T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 28 HAZİRAN 2006 ÇARŞAMBA | ||
|
|
Türkiye'de devlet kurumlarının işleyişi ve ilişkileri yıllardır şeffaflaştıralamadığı için, siyaset kurumu da, devlet de toplum nezdinde güvenilirliğini bir türlü sağlayamıyor. Mesela, 10 yıl önce Susurluk'ta ortalara saçılan devletin 'kirli çamaşırlar'ı hala temizlenebilmiş değil. Bugün bile Susurluk fotoğrafına ne zaman baksak, siyasetin, devlet kurumlarının ve çetenin yanyana durduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Hatta daha da önemlisi, devlet adına bazı operasyonlarda görevlendirilen kimi kamu görevlilerinin, zamanla 'kirli işler'e bulaştığını ve bunu da devletin hesabına yazdıklarını görüyoruz. İşte, bir zamanlar devlet hesabına çalıştırılan ve hiçbir zaman da görevleri 'hukuk'la tanımlanmayan 'Susurluk ailesi'nin bireyleri şimdi kendilerine kazık atıldığına inanıyorlar. Çünkü onlar, bir çok kereler devlet adına 'kutsal görevler'de bulunmuşlardı. Ve şimdi görüyorlar ki, 'kutsal devlet' onları yalnız bırakmıştır. Mesela eski DYP milletvekili Sedat Bucak, Susurluk'ta yanlış bir iş yapmadığını kanıtlamak için, 'Susurluk Davası' kapsamında, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de aralarında bulunduğu 8 kişinin tanık olarak dinlenmesini istiyor. Sanık avukatlarının taleplerini değerlendiren İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, DYP lideri Mehmet Ağar, eski başbakanlardan Tansu Çiller, eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ile Hasan Kundakçı, Eşref Hatipoğlu, Seral Saral ve Fatih Bucak'ın tanık olarak dinlenmesini kararlaştırdı. Sedat Bucak demek istiyor ki, benim yanlış bir iş yapmadığımı Süleyman Demirel, dönemin Genelkurmay Başkanı, Başbakanı, Emniyet Genel Müdürü biliyor, bu yüzden mahkemede buna tanıklık edeceklerdir. Yani, biz devletin bilgisi dışında bir işyapmadık, 'çete' kurmadık... Şimdi, Türkiye'de neden hala siyasetin kaygan zeminde yapıldığını, devletin 'Susurlukvari' ilişkilerden bir türlü kurtulamadığını görebiliyor musunuz? Son günlerde, 'siyasi istikrar'a karşı oluşturulan 'derin koalisyon'u analiz ettiğimizde de karşımıza yine aynı fotoğraf çıkıyor. Çünkü, siyasetin ve devletin refleksleri şeffaflığa açık değil. İşte bu yüzden, Demirel ve etrafında toplanan 'derin koalisyon' elemanları, Türkiye'de iktidar değişiminin sadece sandıkta olabileceğini kabullenemiyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki, parlamenter sistemde gücü olan halka gider ve 'millet iradesi'yle iktidar olur, demokrasilerde bunun başka bir yolu da yoktur. Eğer Süleyman Demirel, bu ülkede hala bir 'siyasi güç' olduğuna inanıyorsa, giyer çarıkları ve yollara düşer... Mesela, Mesut Yılmaz, Rahşan Ecevit, Yılmaz Büyükerşen, Mehmet Haberal gibi isimlerin bir derdi varsa siyasete 'tuzak' kurarak değil, bizzat siyasetin içinde olarak dertlerini anlatabilirler. Ama bunların büyük bir bölümünün sicili 'temiz' değil, ayrıca milletle de problemleri var. Eğer, devlet kurumlarını yeterince şeffaflaştırabilseydik, siyaseti bypass ederek sonuç almak isteyen 'derin koalisyon' dedikodularıyla ülkeyi böylesine yormayacaktık. İşte tam da bu yüzden, 'Susurluk Davası'nda yargılanan Sedat Buçak'ın 'kurtar bizi baba' çağrısıyla, Demirel'in oluşturmaya çalıştığı 'derin koalisyon' fotoğrafını birlikte okumakta yarar var.
|
![]()
| ||||||||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |