YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Yeni bir zihniyet dünyası

Görünen şaşkınlık gerçek olabilir mi? 12 Eylül'ün 20. yıldönümünde başlayan ifşaat furyası, darbelerde 'emir-komuta zinciri içerisinde' idareye el koyan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinin o dönemde cuntalarla kaynadığını ortaya koydu. 12 Eylülü takip eden günlerde karşı-darbe planlayanlar, darbecileri ortadan kaldırmaya çalışanlar, askeri cezaevlerinden lider ve yandaş kaçırma operasyonu hazırlığına girenler varmış...

Bu görüntüde şaşırtıcı bir yön yok aslında. Darbelerin doğası, elindeki gücü 'meşru' olmayan alanlarda kullanmaya kalkanın benzer bir âkıbete uğrama ihtimalinin büyük olmasıdır. Türkiye'de sonuç alan 3,5 darbenin herbirinin ardından, kimi şimdiki ifşaatlar gibi pek dışa vurmamış kimiyse bilinen pek çok 'karşı-hareket' söz konusu oldu. 27 Mayıs'tan sonra iki 'karşı-darbe girişimi' görüldü; bir süre sonra da ipler dönemin genel kurmay başkanı Cevdet Sunay'ın başında bulunduğu 'Türk Silahlı Kuvvetler Birliği' adlı cuntanın eline geçti. 12 Mart'ın kendisi 9 Mart'ta yapılması planlanan bir darbenin 'karşı-darbesi' idi zaten; hemen ardından onda da cuntacılar arasında bölünme yaşandı.

Bu, bize özgü bir durum da değil. Bir ara erken kalkanın darbe yaptığı görüntüsünde ülkeler vardı çevremizde; sağlanan istikrarı en ufak bir kalkışma kıpırtısının başının ezilmesine borçlu o ülkeler... Darbeye kalkışmak için ulvi amaçlar gerekmiyor, bir cuntanın başarısı bir başka cunta için esin ve teşvik kaynağı oluyor; bahane çoğu kez arkadan geliyor...

Silâhlı güç olan ordu sivil yönetime tâbi olmak zorunda, demokrasinin mantığı bunu gerektiriyor. Amerikan ordusu da, İngiliz ordusu da elbet muazzam bir gücü temsil ediyorlar; ancak o ülkelerde silâhlı kuvvetler sivil otoritenin emri dışına çıkmayı düşünmüyorlar bile. Bir kaç kez ordunun perde gerisinde etkin olduğu kısa dönemler yaşadı Fransa; ancak orada da demokratik yöntemle seçilmiş yönetimlerin iktidarı artık sorgulanmıyor...

Türkiye'deki 'bölücülük' ve 'irtica' hassasiyetlerinin karşılıkları Fransa'da da var. Bazı çevreler Fransız Komünist Partisi'nin etkinliğini artırmasından tedirgindi yakın geçmişte; bazıları şu günlerde Korsika sorununun kaşınmasından rahatsızlık duymakta. Korsika'ya yönelik daha önce düşünülemeyecek tedbirleri yüksek sesle tartışmaya açtı şimdiki hükümet ve bu yüzden bir bakan istifasını verdi; bütün bunlar olup biterken Fransız Silahlı Kuvvetleri'nin 'bölücülük' gerekçesiyle yönetime el koymayı düşündüğüne dair bir fısıltı duydunuz mu?

Bizdeki sıkıntı, Türkiye'nin 'kendini Avrupalı gören bir Ortadoğu ülkesi' olmaktan kurtulamamasında yatıyor. Bir zamanlar 'muz cumhuriyetleri' sıfatına lâyık görülen Lâtin Amerika ülkeleri birbiri ardına sivil yönetime geçtiler ve geçmişleriyle hesaplaşmayı da başardılar. Yunanistan'da krallığa son veren askeri cuntanın üyeleri 1974'ten beri demir parmaklıklar ardında ömür tüketiyorlar. Bizde 12 Eylülcülerin kendi yazdıkları anayasaya koydukları koruma zırhını delme niyetine, bunun, "Geçmişten intikam alma" olacağını ileri sürerek karşı çıkanlar var; bu ise darbe heveslerini körüklüyor...

Son ifşaatların bir yüzünde askeri yönetimlerin doğası gereği cuntalaşma gerçeği yatıyorsa, diğer yüzünde de askeri cuntaların acımasızlığı sırıtıyor. Kendilerine karşı girişilecek bir eyleme, o eylemle hiçbir ilgisi bulunmayan çok sayıda insanı öldürerek mukabele etmeyi düşünecek çapta bir acımasızlık bu. "Asmayalım da besleyelim mi?" diye soran bir zihniyetten, "MHP'lilerin tümünü öldürün" emrinin çıkması neden şaşırtıcı olsun ki? Ya da bir siyasi kadroya cezaevinde reva görülen işkence? 'Buçuk darbe'ye destek çıkan 'silâhsız kuvvetler' ve 'papyonlu medya mensupları' bu yeni ifşaatlar ışığında, şimdi ne düşünüyorlar acaba?

Türkiye, darbeler dönemini geride bırakıp demokrasi yolunda hızlı adımlar atmak istiyorsa, darbe için hiçbir bahane ve gerekçeyi kabul etmeyen, darbecileri heveslendirmeyen bir zihniyet dünyasını benimsemek zorunda. Anayasanın geçici 15. maddesini kaldırıp 1980-1984 dönemini sorgulamaya başlayarak o dünyanın kapılarını aralamalı.


17 EYLÜL 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Fehmi Koru

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...