AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
AB'nin Türkiye'yi hazmetmeye niyeti yok!

Bilmiyoruz, anlaşma sağlanabilecek mi? Son dakikada ayak direme yolunu seçen Avusturya ikna edilebilecek mi?

Bu satırların yazıldığı saatte bir gelişme yoktu.

Televizyon kanallarını dolaştım. Bir açıklama, bir gelişme? Yok... Bir ara ATO Başkanı Sinan Aygün ilişti gözüme. Endişeliydi. "Eyvah, bunlar müzakereyi başlatacaklar" diyordu.

Bir başka kanalda, bir başka konuşmacı da, "Tüh, müzakere başlamayacak, bütün emeklerimiz boşa gitti" diye ağlıyordu.

Peki, son dakika sürprizi olarak karşımıza çıkan Avusturya'nın tutumunu nasıl açıklayacağız?

Bunu kendileri açıklıyorlar. "Hazmetme kapasitesi", "entegrasyon süreci" filan gibi laflar dolaşıyor ortalıkta. "Sizi hazmedebilmemiz için bize benzemek, bizim gibi oturup kalkmak, bizim gibi düşünmek, bizim gibi yaşamak ve bu arada tüm tarihsel-kültürel iddialarınızdan vazgeçmek zorundasınız" demek istiyorlar; Türkiye'nin, batı uluslar dairesi içinde yer alsa da, batılı bir ülke olamayacağını, Türklerin kendilerine benzemeyeceğini, benzememekte direneceğini bile bile.

Kötü polis rolünü üstlenen Avusturya'nın tutumunu anlamak hiç de zor değil aslında. Bir imparatorluk geçmişinden gelmesine rağmen (Avusturya-Macaristan İmparatorluğu), imparatorluk refleksleriyle hareket etmiyor; henüz küçük, vizyonsuz, kendi içinde mutlu bir refah ülkesi ve hadi açık konuşalım, Türklerden, yani kendilerine benzemeyenlerden nefret ediyorlar. "Kötü polis" rolünü abarttıkları ve Türkiye'nin ne pahasına olursa olsun kapıda tutulması gerektiğini savunan büyük ortakların tepkisini çektikleri için de, "son dakikada" görece yumuşama sinyalleri verdiler ve "Türkiye'nin alternatif bağlarla AB'ye çıpalanmasına itiraz etmeyeceklerini" bildirdiler.

Bunun Türkçesi şu:

Hedef tam üyelik olmamalıdır; alternatif bağlarla, yani özel bir statüyle (bu "imtiyazlı ortaklık" da olabilir) Türkiye kapıda bekletilmelidir.

Gerçi, Kıbrıs ve Ermeni meselesi gibi, şimdilik tali gibi görünen konular da "engel" olarak karşımızda duruyor ama, asıl mesele "hazmetme kapasitesi"nde odaklanıyor.

Bunun Türkçesi de şu: Türkiye'ye (Türkiye'nin geçmişine) bakarak kendini tanımlayan ve bir "kimlik inşası" üzerinde oturan Avrupa, bu Türkiye'yi hazmedemez.

Daha da Türkçesi şu: "Siz şimdilik soykırımı kabul edin, Kıbrıs'ı tanıyın, Kıbrıs'ın NATO ve benzeri kurumlara üyeliğini veto etmeyin, ondan sonra sizi hazmedebilip hazmedebilemeyeceğimize bakarız. Hazmedebileceğimize kanaat getirirsek, bulabileceğimiz bir formülle sizi AB'ye çıpalarız. Ama, eşit koşullarda üyelik, serbest dolaşım gibi konuları aklınızdan bile geçirmeyin..."

Muhtemelen Avusturya ikna edilecek, dönem başkanının son dakika hamleleriyle Avusturya'dan "Ortak hedefimiz tam üyeliktir" sözü alınacak ama, "Hazmetme kapasitesi" ve "imtiyazlı ortaklık" konusundaki belirsizlik devam edecek.

Devam edecek, çünkü AB, ne "konsolide anlaşma" tanıyor, ne de 17 Aralık'ta altına imza attığı yükümlülüklere uyuyor.

Son dakika notu:

Kötü polis rolünü başarıyla tamamlayan Avusturya ikna edildi, çerçeve müzakere belgesi Ankara'ya ulaştı. Bir uzlaşmanın bulunabileceği sanılıyor.

Olağanüstü bir gelişme yaşanmazsa, Başbakan Erdoğan'ın verdiği "müzakere takvimi" işleyecek...

Bütün bu karmaşık görüntü içinde benim anlayabildiğim şu: Müzakere başlasa da, başlamasa da, Avrupa'nın (en azından şimdilik) Türkiye'yi hazmetmeye niyeti yok.


4 Ekim 2005
Salı
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED