AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
K R O N İ K  M E D Y A
Şaşırtıcı bir manşet ve analiz...

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın Kara Harp Okulu'nu açarken yaptığı konuşmayı sadece Radikal'den okuyan okurlar, konuşmanın, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde büyük bir zihniyet dönüşümüne işaret ettiği gibi bir sonuç çıkardılar. Oysa konuşmayı Radikal gibi birinci sayfanın tepesine çeken Cumhuriyet'e göre, komutan "yarasalar"a bir kez daha haddini bildirmişti. Yalnız Cumhuriyet değil, haberi büyütmeyen öteki gazeteler de olan biteni böyle algılamıştı. Radikal, neden bilinmez, konuşmaya olmadık şeyler vehmeden tek gazeteydi...

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın Kara Harp Okulu'nun yeni öğretim yılını açarken yaptığı konuşmadan haberdar olmayanınız yoktur herhalde... 27 Eylül Pazartesi günü akşamı televizyon ekranlarından dinlediğimiz söz konusu konuşma, ertesi gün de gazetelerdeydi...

Ancak dikkat ettik, "büyük basın" olarak adlandırılan çoksatan gazetelerin hiçbiri Büyükanıt'ın konuşmasını baş sayfadan "görmemişti".

Peki durum azsatanlarda nasıldı? Tahmin ettiğiniz gibi Cumhuriyet gazetesi komutanın açıklamasını birinci sayfadan yan manşet ile duyuruyordu. Hem de şöyle: "Büyükanıt: Yarasalar rahatsız".

Radikal gazetesine sıra geldiğinde epeyce şaşırdığımızı itiraf edelim. Çünkü basınımızın bu sol-liberal gazetesi baş sayfasının manşetinin tamamını Büyükanıt'ın konuşmasına ayırmıştı.

Hem de şöyle: "TSK 'Kemalizm'de reform süreci başlattı: Atatürkçülük dogma değildir".

Radikal'in seçtiği altbaşlıkta ise bu "büyük haber" şöyle özetleniyordu:

"Büyükanıt, yeni geliştirilen 'Atatürkçü düşünce sistemi' anlayışını kamuoyu önünde tartışmaya açtı: Atatürk'ün mirası bilim ve akıl".

Diğer Radikal okurları nasıl karşıladı bilemeyiz ama biz bütün bunlara (üstbaşlık, manşet, altbaşlık, artık her ne ise) bir anlam veremedik, hatta şaşırdık..

Şaşkınlığımızın nedeni açıktı: Bu üstbaşlık, manşet ve altbaşlıkta dile gelen şeyin "yeni" hiçbir tarafı yoktu ki... Konuşmanın "haber değeri" tabii ki vardı (yani çoksatanların "kayıtsızlığı" yerinde bir kayıtsızlık değil), ama komutanın "Kemalizm'de reform süreci başlatması" ya da "'Atatürkçü düşünce sistemi' anlayışını kamuoyu önünde tartışmaya açması" gibi bir yenilikten söz etmek ne derece doğruydu?

GENE BİR KÖŞE-MANŞET

Radikal'in manşeti Murat Yetkin'in yazısından hareketle "dizayn" edilmişti. Bu konuya birazdan geleceğiz. Ancak ondan önce, gazetenin genel yayın yönetmeni İsmet Berkan'ın köşesinde, bu manşete ilişkin düştüğü notu aktaralım:

"Dün toplantı masasından saat 16.00 civarında kalkabildik. Sebebi, manşet haber bulmakta çektiğimiz zorluklardı. Neden sonra imdadımıza Ankara Temsilcimiz Murat Yetkin yetişti. Epeydir Murat'la konuştuğumuz bir konuydu bugünkü yazısı; dün nihayet Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Kara Harp Okulu'nun öğrenim yılı açış konuşmasında konuyu bir kez daha gündeme getirdi ve manşetimiz de oluşmuş oldu."

Baş sayfayı çevirir çevirmez karşımıza çıkan Berkan'ın yazısında bu satırları görmek bizi biraz rahatlattı doğrusu... Şaşkınlığımız da biraz azaldı... "Haa dedik" aramızda, "Demek ki gazete manşet haber bulmakta içine düştüğü zorlukları atlatabilmek için bu habere sarılmış!" Eh durum nispeten daha "tahammül edilir"(!) bir hale gelmişti...

Sonra da aldık önümüze manşete konu olan haberin analizinin yapıldığı Murat Yetkin'in yazısını:

'ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ'

Hemen söyleyelim ki, Yetkin'in yazısı "özünde iyi niyetli" bir yazı... İsterseniz, "özünde iyi niyetli" gibi siyasi analizlerde pek değeri olmayan bu nitelemenin ne anlama geldiğini de biraz açıklayalım. Burada söylemek istediğimiz şu: Yetkin, Büyükanıt'ın konuşmasında "Kemalizm" sözcüğünü değil de, ısrarla "Atatürkçü düşünce sistemi" ifadesini kullanmasına büyük önem atfediyor ve hatta bunu bir "reform" olarak değerlendiriyor. Yetkin'in bu analizi yaparken "sorumluluk ahlakı" olarak adlandırılan bir bakış açısını benimsediği anlaşılıyor. Yani, ülkenin üzerine çökmüş olan "resmi ideoloji"den sanki Yetkin de rahatsız ama bu alandaki beklentilerini (ve analizini) yine de "gerçekçiliği" elden bırakmadan dile getiriyor..."Sorumluluk ahlakı" dediğimiz bu; ölçülü, "gerçekçi", "reformcu" bir tartıp biçme tarzı.

Peki başka türlü nasıl olabilir, bu konu başka nasıl değerlendirilebilirdi? Cevabı kolay: Tabii ki ülkede hemen her yere nüfuz etmiş olan bu "resmi ideoloji"nın bu kez "kanaat ahlakı"na yakın durarak değerlendirilmesi şeklinde. Konuya ölçülü, "gerçekçi" ve "reformcu" bir tarzda değil, entellektüel sorgulamayı esas alarak "evrensel" değerler çerçevesinde yaklaşarak.

Bize göre, Yetkin'in Büyükanıt'ın konuşmasını konu alan analizinde çok (hem de çoook) "zorlama" bölümler var. Bir kere, komutanın konuşmasında "Atatürkçülük" ya da "Kemalizm" sözcüklerinin yerine "Atatürkçü dünya görüşü" ve "Atatürkçü düşünce sistemi" ifadelerini seçmiş olmasına büyük bir anlam yükleniyor:

"Biz siviller için Kemalizm ile Atatürkçü düşünce sistemi demek arasında bir algılayış farkı olmayabilir. Ama Silahlı Kuvvetler komuta kademesi bünyesinde var. Bu konuda bir süredir yaptığım konuşmalardan edindiğim izlenime göre, 'Atatürkçü düşünce sistemi' tam da Büyükanıt'ın dünkü konuşmasında artık kamuoyu önünde tartışmaya başlandığı gibi, daha dinamik, geçmişe saplanıp kalmayan ve kavramların lafzından çok ruhuna dönük ve çağın koşullarına uyum sağlayan anlamlar içeriyor."

Bize göre bu satırlar bu haliyle gerçekten çok problemli. Bu analize katılabilmemiz için "Biz siviller"den birisi olan Yetkin'in, sözünü ettiği nedenler ve sonuçlar arasında kurduğu ilişkiyi çok daha sağlam temellere oturtması gerekiyordu. Silahlı Kuvvetler'in "Kemalızm" yerine bir müddettir "Atatürkçü düşünce sistemi" ifadesini kullanması niçin "daha dinamik.... anlamlar" içeriyor? "Biz siviller" bunu anlamıyoruz, niçin?! "Atatürkçü düşünce sistemi" ifadesinin "ideolojik" ağırlığı daha mı az; "izm"den kurtulmak çağın ruhuna daha mı uygun? Yani özet olarak bir elli yılı da Yetkin'i memnun eden bu "geçiş"in sağlanması için mi geçireceğiz?

REFORMCU SİVİLLERE HAKSIZLIK

Yetkin'in yazısının son bölümüne yerleştirdiği şu iddia da daha az problemli değil:

"Aslında bu reform ihtiyacının, TSK içinden tartışmaya açılması, birkaç şeyi gösteriyor. Birincisi, Türkiye'de bu reformist tartışmaya cesaret edebilen ilk kurumun yine ordu olması. İkincisi, artık bu değişim ihtiyacının belli bir olgunluğa ulaştığı. Tartışmanın yalnızca askerler değil, belki daha çok siviller tarafından yürütülmesi gerekiyor..."

Son cümleye katılmamak imkansız; ama bakın "Biz siviller" cenahında yer alan ve bu temenniyi dile getiren Yetkin bile tartışmadan hemen çark ediyor! Radikal yazarının "Türkiye'de bu reformist tartışmaya cesaret edebilen ilk kurumun ordu olması" şeklindeki tespiti de reform sürecine katkıda bulunan birçok odağı incitici nitelikte değil mi? AB'den Kıbrıs'a kadar birçok meselede ülkenin son yıllarında tanıştığı ve Yetkin'in köşesinde memnuniyetle aktarıp yorumladığı "reformist" gayretlere "cesaret eden ilk kurum" ordu mu oldu?

İsterseniz, yazıyı bitermeden önce, Milliyet'ten Taha Akyol'un Murat Yetkin'in yazısına da atıfta bulunulan "Kemalizmde reform" başlıklı yazısında yer alan şu tespiti de aktaralım:

"Sayın Büyükanıt'ın Kemalizm veya Atatürkçülük gibi 'terim'leşmiş ifadeler yerine 'Atatürkçü düşünce sistemi' demesinin sebebi, felsefi bir tercih midir, bilmiyorum. 'Atatürkçü düşünce sistemi' kavramını Org. Özkök de kullanıyor. Benim tespitime göre, 1987'den beri resmi askeri yayınlarda bu kavram geçiyor."

Akyol'un tespitinin gerçeği ne derece yansıttığını da doğrusu biz bilmiyoruz. Ama düşünün; eğer bu tespit doğru ise, Yetkin'in "teorisi" daha baştan "boş" olmuş durumda değil mi?!

Son söz olarak da konuya biz nasıl bakıyoruz onu söyleyelim: Bizim açımızdan ortada "reform" filan yok; ha "Kemalizm" ya da "Atatürkçülük", ha "Atatürkçü düşünce sistemi", bir şey farkeder mi Allah aşkına? Bu yolda harcanan bunca çabaya yazık! (K.B.)

'Haberi' yok ama 'yalanlaması' unutulmamış!

Farketmişsinizdir muhakkak, bu sayfada "fazla sıcak" gazetelerin okumasını yapmıyoruz. Bellki kırk yılda bir, o da atlanması artık imkansız durumlarda...

Doğan Medya Grubu'nun "Türkiye'yi AB'ye hazırlayan"(!) gazetesi Gözcü de bunların arasında. Belki hatırlarsınız, vakti zamanında "hatırı kalmasın" diyerek bu gazete hakkında da iki çit söz etmiş ve cevabımızı doğrudan sürmanşetten almıştık...

Gözcü'nün 30 Eylül tarihli sayısında karşımıza çıkan bir haber, bizi bugün bir kez daha bu "asabi" gazetemizden söz etmeye mecbur etmiş durumda:

Konumuz 30 Eylül tarihli gazetelerin büyük bölümünün manşetine kurulan, Abdullah Çatlı'ya ait olduğu söylenen "çanta"nın Sedat Bucak tarafından mahkemeye teslim edilmesine ilişkin haberler.

30 Eylül tarihli iki büyük gazete (Sabah ve Vatan) haberi baş sayfalarında çok küçük "görmeye" özen göstermiş olsalar da (neden acaba?) çok önemli bir konu ve dolayısıyla haber doğrusu...

Meseleye Gözcü de el atmış. Ama diğer gazetelerin benimsediği tarzdan epeyce farklı bir yaklaşımla... Gözcü, söz konusu olaya ilişkin gelişmeleri üçüncü sayfasında okurlarına şu başlıkla duyuruyor:

"Korkut Eken, Sedat Bucak'ı yalanladı".

Gözcü'nün bu haberciliğini farklı (ve tuhaf) kılan şu: Gözcü okurları Korkut Eken'in neyi "yalanladığını" bilmiyorlar ki!

Yani özetle, gazetenin haberi "kronoljik" açıdan özürlü durumda. Normal olarak önce "suçlama-iddia" sonra "yalanlama" duyurulmaz mı?

Ama hayır; Gözcü, Sedat Bucak'ın mahkemeye teslim ettiği "çanta"dan çıkanlara hakkında en ufak bir bilgi vermeden, haberi okur okumaz bir "yalanlama" almak için doğruca gitmiş Korkut Eken'in yanına...

Biliyorsunuz eskiler "hadise" olmadan "havadis"in olmayacağını hatırlatırlardı. Burada da benzer bir durumla karşı karşıyayız: "Haber" olmadan "yalanlama" olur mu?

Eğer gazete haddinden fazla "asabi" ise, gördüğünüz gibi pekâla oluyor...

Bu bağlamda bir diğer komik durum da, gazetenin logosunu "Basında gerçeğin sesi" sloganının süslemesi...

Not: Gazetenin bu değerlendirmeye tepkisini merak ediyorsanız, yarın bir Gözcü almanız gerekecek. Doğrudan "sürmanşete" göz atmanız yeter... (K.B.)


1 Ekim 2004
Cuma
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED