YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Türkiye'yi beşik gibi sallamak...

Başlangıçta Londra'dan, ardından da Türkiye'ye kesin olarak döndükten sonra buradan yazdığım özellikle uluslararası ilişkiler eksenli yazılarda hep bir noktanın altını çizmeye çalıştım: Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra uluslararası ilişkilerin seyri, kavramları ve kuralları fena halde değişmeye başladı.

Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte, hemen her alanda izlerini ve etkilerini gösteren postmodern söylemler ve pratikler, uluslararası ilişkilerin kavramlarını ve kurallarını handiyse büsbütün değiştirdi. Soğuk Savaş dönemi boyunca "güç dengesi" (balance of power) kavramı çerçevesinde sürdürülen ilişkiler, yerini tek kutuplu dünyada postmodern söylemlere bıraktı.

Bu sürecin temelleri, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD tarafından atılmaya ve kökleştirilmeye çalışıldı. Sürecin başından itibaren Avrupa, son üç-dört yüzyıl süresince dünya üzerinde kurduğu hegemonyayı, savaşın yıkımlarından Avrupa devletlerini de kurtaran yegane güç olan ABD'ye bırakmak zorunda kaldı.

Faşist ideolojilerin vahşetine bizzat tanık olan Avrupa, Rusya'nın ellerine bakacak değildi elbette. ABD, işte böylesi bir ortamda Avrupa'ya yerleşti: NATO, BM gibi kurumlarla sadece Avrupa'ya değil, sonradan Avrasya olarak tanımlanacak olan, Akdeniz'i de içine alan geniş bir stratejik havzaya şekil verecek teorik hazırlıklar yapmaya, bunun için gerekli olacak köklü, uzun vadeli stratejiler geliştirmeye başladı.

Soğuk Savaş'ın sona erdirilmesine imkan tanıyacak tüm hazırlıklar tamamlanmıştı: Önce Sovyetler çökertildi; ardından ABD, Avrasya bölgesine kesin olarak yerleşti. ABD'nin bölgeye kesin olarak yerleşmesiyle birlikte İsrail, güvenliğini tehdit edecek ciddi bir tehlikenin kalmadığına hükmederek önceden vahşice yöntemlerle uyguladığı savaşa dayalı hegemonya kurma stratejisini değiştirdi; artık barış yoluyla "savaşarak", bölgede gözardı edilemeyecek bir güç, bir aktör konumuna gelmeye başladı.

ABD'nin de, İsrail'in de Avrasya bölgesinde iddiaları var. Bu iddialar, görünüşte örtüşüyor gibi gözüküyor; ama bu iddiaların aslında bütünüyle örtüşmediği bir süre sonra anlaşılacak.

ABD'nin ve İsrail'in Avrasya bölgesinde birincil aktör konumuna yükselmesini Türkiye de, Arap devletleri de önce sadece seyretmekle yetindiler: Sonra da bu stratejileri aynen benimsemeye kalkıştılar.

İşte ne olduysa bundan sonra oldu: Arap dünyası, 1950'lerdeki ve 1960'lardaki dinamizmini büsbütün yitirdi. Türkiye ise hem Amerikan stratejileri; hem de İsrail'in stratejik manevraları karşısında "teslim bayrağı"nı çekti: Öylesine teslimiyetçi bir tavır veya tutum takınmaya başladı ki, ortalıkta Türkiye'nin milli menfaatleri diye bir şey kalmadı: Tüm iç ve dış menfaatlerimiz, önceliklerimiz, ABD ve İsrail'in kurmaya başladıkları hegemonyayı kolaylaştıracak şekilde yeniden kodlandı. Ve Türkiye, işte bundan sonra sadece dışarda değil, içerde de kontrolünü, iradesini, dengesini yitirdi.

Siyaset, ekonomi, yargı, medya, Türkiye'nin öncelikleri vesaire, Türkiye'nin bir beşik gibi sallanmasını mümkün kılacak şekilde anormalleştirildi. Önceden komplo teorileri ile açıkladığımız şeyler, artık fiilen hayata geçirilen gerçeklikler halini almaya başladı: Apo, Türkiye'ye postalandı; Türkiye'nin, birdenbire AB'ye dahil edilme süreci başlatıldı; ülke içindeki toplumsal/sivil dinamikler hallaç pamuğu gibi savruldu ve etkisiz hale getirildi; PKK terörü acilen bitirildi; yerine "dinci terör" yerleştirildi.

Türkiye'de ne yapıp edip bir "dinci terör" ihdas edilmesi gerekiyordu: Hem ABD'nin, hem de İsrail'in Avrasya stratejilerini hayata geçirebilmeleri için, Avrasya stratejisinin merkezini oluşturan İslam dünyasında müslümanlık eksenli olası direnişlerin etkisiz hale getirilmesi gerekiyordu: Bunun için müslümanlığın, alternatif söylemler ve projeler geliştirilmesine kaynaklık edemeyeceği; aksine en vahşi terör ve cinayet olaylarına, biçimlerine zemin hazırladığının kanıtlanması gerekiyordu: İşte bunun kanıtlanması için PKK terörünün derhal bitirilmesi ve yerine "İslamcı terör"ün acilen ihdas edilmesi zorunluydu. Aksi takdirde ABD ve İsrail'in bölgede kurmaya çalıştıkları hegemonyanın gerçekleştirilebilmesi pek o kadar kolay olamayacaktı.

ABD'nin tüm bunları, Soğuk Savaş'ın kavramlarıyla gerçekleştirebilmesi imkansızdı. Soğuk Savaş bunun için bitirildi. Postmodern teorinin en önemli iki temel kavramı "kaos" ve "oyun" stratejileri devreye girdirildi...

Sonuçta, Türkiye'de müthiş bir kaos ve anormalleşme ortamı yaratıldı. Türkiye'nin öncelikleriyle, toplumun duyarlıklarıyla fena halde oynandı. İçerde de, dışarda da, asıl dostlarımız düşman, asıl düşmanlarımız da dost yapıldı. Bunun son örneği, İran'la ilişkilerde zoraki olarak yaratılan anormalleşme. "Umut Operasyonu"nun(!) tam bir fiyaskoyla sonuçlanacağı anlaşılır anlaşılmaz; imdada ABD'nin CBS televizyonunda yayımlanan bir program yetişti(rildi).

Gelinen nokta şu: Türkiye, bu kaos ve anormalleşme ortamından kurtarılmalıydı! Türkiye'yi herhalde kan emici, gözü dönmüş, ürkütücü terör olaylarına bulaşan "dinci"ler ve "dinci söylemler" kurtaracak değildi elbette!

Görüldüğü gibi, Türkiye, sadece fiziki, doğal depremlerle değil; uluslararası boyutları olan siyasi depremlerle sarsılıyor: Beşik gibi sallanıyor.


7 HAZİRAN 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Yusuf KAPLAN

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...