Sus artık efendi

Diyanet İşleri Başkanı M. Nuri Yılmaz uçmaya devam ediyor: Kur'an tefsirlerinin çoğu yalan yanlış, eksik, maksatlı bilgilerle dolu... Kur'an'ı yeniden yorumlamalı, çağa göre tefsir etmeli... İslâm'ı reforma tâbi tutmalı, vs.

Belki tam böyle demiyor, ama, buna yakın ifadeler.

Başkanlık olarak "tefsir" yazmaya koyulmuşlar.

Kimler yer alıyor tefsir kurulunda?

"Hakkı huzur" olarak toplantı başına ne alıyorlar?

Kaç para?

Ya da, Başkanlık olarak, mevcut tefsirlerde ne tür yanlışlıklar tespit ettiler de, yeni bir "ihya" ve "tecdit" hareketine girişiyorlar?

Hazret, Hürriyet gazetesine verdiği demeçte, "Dünyanın tepsi biçiminde olduğunu yazan tefsirler bile var" buyurmuş.

Hangi tefsirler bunlar ve halihazırda Türkiye'de nerede, kim tarafından basılıyor, kimler okuyor, kimler okunmasına önayak oluyor?

Ya da dünyanın tepsi biçiminde olduğuna hangi avanak Müslüman inanıyor?

"İslam'da reform çalışmalarının saf bir modernizm projesine dönüşme tehlikesi" içerdiğine, ilk, Yeni Binyıl yazarı Haşmet Babaoğlu değinmişti; bu çalışmaların, "28 Şubat" adı verilen cebrî modernleştirme süreciyle senkron oluşturması ise işin bir başka veçhesi.

Orucun sosyal yönünü sosyologlar, psikolojik yönünü psikologlar tefsir edecekmiş. Bu mantıkla, namazın "aksiyon" yönünü de aerobik hocaları mı tefsir edecek?

La havle vela...

"Herşey bir yana, oruç Allah rızası için tutulur bilirdik" diyordu Babaoğlu, "Bu rızaya teslim olmuyorsanız, sorun yok. Ama teslim olanları gazetelerin 'yaşam tarzı/sağlık' sayfalarındaki doğrularla uyumlu kılmaya çalışmak da ne oluyor?"

Hurafelerden de şekvacı Başkan?

Kabir ziyaretini, ağaca çaput bağlamayı, "bid'at"ten kimi eylem ve ritüelleri hoş karşılamıyor. "Bu davranışlar İslam dışıdır" diyor. Sanki bütün bunlar, 28 Şubat'ın gadrine uğramış geniş halk kesiminin "din" adına sahiplendiği ritüellermiş gibi.

Sayın Yılmaz'ın "İslâm dışı" ilan ettiği eylemlere ilk ciddi itirazlar, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan önce, "dinci, gerici, yobaz" tavsif edilen çevrelerden gelmişti.

Abduh ve Efgani'den haberdar mıdır Başkan?

Seyyid Kutub, Mevdudi, Hamidullah?

Said Çekmegil, handiyse ömrünü bid'at ve hurafelerle savaşmaya vakfetti. Hazıra konmayı itiyat edinmiş Sayın M. Nuri Yılmaz, haşa, "İslâm'ı adam etme" çalışmalarında ne kadar gözetti, ne kadar zikretti bu ismi?

Çok mu önyargılıyım, bilmiyorum.

Ona baktıkça, papyonlu, fraklı, melon şapkalı birilerini görür gibi oluyorum. Biri, "reform" işine öyle sardırmıştı ki, şiş göbeği ve mutluluktan yayvanlaşmış suratıyla çıkıp şerefeden "Tanrı uludur" diye başlayan o sevimsiz metni bile okumuştu. Bir başkası ise, Kur'an ahkâmını pozitif mantığa göre yorumlayıp, kamu sahasını dinsel görünürlükten temizlemek isteyen güçlere lojistik destek sağlamıştı.

Rıfat Börekçi'ydi adı.

Üçüncüsü, sabık Adliye Vekili Seyid Bey...

Hazret, şimdi de, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Kemal Güran'ın kaleme aldığı "Müslüman'ın El Kitabı"na takmış durumda.

Güran, "Kadın dövülebilir" diyesiymiş.

Olur mu böyle şey?

Kadın hiç dövülür müymüş?

28 Şubat sürecinde dindar kimliğe yönelik baskıları susarak geçiştiren Yılmaz, Nisa Sûresi'ni yorumlayan Güran'a saldırmak suretiyle, "İslâm'ı adam etme" çalışmalarına meşruiyet mi sağlıyor?

Kemal Güran, Nisa Sûresi'nden "Kadın dövülebilir" hükmünü devşirmiş.

Peki kendisi ne yapmış?

İşte 1998 yılında yayımlanan Mehmet Nuri Yılmaz imzalı "Kur'an-ı Kerim ve Meali" isimli eserin 83. sayfasında Nisa 34'ün yorumu:

"Serkeşlik edeceklerinden endişelendiğiniz kadınlara önce öğüt verin, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine dinlemezlerse dövün."

Dini konularda halkı aydınlatmakla yükümlü Diyanet İşleri Başkanı M. Nuri Yılmaz, kendi kurumunca yayımlanmış resmî yayınlara, dini kaynaklara, hatta bizzat kendi imzası bulunan kitaplardaki ifadelere ters düşen açıklamalarda bulunarak ne elde etmek istiyor?

Sekiz yıldır bu görevde.

Sekiz yıldır aklı neredeydi?

Yoksa, sekiz yıl daha bu görevde kalmanın ince hesaplarını mı yapıyor?

Peki, değer mi?