T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 28 HAZİRAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

DUVAR PASI
Ali BAYRAMOĞLU

Futbolun ardındaki derin siyaset

2002 Dünya Kupası'nın en önemli hadisesi, İtalya-Güney Kore maçında galibiyet golünü atan Koreli Ahn'ın oynadığı Perugia'dan kulüp başkanı tarafından kovulmasıydı. Yarı mafyatik başkan şöyle demişti:

"Bu beyefendi bir daha Perugia'ya ayak basamayacak. Kendisini İtalya karşılaşmasında gösterdi. Bunu 2 yıldır ona kapılarını açan ülkeye hakaret olarak kabul ediyorum, İtalyan futbolunu böyle mahveden bir futbolcuya para ödemek istemiyorum. Onun yerine İtalyan bir oyuncuyu tercih ederim..."

Biz de sık sık bir kulüpten başkasına giden futbolcular yeni formalarıyla eski takımlarının sahasına gittikleri zaman, "yediğin ekmek haram olsun" sözleriyle, küfürlerle karşılaşırlar.

Ama böylesi görülmemişti...

Bu çıkış bir anlamda sporun ve sportifliğin içinde bulunduğu durumu da ifade ediyordu. Kara Avrupası'nın hiç bitmeyen yabancı sevmezliğinin ve ırkçılığının yüzünü açığa vuruyor, ama hepsinden önemlisi futbolun büyük bir etki ve iletişim gücü olarak siyasette ve ticarette yüklendiği, lojistik desteğini fanatik aidiyet duygusunu körüklemesinden, belki de yeni biçimlerle doğurmasından alan işlevini gösteriyordu.

Evet futbol sadece bir spor değil.

Hatta bu dünya kupasıyla birlikte görüldüğü gibi başlıca stratejik araçlardan biriymişçesine kendisini gösteren bir ekonomik sektör. Çünkü bireylere rekabeti, seçim yapmayı, esnekliği, geçiciliği ve yeni bir lejyonerliği benimseterek, onları ekonomik korkuya ve liberal küreselleşmeye hazırlıyor.

Bu spor kapitalist sistemin en nefret edilen iki öğesini en üst noktaya çıkarıyor.

Bir yandan en fazla kar arayışına dayanan mafyavari bir işleyiş söz konusu futbolda. Öyle ki, yöneticiler vergi cenneti ülkelerde kara para aklamaya, yolsuzluk yapmaya, kulüplerin içinde ayak oyunları çevirmeye, dopingi finanse etmeye ve şike yapmaya kalkışıyorlar.

Öte yandan üstün insan, güç, şiddet ilkesi üzerine olduğu kadar fazlasıyla yerelleşmiş bir milliyetçi duygu üzerine kurulu bir ideoloji futbol. Avrupa'nın bir ucundan diğerine en sert ve en şiddet dolu taraftar derneklerinin, açık açık ırkçı fikirleri sahiplenmesi ve aşırı sağ görüşleri benimsemesi şaşırtıcı değil.

Nitekim futbol üzerine önemli bir araştırmaya imza atmış olan Clarke ve Taylor, yeni futbol sektörünün ürettiği taraftarlık anlayışını "ritüelleşmiş saldırgan bir davranış" olarak tanımlıyorlar. Diğer bir araştırmacı Leonardo Sciascia, "futbol bugünün engizisyon diktatörlüğüdür; kitleler statlarda siyasi partilerinkinden daha çekici bir duygu birliği üretiyor" diyor.

Görünen köy kılavuz istemez:

Savaşçı futbolcular imajı artık futbolun hakim bir öğesi...

Sahada tekme atmanın, hile yapmanın bile futbol yöneticileri tarafından profesyonellik olarak tanımlandığı, bu tanımın milyarlarca insan tarafından kendi takımı adına paylaşıldığı bir sportif uğraştan, bir sanayiden, dahası dünyanın gördüğü en büyük sosyalleştirme araçlarından birinden, yani yaygın bir fikir oluşturma cihazından söz ediyoruz...

Aynı etnik grubun fanatik üyeleri gibi davranmaya dayanan, başkalarına acımasızlığı, sürü üyelerine sıradışı bir yumuşaklığı ifade eden taraftar psikolojisi, aslında sönmekte olan bir milliyetçiliği sokak milliyetçiliğine, hatta zaman zaman sokak faşizmine çeviriyor, yani besliyor.

Almanya'nın sokakları sadece karnavala değil. Sokak çatışmalarına da tanık oluyor...

Evet, futbolu sevelim, ama bunları da bilelim...


Hakemler ve bizimkiler

2006 Dünya Kupası'na damgasını vuran hadiselerden birisi hakem hataları... Bir futbolcuya üç sarı kart veren hakemler. Burnunun dibindeki kavgayı oyun kontrolünü yitirip seyredenler, çizgiyi geçen topları görmeyenler, ofsayttan atılan goller...

Hataların tek bir nedeni var...

Hakemler de insan...

Göz yanılıyor. İnsan geç davranabiliyor. Yanlış değerlendirebiliyor...

Dünya Kupası'nı seyrettikçe umarım Türk hakemlerine kızmamayı öğreniriz. Özellikle eski hakemler televizyonlarda yaptıkları programlarda bir kalemde harcadıkları genç hakemlerin birer makine olmadığının farkına varırlar.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi