T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 28 HAZİRAN 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

İbrahim KARAGÜL

Kürt milliyetçiliği ve Kızılelmacılık!

Önceki gün bu köşede yayınlanan "Mazlum-Der Başkanı ve Kürt milliyetçiliği!" başlıklı yazı bazı çevreler tarafından şiddetle eleştirildi. Eleştirenlerin bir kısmı, kendilerini tanımlamasalar da, etnik Kürt milliyetçiliğinden besleniyordu. Bunları ve "organize tepkiler"i doğal karşılıyorum. Ama birlikte yaşama iradesini diri tutmaya çalışan, etnik kökenden değil adalet merkezinden bakan, bunu yaparken de eleştirilmesi gereken her herşeyi eleştirebilen insanlardan gelenleri önemsiyorum ve saygıyla karşılıyorum. Çünkü ben de aynı şeylere inanıyorum.

Tartışma noktası şu: Milliyetçilik sadece Türklere, Almanlara, Fransızlara ya da Araplara özgü bir şey mi? Kürt milliyetçiliği diye bir şey yok mu? Hızla yükselen, beslenen ve yayılan... Var tabi. Mazlum-Der Başkanı Ayan Bilgen'in Radikal gazetesindeki söyleşisini eleştirirken bu konuya değindim. Çünkü ortada bir çelişki vardı: Etnik milliyetçiliğe ateş püskürenlerin Kürt sorununa etnik merkezden bakışlarıydı bu. Yaşananlara tepki gösterirken adalet arayışı ile milliyetçilik arasındaki ayırımı görmek istemeyenlere idi sözüm. Dostça, bir kaygıdan hareketle yapılan eleştirilerdi.

Bu çevreler, her eleştiriyi "Kürtler'e yapılmış hakaret" olarak damgalayıp bir kenara itiyorlar, "Kürt karşıtlığı" olarak tanımlıyorlar. Ve soruyorlar: Bu düşmanlık niye? Ortada bir düşmanlık yok, olamaz da. Ben böyle bir kültürden beslenmiyorum. Bir karşıtlık olsaydı, bu tür endişeleri taşır mıydım? Türkleri etnik milliyetçilikle suçlayanların da aynı şeyleri yaptıklarını, Türk kökenli İslamcıları devletçilikle suçlayanların da aslında Kürt milliyetçiliğine dayanan bir otorite arayışından esinlendiğini neden söylemeyeyim! Haksızlığa karşı durmak ile etnik milliyetçiliğin sözcülüğüne soyunmayı nasıl örtüştürebiliriz? Bu, hepimiz için tehlike değil mi? Bilgen, dün bir cevap gönderdi. Teknik olarak bütün metni burada yayınlamam imkansız. Önemli bölümleri şöyle:

".....Farklılıkları görmezden gelen, yok eden bir din anlayışının İslam sanılması ise Allah'a iftiradır. Yaratılıştan kaynaklanan farklılıkları koruyan, geliştiren ve zenginlik olarak gören fıtrata dayalı bir din anlayışı yerine tek tipleştirmeyi dayatan bir din anlayışına savrulma son dönemde Kızılelmacı rüzgarın Müslümanların da zihinlerinde oluşturduğu tehlikeli bir kirlenmedir.

Yazıda "Kürtlerin üstünlüğüne" yönelik tek bir işaret yokken Türkiye'de 1940'lardan kalma egemen ulus devlet ideolojisinin ürettiği bir sorunla hesaplaşmaktan sırf "birileri ile aynı safta yer almak" korkusu ile kaçmak İslami kaygılardan değil devlet merkezli bir din algılayışından beslenmektedir. Farklı toplum kesimlerinin birbirine düşman kılınmasına dayalı "iç tehdit" ve "iti ite kırdırma" politikaları ile çıkarlarımıza aykırı gözükse de yüzleşmek zorundayız. Batının Ortadoğu'daki oyunlarına karşı çıkarken sözde yerli rejimlerin, ulusal yönetimlerin kendi halklarına uyguladıkları zulmü görmemek sadece uzakta ki düşmana küfretme kolaycılığıdır. Ebu Gureyb cezaevini konuşan ama Diyarbakır cezaevini konuşamayanlar bir taraftan kendi ayıpları ile yüzleşmekten uzaklaştırılırken öte yandan emperyalist işgal politikalarına yönelen tepkinin de gazını almaktalar. Baasçı, kendi halkı ile kavgalı rejimler bölgeye yönelik müdahalelere de zemin oluşturmaktadırlar. Son dönemde Suriye'de yoğunlaşan ve çoğu Müslüman kardeşlere, Kürtlere yönelik ihlalleri dile getirmemize karşı çıkarak "ABD'nin ekmeğine yağ sürüyorsunuz" eleştirisi yapanlar bu gerçeği görmek istememektedirler....."

  • Farklılıkları reddeden din anlayışını kim savunuyor ki? Ben mi? Geçelim, boş bir itham. Ama Mazlum-Der gibi bir örgütün başında olan birinin bu ülke insanının büyük bölümünü "faşizan din anlayışına sahip olmak"la suçlamasının ağırlığını kimse kaldıramaz. Buna karşı çıkanlar nasılsa "Kızılelmacılık" gibi sığ ve saçma bir iddia ile karşılaşıyor.

  • Ben "Kürtlerin üstünlüğü" diye bir şey söylemedim ki! Kullanılan dile dikkat çektim sadece. Metnin tamamında kendini gösteren, öfkeden beslenen dile...

  • Mazlum-Der'i övdüm, ne kadar önemsediğimi yazdım. Mazlum-Der'i değil, Ayhan Bilgen'in sözlerini eleştirdim. Bu söylemin örgütü marjinalleştireceğine işaret ettim. Kendisine yöneltilen eleştiriyi ustalıkla Mazlum-Der'e teşmil etmesi bir uyanıklık doğrusu.

  • Batı'nın Ortadoğu'daki icraatlarına karşı çıkanların yanı başımızda yaşananları onayladığı da nereden çıkıyor? Ebu Gureyb'e tepki göstermek Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananları onaylamak mı? Ben; "Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlara karşı çıkanlar Ebu Gureyb'de yaşananları onaylıyor" diyebilir miyim?

  • Batı'nın bölgede yaptıklarına karşı çıkmak ne zaman Baasçılık oldu? "İşgaller haklı, oh olsun!" mu diyeceğiz şimdi? Suriye'de, İran'da, Türkiye'de kurulan, desteklenen ve kullanılan örgütler kimler adına çalışıyor?

  • "Emperyalist işgal politikalarına yönelik tepkinin gazı almak" da ne oluyor? Yani biz burada birilerinin kuryeliğini mi yapıyoruz? "Gaz"ı kimlerin kimler adına aldığı konusunu açarsak ortaya bambaşka şeylerin döküleceği kesin!

    Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi