|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Geçtiğimiz hafta iki toplantıya katıldım. Bendeniz esasında katıldığım toplantıları ya da konferansları bu köşede çok fazla paylaşan birisi değilim. Fakat iki toplantıyı dil ortak paydası içinde değerlendirmek istediğim için bahsetmek istiyorum. Birinci toplantı 3 Eylül Cumartesi günü Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun misafiri olarak Malta Köşkünde yapıldı. Devlet Bakanının öncelikli olarak gündemi Ailenin korunması. Ailenin korunması için de kadının ,çocukların, gençlerin ve yaşlıların sosyal hayat içinde hasarsız bir şekilde hayatlarını devam ettirmelerinin önemli olduğunu düşünüyor. Aile dağıldıktan sonra, parçalanmış ailenin bireylerinin devlete olan maliyeti katlanarak artıyor. Bu bakımdan ailenin korunması hem manevi hem de maddi açıdan önemli. Devlet Bakanı Nimet Çubukçu göreve geldikten sonra ziyaret ettiği sığınma evleri ve çocuk Esirgeme Kurumlarında çocuk ve kadınlarla yüzyüze yaptığı görüşmelerde şiddetin Türk toplumunda gittikçe yaygınlaşan çehresi ile karşılaştığını anlattı.İki saat boyunca toplumsal şiddetin ve aile içi şiddetin boyutları tartışıldı. Ortak kanaat; rol model olarak ortaya konan tv dizileri ve ünlü kişilerin özel hayatlarının, eşini aldatan-döven erkek hikayeleri olarak, "haber değeri" taşımasının, şiddeti besleyen temel unsur olduğu. Aile dizileri yoluyla şiddetin seyirlik malzeme haline gelmesi, kadın döven adam resminin iticiliğini azaltıyor. Devlet Bakanlığı bir taraftan kadınların dizilerde çocuklarının velayetini alamadığı için şiddete boyun eyen figürler olarak ortaya konmaması için bir çalışma hazırlatıyor, diğer taraftan kadının dövülmesini engelleyecek hutbeler. Bunlar iyi niyetli yaklaşımlar.Ancak kullanılacak dil konusunda ciddi çalışmalara ihtiyaç var. Çünkü dini bilgileri güncelleyememek bugün bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de Müslümanların temel meselesi. Oysa hız çağında mevcut bilgilerin güncellenememesi demek bilginin atıllaştırılması demek. Dolayısıyla Diyanet görevlilerinin hazırlayacağı hutbelerde "zinhar yapmayınız" dilinden ziyade "böyle yapmak ne güzel" dilini kullanmaları gerekiyor. Bu dilinin inşa edilmesi olumlu hikayeler ve müsbet yaklaşımlar ile ilgili. Oysa içinde yaşadığımız hız çağı güzel ve iyi olanı algılayamayacak bir zihin üretiyor.
II 5-9 Eylül Tarihleri arasında İstanbul'da VI.Avrasya İslam Şurası yapıldı. Okumakta olduğunuz yazıyı yazarken, şura devam ediyordu. Şura'nın maksadı Avrasya İslam topluluklarında ve tabi bütün dünyada Müslümanlar arasında kuvvetli bir iletişim dili geliştirmek ve Müslümanların temsil problemini ortadan kaldırabilmek. Bosna Hersek'ten Reisü'l- Ulema Dr.Mustafa Efendi Ceric'in selamlama konuşması temsil ve dil konusunda ufuk açıcı bir konuşma idi.Geleneksel tefekkürün en önemli halkası olan hamdele,besmele,salvale ile sözlerine başlayan Mustafa Efendi Ceric, Evlad-ı Fatihan olarak kendini konumlandırırken, Mevlana'nın torunu olarak gönül sınırlarını çizdi, parça kurtarılmadan bütünün kurtarılmayacağını gösterdiği için Mustafa Kemal Atatürk'e şükranlarını sundu. Ve tabiki tarih ile bağının son halkası olarak Aliye İzzet Begoviç'i rahmet ve şükranla yad etti. Bu selamlama bugün bizim Yaratıcı karşısında kulluğumuzu, tarihten edindiğimiz mirası, ve üzerimize gelen dünya ile baş ediş tavrımızı içinde barındırdığı için önemli. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, müslümanca yaşamanın önündeki en büyük engelin, gündelik hayatın ürettiği popüler kültür olduğuna dikkat çekti. Diyanet İşleri Başkanının bu konuşmayı yaptığı gün medyada İslami kesimin "sosyete haberleri" tartışma konusu idi. 1990'ların başlarından itibaren popüler kültür ile mücadele etmek için "alternatif hayat tarzı" arayışları, bugün şedit bir eklemlenme anlayışına dönüşmüş durumda. Prof Dr. İlber Ortaylı Anadolu'daki esnafın Kırım'daki esnaf ile kolayca anlaşabildiği halde aydınların birbiriyle doğrudan iletişim kuramadığına dikkat çekti: "Türki Cumhuriyetler birbirleriyle anlaşabilmek için Rusça konuşuyor; Arap, Acem ve Türkler de anlaşabilmek için İngilizce'den medet umuyor." Prof Dr.Ahmet Davutoğlu Osmanlı devlet felsefesinin ve geleneğinin kendinden öncekileri dışlamayan bütünlükçü bir anlayış taşıdığını işaret ederek bu yapının, Osmanlı devletini yüzyıllar boyu her türlü meydan okumaya karşı koruduğuna işaret etti. Müslümanlar olarak İslam dininin bütün dünya ülkelerinin ortak ışığı olduğunu kabul ederek her durum için önceliklerin belirlenmesi gerekiyor. Avrupa kültürünün içinde yetişmiş Müslümanlar için esas mesele asimile olmadan entegre olabilmek iken; Sovyetler Birliğinin dini dışlayan rejiminin bütün olumsuz etkilerini içinde barındıran Türki Cumhuriyetlerde öncelik, dini kimliğin kazanılması olarak kendini göstermekte. Ortadoğu ülkeleri için öncelikli alan, düşünce özgürlüğünün sağlanması ve ana akımların yerine marjinal gurupların İslamın bütünü temsil eden temel yapı olarak algılanması. Dünyanın öbür ucuna ya da burnumuzun dibindeki Avrupa'ya giden imajımızın İslam'a layık sıfatlar ile ulaşabilmesi için İslamın evrensel mesajını edebiyat,müzik,sinema olarak ulaştırmak zorundayız. Bu vesile ile Milli Eğitim Bakanlığının edebiyat eserlerinin yabancı dillere çevrilerek yayınlanması için başlatmış olduğu projenin önemine dikkat çekmek gerektiğini düşünüyorum.
III Salı günü, halka kapalı olduğu için "Enderun Reisi" sıfatıyla Prof Dr İlber Ortaylı Şura üyelerini ve misafirleri Topkapı Sarayı'nda ağırladı. Ziyaret Mehteranın sunduğu marşlar ile noktalandı. Marşlara hiç kimsenin katılmıyor olması, marşlardan heyecan duyulmaması grubun içindeki bir avuç hanımı ziyadesiyle üzdü. Coşkusunu yüreğimizde hissettiğimiz ortak nameler olmadan ortak bir dilin coğrafyasında gezinmek mümkün mü?
|
|
![]() |
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |