "korkunç fetva" manşetiyle birinci sayfaya çıkardığı Ömer Öngüt, şöyle soruyor: "Organ nakli dine aykırı çünkü mahşer gününde organ kimde konuşacak? İlk sahibinde mi, nakil yapılanda mı?"

Esasen, bildiğimiz kadarıyla dini konularda fetva makamı Diyanet'tir. Onların da alimlerden oluşan kurulları vardır. Diyanet herhangi bir sakınca görmeden izin verdiğine göre, bizim için mesele kapanmıştır.

Öte yandan, bir can kurtarmak dinimizce son derece önemliyken, bugün Adapazarı'ndan bir hocanın, yarın başka bir ilden başka bir hocanın farklı yorumlarıyla kafa karıştırması ne kadar doğru?

Beri yandan, toprak olacak organların bir hastayı hayata döndürmesi niye kötü olsun?

Ayrıca, organların aynı anda şahitlik yapması şart mı hocam?

Belli bir sıra içinde konuşsalar, olmaz mı? Böylece hem önceki hem sonraki kişinin meselesi halledilmiş olur.

DOLAR PANİĞİ

Amerikan doları düşüyor, millette bir panik. Dolar yükseliyor, yine panik.

Ya ne yapsın bu garibim dolar?

Biz bu kadar panik meraklısıyken, yerinde saysa da bir şey değişmeyecek, uygun adım yürüse de.

SAHTE PARA

Sıfırlarından kurtulmuş yeni liraya geçmeye hazırlanırken, madeni 250 bin liralığın sahtesi ile karşılaştık. Ebadı biraz daha ufak, gramı düşük, dolayısıyla metali daha hafif. Gerçeğini yere atınca "tıngır mıngır" ses çıkarken, sahtesi "tingir mingir" şeklinde ses veriyor.


1 Aralık 2004
Çarşamba
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED