YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Tavsiyemi dinleyin, siz de unutmayın...

Burdur ilinin Gölhisar ilçesinde bir kaymakam varmış... Başlarını açmamaları için İmam Hatiplere destek vermiş... Eşi türbanlıymış, başını açmamış... Zaten kaymakamların bazıları eşleriyle resepsiyonlara katılmıyorlar, kadın eli sıkmıyorlarmış... Gölhisar kaymakamı görevden alınmamış, üstelik vali yapılabilsin diye İngiltere'ye kursa gönderilmiş... Kurstaymış, ama hâlâ Gölhisar kaymakamı olarak görünüyormuş...

Biraz dedikodu üslubu koksa da, bu bilgileri Cumhuriyet gazetesi manşetine taşıdı. MGK toplantısını "Hükümete 28 Şubat mesajı" manşetiyle duyuran Cumhuriyet, manşetin içine "İrticaya ödün veriliyor" başlıklı fotoğraflı bir başka haber koydu. Cumhuriyet muhabiri Sergül Canıgür'e, bilgileri, Burdur'daki 28. Er Eğitim Tugayı komutanlığından YAŞ kararıyla emekliye sevk edilen Tuğg. Ali Rıza Selmanpakoğlu verdiği için haber önemli...

Bir cümlenin altını çizdim: "Ben gidiyorum diye sevinenler ve benden korktuklarını söyleyenler benden değil, Atatürkçü düşünceden ve çağdaş gençlerden korksunlar..." Bu cümlede benim anlayamadığım nokta, komutanın, tugayın yerleşik olduğu ilde kendisinden korkan insanlar bulunduğunu ve o insanların ayrıldığı için sevineceklerini düşünmesi... Bunun sebebini bir türlü çıkartamadım...

Şu cümleye de dikkatinizi çekeyim: "İmam Hatip okullarında türbanla derslere girilmesinin önlenmesi için uğraş verilirken Bucak ve Gölhisar okullarında karşı eylem başlatıldığına dikkat çeken Selmanpakoğlu, 'Bir Refah Partili milletvekili de bu eyleme destek veriyordu. Başların açılmaması ve milli güvenlik derslerine girilmemesi konusunda öğrencilere akıl veriyordu' diye konuştu." (Cumhuriyet, 24 Ağustos 2000)

Siz belki de, "Türbanla derslere girilmemesi konusunda komutan uğraş mı veriyormuş?" diye soracağımı sanıyorsunuz; ancak benim o cümlede takıldığım farklı bir nokta: TBMM'nin hiçbir döneminde, Burdur, MSP/RP/FP çizgisinden bir milletvekili ile temsil edilmedi. 19. dönemin TBMM albümüne baktım, Burdur'un biri DYP'li (Mustafa Çiloğlu), diğeri ANAP'lı (Yusuf Ekinci), öteki de DSP'li (Kazım Üstüner) üç milletvekili varmış. Şimdi de, 1 DSP, 1 MHP, 1 de DYP milletvekiliyle temsil ediliyor Burdur... O halde Tuğg. Selmanpakoğlu'nun "Eyleme destek veriyordu" dediği kimdi? "Biri kendine 'RP milletvekili' süsü vermiş" desem, komutan herhalde böyle bir aldatmacanın farkına varırdı... Yoksa böyle bir olay hiç mi olmadı? (Hadi komutan dalgınlığa düştü, Cumhuriyet'in Burdur muhabiri, kenti temsil eden üç milletvekilini tanımıyor mu?)

Bazı adlar geçince benim arşivim sinyal vermeye başlar. Ali Rıza Selmanpakoğlu gibi her bakımdan farklı ve akılda kalacak bir ismi ise arşivim unutsa ben unutmam... Son YAŞ'la birlikte tuğgeneral rütbesiyle emekli olan Ali Rıza Selmanpakoğlu askerliğe önem veren bir aileden geliyor; kardeşi Ali Naki Selmanpakoğlu da Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde (GATA) profesör...

Ali Rıza Selmanpakoğlu'nun adı, ilk kez, 1971'de gerçekleşen 12 Mart askeri müdahalesi sonrasında duyuldu. Doğu Perinçek ve arkadaşlarının yargılandığı Türkiye İhtilalci Köylü Partisi (TİKP) militanları arasında yer aldığı için yargılanan iki üsteğmenden biriydi. Talihin garip bir cilvesi, aynı davada yargılanan ikinci üsteğmen de, yine bu ağustosta Kur. Alb. rütbesiyle emekli edildi: Hüsnü Dağ...

Türk Silahlı Kuvvetleri, demek ki, proleterya ihtilali yapmak üzere örgütlendiği iddiasıyla yargılanan (ve herhalde mahkemede beraat eden) iki subayın önünü kesme ihtiyacı duymamış... Mahkemede yargılanıp aklanan kişilerin orduyla ilişkisinin kesilmesi o zaman yaygın bir uygulama değilmiş...

Garip sorular beynime üşüşüyor ya, bu defa da beni bir başka merak aldı: Tuğg. Selmanpakoğlu'nun "İrticaya ödün veriliyor" sözlerini bugünlerde manşet yapan Cumhuriyet gazetesi, 12 Mart mahkemeleri devam ederken yargılandığı sırada kendisinden nasıl söz etmişti acaba? O tarihte İnternet yoktu, dolayısıyla elektronik ortamda bu soruya cevap bulamam, ama vakti olan birisi arşive dalar ve bizi aydınlatırsa iyi olur...

Bu garip soruyu çağrıştıran, Cumhuriyet'in darbeler sonrasında yüklendiği ilginç misyon... 12 Eylül sonrasında Cumhuriyet'te çalışmış Zeki Saral, o dönemde yazılanlardan oluşan 'Kalemlerin İhaneti' adlı kitabında Cumhuriyet yazarlarından da bolca aktarma yapar... 12 Mart'ta, sola 'balyoz' darbeleri indirilir, kendi yazarları işkencehanelerden geçirilirken Cumhuriyet'in yaptığı yayınları da derli toplu hale getirmek iyi bir fikir bence...

İnsanların bellekleri çok zayıf; zayıf olmasaydı, ben bunları yazınca, herkesin aklına, 12 Temmuz 1951 tarihli Cumhuriyet'te "Nihayet resmi de geldi" başlıklı haber gelirdi. Nazım Hikmet'i Moskova'da Yazarlar Birliği genel sekreteriyle birlikte gösteren fotoğrafın altına, Cumhuriyet, şu ibretlik satırları yazmıştı: "Bu fotoğrafı sütunlarımıza geçirirken şâir Eşref'in Abdülhamid'e yaptığı tavsiye aklımıza geliyor. Bu tavsiye, 'resmini teksir ettirip dağıt ki millet doya doya yüzüne tükürsün' mealindedir. Biz de yukarıdaki resmi Nazım hesabına aynı gaye ile basmış bulunuyoruz." (Emin Karaca, Cumhuriyet Olayı, s. 184).

Neyse ki, bazı şeyler benim hiç aklımdan çıkmıyor...


27 AĞUSTOS 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...