YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

 

 

Yasaklar ve kaos mu, yoksa özgürlük ve esenlik mi?

Türkiye'de günün birinde, artan petrol fiyatları karşısında taşıyıcıların protesto gösterisi yaptığını farzedin... Tankerlerin uzun bir konvoy oluşturarak, sözgelimi İstanbul'dan Ankara'ya doğru yola çıktığını ve Ankara'daki Gençlik Parkı'nın önünde bu gösterilerini bir basın toplantısı ile bitirmek istediklerini düşünün.

Ne olabilir sizce?

Böyle bir gösteriye tabii ki izin verilmez ama, varsayalım ki bir biçimde tankerler harekete geçtiler...

Ne olabilir?

Böyle bir hareket devlete karşı savaş ilanı olarak değerlendirilmez mi?

Ve bu gösteri, tanklı, panzerli barikatlarla, Özel Timci polislerle, hatta jandarmalarla engellenmez mi?

Çünkü Türkiye'de her çeşit toplantı, gösteri ve muhalif hareketler polisin iznine bağlıdır... Pratikte de bu izin, çeşitli gerekçelerle verilmez ya da toplantı ve gösteri hakkının kullanılmayacağı bir biçimde verilir.

Polis, hiçbir yasada belirtilmediği halde basın açıklamalarını bile fiilen izne bağlamıştır.

Netice itibarıyle böyle bir gösteri yapılamaz. Yapılsa da çok sert bir şekilde engellenir...Çünkü her çeşit gösteri ve protesto hareketi, devleti yıkmaya yönelik bir eylem olarak değerlendirilir.

Bu nedenle de zaten insanlar, herhangi bir konuda aykırı bir görüş ifade etmekten, fikrini açıklamak için gösteri düzenlemekten ya da bir gösteriye katılmaktan kaçınırlar...

Susmayı ve menfaatlarıne aykırı da olsa, içlerine sindiremeseler bile, kabul etmek istemedikleri bir uygulamayla, kararla ilgili olarak seslerini çıkarmamayı tercih ederler...

Ama siz yine de günün birinde, Türkiye'de böyle bir gösteri yapıldığını tahayyül edin...

Gösterinin başlayacağı gün de göstericilere hitaben polis tarafından bir bildiri yayınlandığını düşünün...

Bildiri, " Sayın sürücüler" diye başlıyor olsun.

Arkasından da şu cümleler geliyor olsun...

" (İstanbul polisi) sizlerin bu protesto hakkınızı kullanmanızı saygı ve anlayışla karşılamaktadır. Bunun, bireylerin ifade özgürlüğü ve toplantı özgürlüğü gibi, İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10 ve 11'inci maddeleriyle belirlenmiş özel haklar olduğuna inanmaktadır.

Bununla birlikte, bu haklar herhangi bir kanunsuzluğa izin verilmesine ve buna göz yumulmasına de engeldir. Polis, İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2'nci maddesi geregince bu hakların korunmasını ve yasaların uygulanmasını sağlamakla yükümlüdür."

Tabii böyle bir bildiriyi hayra yormayacağınızdan eminim...

Nitekim bu bildiriyi dün, akaryakıt vergisinin arttırılmasına karşı çıkan ve bu amaçla da ülkenin kuzeyinden Londra'ya doğru harekete geçen tanker sürücülerine karşı, Northumbria'nın polis şefi yayınlamış bulunuyor.

Yüzlerce tankerin oluşturduğu konvoy, salı günü Londra'ya girecek ve yürüyüs Hayde Park'ta sona erecek.

Tankerlerin Londra'ya girmesi kuşkusuz engellenmeyecek. Polisin yalnızca bir şartı var: Tankerlerin şehir içinde durmamaları...

Protestocu tankerler, 20 millik bir hızla hareket edecekleri için yine de trafiğin altüst olacağı muhakkak.

O nedenle Londra'da salı günü tam bir kaos bekleniyor...Ama kimse de, sokaktaki insanlar dahil, böyle bir gösteriyle İngiltere'nin batacağını, bölüneceğini falan düşünmüyor...

Polis, tanker sürücülerinin gösteri ve protesto hakkını korumak ve onlara yardımcı olmak üzere görev başında...

Kaos dedim de bir başka olay hatırıma geldi...

Türkiye'de stadyumlarda yaşanan kaosu anımsadım...

Geçen akşam, Manchester United'ın Şampiyonlar Ligi'nde Dinamo Kiev ile yaptığı maçı izlemek üzere Old Trafford'daydım...

Bazı arkadaşlarım gibi spor yazarlığına soyunduğumu sanmayın...

Şu Manchester United olayını gözlerimle görmek istedim...O kadar...

Burada bir Kıbrıslı arkadaşım var, Hüseyin Osman... Ben yaşlarda. Hastalık derecesinde Manchester'li...

Gelgelelim, İngiltere'nin dört bir tarafına yayılmış milyonlarca Manchester'li gibi o da bir fanatik... Maç için fazla bir bileti olduğunu söyleyince hemen kabul ettim. Çünkü burada, maçlara bilet bulmak gibi bir durum yok. Bir takımın kendi sahasındaki oynadığı maçların neredeyse bütün biletleri, bir yıl öncesinden satılmış oluyor...

Bu nedenle bunu bir şans olarak kabul ettim.

Kendisi gibi, hatta ondan daha da fanatik iki arkadaşı ile birlikte 4 saat yol katedip Manchester'e ulaştık.

Ülkenin her tarafından arabayla maça gelen taraflarların oluşturduğu uzun konvoylarla Old Trafford'a vardığımızda maçın başlamasına 15 dakika vardı...

O sırada gayet sakin kalabalık gruplar stada doğru yürüyorlardı. Hiç aceleleri yokmuş gibiydiler. Oysa maçın başlamasına sadece 10 dakika kalmıştı...

Yerlerin numaralı olduğunu biliyordum ama yine de stadyumlardaki kaos ortamlarına alışık bir Türkiyeli olarak içim içimi yiyordu.

Biraz yürüdükten sonra muazzam bir yapıyla karşılaştım. Bu meşhur Old Trafford'du...Bir iş merkezi gibi inşa edilmişti. Daha doğrusu stadın altı bir alış-veriş merkeziydi.

Giriş kapısına doğrı giderken baktım, yaklaşık 10 bin kişi kapılara doğru yürüyordu. Duvarların kenarından giderken arada birkaç kişinin bazı dar geçitlerden içeri girdiğini görüyordum. Merak edip durup baktım.

Meğer o dar geçitler kapıymış!.. Birer kişinin geçeceği genişlikte ve turnikesi olan bir kapı...Kimsenin içeri biletsiz girmesi mümkün değil.

Herkes gayet sakin bir şekilde, biletinin üzerinde yazılı delikten, yani kapıdan içeri giriveriyor.

Ne itiş-kakış var, ne de bir kaos... Tabii bu işe çok şaştığımı söylemeliyim.

Biz de yeni yapılan kale arkası bölümünde, bir dar kapıdan teker teker içeri girdik.

Sanki sinemaya ya da konsere gidiyor gibiydik. Programlarımızı aldık ve numaralı yerimizi bulup oturduk. O sırada maç henüz başlamıştı...

Stada döndüğüm zaman bayağı etkilendim. Şimdiye kadar bu boyutta ve bu kadar kalabalık bir stadyum görmemiştim..

Baktığım açıdan stad neredeyse tamamen kapalı gibi görünüyordu. Bütün tribünlerin üzeri kapalıydı... Çok güzel bir görüntüydü.

Neyse ki zevksiz bir maç oldu ve ben sağımı solumu iyice inceleme fırsatı bulabildim...Tabii Manchester'in her atağında ayağa kalkan ve hemen oturmayan fanatik taraftarlarından fırsat bulabildiğim sürelerde...

Maçın bitiminde ayağa kalkıp giyindikten sonra yeniden trübünlere bakayım dedim..

Ne göreyim? 67 bin seyircinin neredeyse yarısı çıkıp gitmişti bile...

Meğerse yüzlerce çıkış kapısı sayesinde, koca stadyumun 10 dakikada boşalması mümkünmüş...

Girişte kaos yaşamamıştık... Belki çıkışta olur diyordum. Çıkışta hiç kaos yaşamadık...

Tabii şimdi, "Hadi canım, ya şu Leeds'li saldırgan fanatiklere ne demeli?" diyenler çıkabilir.

Ben Manchester'de gördüklerimi anlatmaya çalıştım.

Bir şehrin sadece futbol soluduğunu gördüm.

Ve hayatımda ilk defa bir maçta kaos ve stres yaşamadım...

Stressiz gösteri, stressiz maç...Ne polis copu var, ne asker dipçiği...

Sebebi özgürlükler ve refah olmasın sakın...


12 KASIM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...