![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
Vur emri!Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, 12 Eylül vesilesiyle, Anayasa'nın geçici 15'inci maddesinin değiştirilmesini gündeme getirdi. Ama bir kavgaya sebebiyet verilmesin diye, maddenin tümünü kaldırmak yerine, sadece, 12 Eylül idaresinin yasama faaliyetlerinin Anayasa Mahkemesince denetlenmesinin önünü açacak bir değişikliği yeterli bulduğunu söyledi. Bu konuda, Kenan Evren daha cesur: "Madem halk onayladı bu anayasayı, geçici 15'inci madde kaldırılacaksa gene kararı halk versin" diyor. Evren, toptan kaldırılmasına karşı çıkmıyor. Bence yerinde bir teklif. 1982 Anayasası halkoyuna sunulurken, "Hayır"'ın propagandasının yapılması yasaklanmıştı. Bu defa, serbest bir ortamı içinde, vatandaş daha doğru karar verecektir. Hiç değilse, bu vesile ile, 12 Eylül ve darbeler, enine boyuna tartışılacak, "kirli çamaşırlar" meydana çıkacaktır. Bilhassa işkence dosyasının kapağı açılacak ki, bu çok önemli. Müftüoğlu'nun iddiası
MHP'li Ali Rıza Müftüoğlu'nun sözleri, 12 Eylül'ün perde arkasında kalan bazı iddiaları su yüzüne çıkarttı. Evren de, Milli Güvenlik Konseyi üyelerinden birine yönelik bir suikast işlendiği takdirde, örgütle yakından uzaktan ilişkili herkesin öldürülmesi için vur emri verdiğini kabul etti. Demek, yeni bir Takrir-i Sükûn dönemi açılacak, keyfi kararlarla, İstiklal Mahkemelerinde olduğu gibi, kelleler uçacaktı. Hatta, büyük ihtimalle, yargıya dahi gerek kalmadan, bir çok kişi, faili meçhul cinayetlerin kurbanı olacaktı. Evren'in bu itirafını duyunca, Konsey üyelerinin yargılanabilmesi için, Anayasa'nın geçici 15'inci maddesinin toptan kaldırılması gereğine daha fazla inanmağa başladım. Ordudaki cuntalar
Ali Rıza Müftüoğlu, 12 Eylül öncesinde, ordu içinde çeşitli cuntalar oluştuğunu, bir grubun da, Türkeş yanlısı olduğunu söylüyor. İşte bu kişiler, başta Türkeş olmak üzere, MHP'lilerin hapse atılmasından rahatsızlık duydukları için, Evren'i ve diğer Konsey üyelerini öldürmeyi planlamışlar. Evren, bu konuda kendisine sorular soran ATV'den Ali Kırca'ya, sanki çok tabiî bir olaydan bahsediyormuş gibi, "Evet, vur emri verdik. Etkili oldu ki, gözleri korktu" dedi. Oysa Müftüoğlu'nun anlattıklarına bakılırsa, sadece "Vur" emri ile iktifa edilmemiş, hapishane yetkililerine haber uçurulurak, işkencenin her türlüsü tatbik edilmiş. Evren, bugün de işkence iddiaları bulunduğunu hatırlatarak, dünün yaralarını hafifletmeğe, sorumluluğunu azaltmağa çalışıyor. Oysa, sadece sorgulama safhasında değil, hapishanede geçen yıllar içinde de, sistematik işkencenin devam ettiği biliniyor. Bunu söyleyen, sadece Müftüoğlu değil. Kaç MHP'linin elinde, doktordan alınmış ve işkence yapıldığını belgeleyen raporlar görmüştüm. Diyarbakır hapishanesinde yaşananlar da herkesin malûmu. O zulüm olmasaydı, belki PKK, bu ölçüde kök salamazdı. Fırsat
Şimdi bir fırsat çıktı. Geçici 15'inci madde, -madem geçici- 20 yılı da geride bıraktığımıza göre, pekâlâ kaldırılabilir. Meclis'te değil, sandıkta. 1995 yılında, Anayasa'nın bir çok maddesi değişiyordu. Geçici 15'inci madde de pakette vardı. Ama ne olduysa oldu, kimler devreye girdi bilinmez, Parlamento'da bu değişiklik için yeterli oy çıkmadı. 12 Eylül mağdurlarından bir çoğu Evren'e antipati besler. Ben şahsen kendimi o kategoriye koymuyorum. Aksine, Evren karizmatik bir şahsiyetti. Yumuşak tabiatlıydı. Eğer o olmasaydı, belki 12 Eylül daha da sertleşebilirdi. Bizim karşı olduğumuz husus, işin prensibi. Ülkeyi "inkırazdan", uçurumun kenarından, birbirimizin kuyusunu kazarak değil, elbirliği ile kurtaralım. Demokrasi ortamında PKK terörü ile nasıl mücadele edildi? Ve Apo nasıl pes etti? Demek, hem demokrasi zemininde kalmak, hem de terörün başını ezmek mümkün. Maalesef ordu içinde, Müftüoğlu'nun da açıkladığı gibi, fırsattan istifade cuntalar oluşabiliyor. Amaç, üzüm yemek değil, bağcı dövmek. Müsait bir zaman bekliyorlar. Sonra da, "Şartlar tamamlanınca ihtilal meşru oluyor." Barlas'ın kitabı
Mehmet Barlas'ın, "Türkiye'de darbeler ve kavgalar dönemi" adını taşıyan kitabında, ilgi çekici hikâyeler var. Atatürk ile İsmet Paşa'nın arası açılıyor. İsmet Paşa, Atatürk'e ülkeyi "sofradan idare ettiğini" söyleyecek kadar tartışmayı ileri götürüyor. Atatürk, İnönü'nün kendisine karşı çıkışının ardında, bir ordu desteği bulunup bulunmadığını anlamak için Mareşal Fevzi Çakmak ile konuşuyor: "Atatürk, yaverini çağırıyor ve: - Mareşal Hazretlerine telefon et. Eğer büyük mazeretleri yoksa, kendilerini bekliyorum, buyursunlar, diyor. Anlaşıldığına göre Atatürk, İnönü'nün yaptığı sert çıkışın arkasından başka bir dayanak olup olmadığını anlamak istemektedir. Daha sonra, Mareşal Çakmak, üniforması ile giriyor. Vakit gece yarısını geçmiştir. Başbaşa görüşüyorlar... Sonra Atatürk, rahatlamış biçimde, kendisini bekleyen yakınları Kılıç Ali ve Salih Bozok'a gidiyor ve çağırıyor onları. - Gelin bakalım. Şimdi ağız tadı ile bir kadeh rakı içelim. ... Bildiğimiz gibi, iki üç gün sonra İnönü'yü başbakanlıktan ayrılmaya zorlamıştır. Arkasından da, Bayar'a, Orgeneral Altay'ı göstererek 'Ordu da seni tutuyor' demiştir..." Atatürk, orduda kendisi aleyhine bir hareket olup olmadığından kuşkulanıp Mareşal'in ağzını arıyor. Ama, Fevzi Çakmak meşruiyetçi. "Yeniçeri" çizgisini benimsemiyor. Hatta, Atatürk'ten sonra, cumhurbaşkanı seçilmesi teklifini yapıyor Celal Bayar. O, kabul etmiyor. 28 Şubat süreci
12 Eylül'ün 20'inci yıldönümünü kutlarken, halâ 28 şubat sürecinde yaşadığımızı unutmayalım. Bu sürecin özelliği, her şey normale dönüyor diye düşünürken, birden bire, olayların alevlenivermesi. İşte Erbakan'ın muhatap olduğu muamele! Galiba Edremit savcısı, Nuh Mete Yüksel'e veyahut Vural Savaş'a özendi. Erbakan hakkında "Yakala" emri çıkarttı. Ne lüzum var bu sansasyona! Türkiye'de başbakanlık yapmış bir siyaset adamına karşı bu ne nezaketsizlik. Kaldı ki, Tayyip Erdoğan ve Hasan Celal Güzel de dahil, bir çok fikir suçlusu, 4 aylık süreden yararlandı. Üstelik, ceza hukukçusu Burhan Apaydın'a göre, 312'den verilen ceza, ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararı ile kesinleşecektir. Ceza kesinleşmeden infaz edilemeyeceğine göre İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararı beklenmelidir. Diyelim ki, Türkiye'deki uygulamada, Apaydın'ın tezine rağbet edilemez. Ama, hiç değilse, usulüne uygun olarak yapılan erteleme talebi, görmezden gelinmemeliydi. Erbakan için yakalama emri çıkartmak, kime ne sağlar? Yoksa, Edremit savcısı, saçayağını tamamlamak üzere mi ortaya çıktı: Savcı Vural Savaş, Savcı Nuh Mete Yüksel ve Savcı İbrahim Can Demircioğlu.
nilicak@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|