YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Çok yaşa,Evren Paşa!

MHP'nin eski yöneticilerinden Rıza Müftüoğlu'nun 12 Eylül anılarında yer verdiği, Kenan Evren'in, kendilerine karşı suikast girişimi olursa bütün MHP'lilerin öldürülmesini emrettiği ayrıntısı zihnimi nerelerde dolaştırdı, bir bilseniz...

Kimbilir kaç savaş, kaç hükümet darbesi, nice deprem ve doğal âfet görmüş bayağı yaşlı yabancı meslektaş, yuvalarından fırlamış gözlerle odama dalıp "Çıldırmış bunlar" dedi bana. Ziyaret ettiği kurumda görüştüğü kişiler, temsil ettiği yayın organının dünya çapında etkili olduğu bilgisiyle, ne kadar kararlı olduklarını göstermek için, "Gerekirse kan dökülür" anlamına gelen sözler sarfetmişler... Yabancı gazeteci, elini gırtlağına götürerek, "Böyle işaretler yapıyorlardı" dedi bana.

Ne yalan söyleyeyim, yaşlı dostumun, beni uyarmak istediği için abarttığını düşünmüştüm.

Rıza Müftüoğlu, bir cümleyle değinip geçiverdiği dehşetengiz gerçeği yeni çıkan kitabında açıklıyor. 12 Eylül sonrasında, bazı MHP-meşrep subaylar, Alparslan Türkeş'e kötü davranan, MHP'lilere işkence yaptıran darbecilere karşı 'Bâbıâli baskını' biçiminde bir operasyon düzenlemeyi düşünmüşler. Bu, darbecilerin kulağına gittiğinde, 'beşli cunta', "Eğer içimizden birine bir şey olursa, diğerleri bütün MHP'lileri öldürtsün" kararına varmış...

Kenan Evren, 12 Eylül'ün 20. yıldönümünde, çıktığı kanalda, beş kişi arasında kalacağını sandığı kararın fâş olmasından duyduğu şaşkınlığı yaşarken, "Ama gördünüz, hâlâ sağ olduğumuza göre, o kararımız yararlı oldu" diyordu. Evren'in saf bir yönü var; muktedir olduğu dönemde, 17 yaşındaki gençleri sehpaya gönderirken gelen eleştirilere de, "Ne yani, asmayalım da besleyelim mi?" cevabını vermiyor muydu?

İktidarın, özellikle mutlak iktidarın en büyük tehlikesi, toplum içerisinde yaşayan bir insanın asla düşünemeyeceği aşırılıkları akla getirmesidir. Suikast girişiminde bulunanların cezalandırılması anlaşılabilir, ancak o eylemle hiçbir ilgisi bulunmayan başka insanların da öldürülebilmesini düşünmek 'mutlak iktidar' ile ilgili bir bozukluktur...

12 Eylül belleklerde taze olduğu için yanlışları daha kolay hatırlanıyor. Benim belleğimde ise, küçücük bir çocukken kulağıma çalınmış bir 27 Mayıs öyküsü var. Anılarını "Harbiye Silâh Başına" adıyla kitaplaştırmış 27 Mayısçı Sıtkı Ulay'ın, "Mürtecilerin yaşadığı Kocakurt köyünü tanklarla yerle bir edin" sözü şu sıralarda pek hatırlanmıyor...

Sıtkı Ulay, 27 Mayıs darbesinin kudretlilerindendi. 1961 seçimleri sonrasında sağ çoğunluğa sahip Meclis'ten farklı bir cumhurbaşkanı çıkacağını görünce telâşa kapıldığını kendisi anlatıyor... Cumhurbaşkanı adayı Prof. Ali Fuat Başgil'i ayağına kadar çağırıp, "Eğer adaylıktan çekilmezsen, ben ve bir çok subay dağa çıkar savaşırız" dediğini anılarında yazıyor... (s. 230-31) Yazmadığı, o arada itişme kakışma yaşandığı ve yaşlı Prof. Başgil'in olayın etkisini uzun süre üzerinde taşıdığı...

"Atalarımızdan aldığımız öğüt, 'Kişi kendi işi ve marifetiyle övülür' nasihatıdır" (s. 240) diyen Sıtkı Ulay'ın, "Kur'an kursunda irticai kıpırdanma" haberleri gazetelere yansıyan, sanırım Uşak taraflarındaki Kocakurt köyünün tanklarla yerle bir edilmesini istediği unutuldu. Hatırlanmasını kendisi de istemediği için olacak, anılarında o olaydan tek satırla söz etmiyor...

Bu yaşananlar neden yaşanıyor?

Lord Kinross'un, devrim tarihi derslerinde 'yardımcı kitap' olarak okutulan "Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu" adlı dev bir eseri olduğunu bilirsiniz. Orada, devrimler döneminden kesitler verilirken, Atatürk'ün konuğu İran Şahı Rıza Pehlevi'yle çıktığı Batı Anadolu gezisinden bir enstantane aktarılır. Ayhan Tezel'in muhafazakâr okuru rahatsız edebilecek ifadeleri ayıkladığı tercümede, Lord Kinross, gezinin bir bölümünü şöyle anlatıyor:

"İzmir yolunda, Uşak'ta durdukları vakit trenin etrafını saran büyük kalabalık iki devlet başkanının ellerini öpmeye başladı. Aralarında sarıklı, cübbeli bir molla da vardı. Gazi onu görünce yobazlara karşı söylenmeye başladı. Adam hemen sarığını çıkardı, kalabalığa karışarak ortadan kayboldu. Ancak Gazi tekrar yola çıkmadan önce Uşak Valisinin hapse atılmasını ve şehrin ertesi sabah bombardıman edilip yıkılmasını söyledi." (Türkçe s. 696-97; İngilizce s. 525).

80'li yaşlarını sürdüren 'sosyalist' Burhan Oğuz da, anılarında, Cumhuriyet'in ilk döneminde etrafı kasıp kavuran 'Kasap Osman' adlı birinden söz eder. "Milli hükümet aleyhine patlak veren padişahçı isyanları, meselâ Konya isyanını hep o tenkil edermiş. Beraberinde seyyar sehpaları varmış ve yakaladığı sarıklı ve sakallıyı, suçlu olsun olmasın, derhal asarmış. Onun nazarında sarıklı ve sakallı olmaktan daha büyük bir suç yokmuş. Yobazlar ipe çekilirken ceviz yiyerek seyreder ve 'Bayılırım şu sakalların böyle rüzgârdan uçmasına' dermiş..." (Yaşadıklarım - Dinlediklerim, Simurg, s. 453).

Bu olaylarla daha yakındakiler arasında önemli bir fark var: Kinross, Atatürk'ün Uşak'ı yerle bir etme emrini ertesi gün büyük bir pişmanlıkla geri aldığını yazıyor (s. 697); Burhan Oğuz da, mükâfat olarak 'paşalık' rütbesine terfi bekleyen Kasap Osman'ın, yaptıkları yüzünden, Atatürk tarafından idama gönderildiği kaydını düşüyor (s. 453).

Evren'in bir lâfı bana neler hatırlattı yahu...


14 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Taha KIVANÇ

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...