Yurt dışına çıkmak yasak-gazetecilik serbest!

Gerçekten, Türkiye'de, "demokrasi ve hukuk devleti" adı altında, çocuklar gibi, "evcilik" oynuyoruz..

Hani, evcilik oynayan çocuklardan kimi doktor, kimi anne, kimi baba rolünü üstlenir.. Oluşturulan bir sanal dünyada, "büyükler"in yaptıkları gibi davranılır ya..

Biz de, galiba "devletçilik", "hukukçuluk", "gazetecilik" falan oynuyoruz..

İnter-net'teki "medyakronik.com" sitesinde, Nilgün Toker, bu oyundaki gariplikleri "kapalı üniversite-açık hapishane" açısından ele almıştı..

Gerçekten de, üniversite öğrencilerinin sivil itaatsizliğine karşı, coplarla ve güç kullanarak giden polis bir yanda.. Bir yanda da, cezaevlerinin çetelere teslim edilmişliği var..

Bu tablonun sonucunu, Nilgün Toker şöyle özetlemiş,

-Devlet kapalı yerleri değil, açık yerleri kontrol edebilen bir organizasyondur.

Biz buradan, daha ileri bir noktaya gidip, şöyle diyelim..

-Üniversiteler ve YÖK sistemi, cezaevleri ölçüsünde "devlet kontrolu"nun dışına çıkabildiği zaman, Türkiye'de bilimsel özgürlükten söz edilebilir.

Gelelim "medya"ya..

Dün "Hürriyet"te Ertuğrul Özkök, "Sabah"ın susturup, jurnallediği Cengiz Çandar'ın, Genelkurmay davetine çağırılıp çağırılmadığını, kartezyen bir titizlikle irdeliyordu.. "Acaba davetiye olaydan önce mi, sonra mı gönderildi" gibi sorulara cevap arıyordu Özkök..

Ama Özkök, "Andıç" konusunda aynı titizliği göstermedi, göstermiyor.. "28 Şubat" döneminin en karanlık günlerinde, 28 Nisan 1998'de, "Andıç" doğrultusunda Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand'ı, "Hürriyet"de, manşetinden teşhir edip, hedef gösterdi..

Eğer "Andıç" yazarı oldukları ileri sürülen emekli generaller Çevik Bir ve Erol Özkasnak, bu konuda hesap vereceklerse, bu "Andıç"ın gereğini "Hürriyet" ve "Sabah" manşetlerine taşıyan Ertuğrul Özkök ve Zafer Mutlu'dan da hesap sorulmayacak mı?

"Hürriyet"te bugün bile, "Andıç"ın gereğini yerine getiren ve Ahmet Altan'ın deyişi ile, "bir alçak, bir ajan gibi davranan iftiracılar" yok mu?

Ama "evcilik" oynamak daha rahat oluyor..

O gün cuntacıların emir-eri gibi davranıp, bugün "demokrasi", "Avrupa Birliği", "özgürlük" konulu yazılar döktürülebilir..

Dün "Turkish Daily News"da, Cengiz Çandar'la yapılmış bir söyleşi vardı.. Bu gazete de, neticede "Hürriyet"in bir iştirakı şimdi.. Özkök, kendi grubundaki bir yayından, nedense yararlanmamış..

Özetle, şunları söylemişti Cengiz Çandar:

-Ücretleri de, diğer çalışanlardan çok farklı bir medya aristokrasisi var.. Türkiye'de gazeteler, dergiler, televizyon kanalları bulunmakta, ama medya yok Türkiye'de..

-"Andıç"ın gereği olan iftiraları Sabah'ta kullanacakları zaman, "bunu yapmayın" dedim.. "Eğer bunları yapmazsak askeri çevreler (Çevik Bir) komplo kurup seni hapse attırır" dediler.. "Önemli değil.. Nasıl olsa aklanırım.. Ama bir güçlü medya grubu direnirse, bu klik bloke edilir, Türkiye'de dengeler değişir" dedim.. Onlar "yapamayız, burada 4000 kişi çalışıyor" dediler.. "Ne ilgisi var bununla" dedim.. "Bizim bankamız var" dediler..

-4 Mart 1998'de, Cavit Çağlar'la birlikte Etibank'ı aldılar.. "Andıç" gereği manşetler 28 Nisan'da atıldı.. Bu banka, Sabahçılar için Aşil'in topuğu oldu. Şimdi Dinç Bilgin-Zafer Mutlu'nun, yurt dışına çıkmaları yasak.. Bu ikili beni sattılar, jurnallediler..

Çok özetle, Çandar'ın "Turkish Daily News"a söyledikleri bunlar..

Bu da, basındaki "evcilik oyunu" değil mi?

Gerçekten de, Dinç Bilgin ve Zafer Mutlu'nun yurt dışına çıkmaları yasak..

Ama gazete ve televizyon yönetmeleri, yazarları sansürlemeleri, ülke politikası üzerinde ağırlık koymaları, yasak değil..

Neden Murat Demirel'in, Hayyam Garipoğlu'nun, Nail Keçili'nin gazeteleri ve bankaları yok sanki?

Onlar da, banka boşaltma olaylarına hiç girmeyip, 10 Kasım'da "Atam izindeyiz" diye manşetler atmayı beceremezler miydi?

ŞAKA

Oto-faji

Bir yamyam, öbür yamyama dert yanıyormuş..

-Kaynanamı hiç sevmiyorum, demiş..

Öbür yamyam gülmüş, akıl öğretmiş..

-Kaynananı sevmiyorsan, sen de sebze yemeyi dene..

KISSADAN HİSSE- Aramızdaki bazı yamyamlar, kendilerinden başka hiç kimseyi sevmiyor.. Bu yüzden, sonunda kendi başlarını yemeye giriştiler..

SABAH

Ben sana hayran-sen cama tırman!..

"Sabah"ın ve "Etibank"ın üst-yönetimi, kendi alemlerinde.. Günlerce "Etibank'ı, Koç Holding'e veya İş Bankası'na satıyoruz" diye kendilerini avutup, çevrelerini oyaladılar..

Şimdi de, "Sabah'ı ya Karamehmet'e, ya da Uzan'lara satıyoruz" diye, neşeleniyorlarmış..

-Acaba, Mevduat Sigorta Fonu "Etibank"a el koyarken, bu bankanın yöneticilerinin mal varlıklarına da tedbir konulmadı mı? "Sabah" bunlarınsa, kimin malını, kime nasıl satabilirler? Ayrıca, Turgay Ciner'i de beraber mi satacaklar?

-Bu satmak alışkanlığının verdiği zararları hâlâ anlamadılar mı? Yazar satıp banka almak, onları nerelere getirdi, görmüyorlar mı?

Neyse.. Önceki gün "Sabah"ın manşetinde, Atatürk'ü "Sönmeyen ışığımızsın" diye anmıştı Sabahçılar.. Peki ama, onların batırdıkları Etibank'ı da Atatürk kurmuştu..

10 Kasım'da "Sabah"ın manşetinde "özür dileriz Atam" başlığı, daha doğru düşmez miydi!

Koca Ahmet Vardar, bu görevi yapmış..

"Atam'ın kemikleri sızlıyor" başlıklı yazısında, şunları yazmıştı 10 Kasım'da.

-Kanal ve gazete sahibi medya patronları, Cumhurbaşkanı yeğenleri, holding patronları, siyasi çevreler nasıl oluyor da bu kadar rahat banka alıp, içlerini boşaltıyorlar, akıl, mantık ötesi..

Dinç Bilgin-Zafer Mutlu ikilisi, bakalım Ahmet Vardar'a da tekzip gönderecek mi?