YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Emanet beyinlerde yaşamak

İnsanın büyüklüğü, ruhi ve fikri aleminin varlığıyla anlaşılmaktadır. Herhangi birine, hayatındaki en önemli olayı sorsanız, mutlaka ruh ve fikir dünyası ile ilgili bir konudan bahsedecektir.

Sanat, edebiyat, felsefe, hukuk ve sosyoloji, psikoloji gibi sosyal ilimler; hayatın tadını almamızı sağlayan canlı ve dinamik hayat alanını konu edinmeleri sebebiyle, bizim için oldukça önemli bir dünya kültürü sağlarlar. Bu arada dine ait bilgi de, yine sosyal dünyanın gelişmişliği ölçüsünde yeni bir idrakin oluşmasına yol açabilir.

Toplumların düşünceleri doğrultusunda bir hayatı yaşamaları, onlar için en tabii bir faaliyettir. İnsanın düşünce ile olan ilişkisi, hem dünya ve hem de din ile olan sorumluluğunu içine alan genişliktedir. Bu bakımdan, yaşadığı hayatı idrak, meydana gelecek hadiselere yönelik değerlendirmeler, hep insanın düşünce ve beyin faaliyetinin çerçevesi içerisinde gerçekleşir.

Dünyanın bazı yörelerinde insanların konumları, düşünceleri ve hayattan bekledikleri ideal ve tasarılar doğrultusunda şekillenirken; bazı bölgelerde de insanlar, düşünceleri yönünde değil de; başkalarının isteği istikametinde bir hayatı yaşamak zorunda kalırlar. İkincilerin birincilere karşı durumları, kendi beyinlerini başkalarının emrine vermiş olmalarıdır.

Bir kişi veya toplum, hangi hallerde kendi beynini ve düşünce kapasitesini iptal edip de, başkalarına bağlı kalabilir... Bunun sebepleri üzerinde durabiliriz.

Birincisi; kişi, kendini hiçbir şekilde yeterli görmeyip, başkalarının yedeğinde ve gölgesinde yaşamayı kabul eder. Başkalarının mutluluğunda kendine mutluluk arar; onların sıkıntılarını, kendi sıkıntısı gibi görür.

İkinci durumda; kişi veya gruplar, bazı kesimlerden korkar ve kendilerine ait inanç ve görüşleri gündeme getirmeden parazitçe ve silik bir tarzda hayatlarını sürdürürler.

İki hal içerisinde; birinci, içten gelen bir yetersizliğin ve pasifliğin neticesiyle; ikincisi ise, dıştan gelebilecek bir tehlike ve tehdit sonucunda kendilerini başkalarının etki alanına hapsetmiş olur.

İnsanların içlerinden kaynaklanan "sığınma ihtiyacı", kendini muhafazakar veya modern kabul eden her iki kesimde de görülen bir özelliktir. Konunun, düşünce veya inanç farklılığı ile herhangi bir bağlantısı yoktur. Önemli olan, bazı dogmalara inanıp inanmamak ve hayatı bu dogmalardan birine bağlamak noktasındaki tutumdur.

Mesela, kendi irade ve seçme hürriyetini değerli gördüğü insana terkeden bir sofu ile, zevk ve eğilimlerini moda kalıplarına uyduran modern kişi arasında temelde bir fark yoktur.

Her ikisi de, kendine ait yetenek ve tercihler noktasında güvensizliğini ve yetersizliğini belgelemektedir. Kendine ait yetenek ve güçlerini sunma noktasındaki bu tutum; başkalarının gündeminde kalmayı, onlar gibi düşünmeyi sonuçlandıracaktır.

Burada dikkatleri çekmek istediğimiz husus; kişilerin tutum ve düşüncelerinde bir otoriteden, bilge kişiden veya uzmandan görüş veya yaşama modeli almalarına yönelik bir eleştiri değildir. Asıl işaret edilmek istenen husus, kişilerin beyinlerini çalıştırmayı engelleyen bazı dogmalara kendilerini kaptırmak suretiyle, insani niteliklerini giderek kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya gelmeleridir.

İkinci örnekte ise, beyinlerin korku ve tehdit sonucunda çalıştırılamama gerçeğidir. Burada ise, kişi veya grupların muhtemel bir riskten çekinerek, kendilerini sessizliğe ve yokluğa mahkum etmeleri ile ilgili tercih ortaya çıkmaktadır. Bu tavrı gösteren kişi veya topluluklar, her ne kadar kendilerine haklılık payı çıkartabilirlerse de, tarihi bir gerçeği dikkatlerinden kaçırmaktadırlar. O da, bütün değerli şeylerin karşılığında bir riskin, bir zorluğun, bulunduğudur. Bu gerçek; ekonomik ve fiziki alanda olduğu gibi; siyasi ve sosyal alanda da geçerlidir. Bu tür riskleri göze alamayan fert ve toplumlar, iyiyi elde etme konusunda fazla bir şansa sahip olamayacaklardır.

Böyle bir tavır ve anlayış, acaba bu iki kitlenin yaşayışını ve geleceğini nasıl etkileyebilecektir. Kendilerinde bulunan imkan ve güçleri kullanamıyarak körelen veya belirli tehlikeler karşısında doğrularından vazgeçenler, acaba onurlu bir yaşayış doğrultusunda hangi noktada kalabileceklerdir. Herhalde bu tür düşünce ve muhakemeler bizi, içinde bulunduğumuz şartları ve yarınlarımızı ciddi bir şekilde etkileyecektir.


12 KASIM 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...