YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Kültür

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama


Benim sadık yârim

KARA TOPRAKTIR

Bugün, ünlü halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu'nun yirmi yedinci ölüm yıldönümü. Karacaoğlanlar'ın, Yunus Emreler'in, Pir Sultan Abdallar'ın diyarı Anadolu'daki aşıklık geleneğini, hayatı ve yalın anlatısıyla çağımıza taşıyan ozandır Aşık Veysel. "Üçyüzonda gelmiş idim cihana" diyerek anlattığı hayatı, 21 Mart 1973'te son bulur Aşık Veysel'in. Yedi yaşındayken, o yıllarda yaygın bir hastalık olan 'çiçek hastalığı' yüzünden iki gözünü de yitiren ozan, sazı ve sözüyle bakar, seslenir dünyaya. Seslenir ve dinletir. O, sadece halk kültürünün değil, evrensel kültürün de bir parçası, kendisinden sonrakilere de ulaşabilen bir edebi kimliktir.

'Üçyüzonda gelmiş idim cihana'

1894 yılında Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde, annesi Gülizar Ana meraya koyun sağmaya giderken sancılanınca, oracıkta dünyaya gelir Veysel Şatıroğlu. Karaca makaplı Ahmet adında bir çiftçinin oğlu olan Aşık Veysel, 7 yaşına geldiğinde iki kız kardeşinin ölümüne de neden olan çiçek hastalığı, Sivas'ta iyiyen iyiye yayılmıştır. O da yakalanır bu hastalığa. Yatağa düştüğü günü daha sonra şöyle anlatır kendisi: "Çiçeğe yatmadan önce anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün yağmurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım... Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bugündür dünya başıma zindan." O düşmeyle birlikte, Veysel'in belleğine bir de renk düşer; 'kırmızı'. Düşerken büyük ihtimalle elinde sıyrık oluşuyor, kanıyor; 'kırmızı'. Eşi Gülizar Ana'da öyle söylüyor, "Bilmez değilsin, renklerden yalnız kırmızıyı hatırlardı. Kan görmüştü, kanın rengini hatırlardı yalnız.. Yeşili de elleriyle bulur ve severdi!" Ali adında bir ağabeyi, Elif adında bir bacısı vardır ve elinden tutup gezdirirler Veysel'i. Şiire meraklı, tekkeyle içli-dışlı baba, gittikçe içine kapanan oğlunun eline, bir uğraşı olsun diye, bir saz verir. İlk saz dersini Aşık Ålâ'dan alan âmâ Veysel, kendini saza vermiş, usta malı şiirleri çalıp söylemeye başlamıştır. Münzevi ruhu, ikinci darbeyi harp döneminde alır. Kardeşi ve yaşıtları askerdedir, o ise derdini saza döker; "Ne yazık ki bana nasip olmadı kısmet / Düşmanı denize dökerken millet / Felek kırdı kolum, vermedi nöbet / Kılıç vurmak için düşman başına." Seferberlik sonrası ana-babası everirler O'nu, akraba kızı Esma'yla. Bir kızı, bir oğlu olur. Oğlu ölür on günlükken, onsekiz ay sonra da babası. Karısı Esma, evde işlere bakması için tutulan azapla (hizmetkar) Veysel'in bağrında yeni bir yara açarak kaçar. Altı aylık kızını iki yıl boyunca kucağında, "Talih çile kader sözü bir etmiş / Her nereye gitsem gezer peşimde" diyerek gezdirir. Gün geçtikçe bunalır Veysel. İçine bu diyardan göç etme isteği doğar. Zara'ya gider, oradan 9 liraya bir güzel saz alır. Dönüşte ise, Karayaprak köyünden hayatının sonuna kadar yanında olacak olan Gülizar ile evlenir.

'Dostlar beni hatırlasın'

1931 yılında Ahmet Kutsi Tecer ve arkadaşları "Halk Şairlerini Koruma Derneği"ni kurarlar ve üç gün süren bir de Halk Şairleri Bayramı düzenlerler. Bu bayram, Aşık Veysel'in hayatında önemli bir dönüm noktası olur. Onun sanatının günyüzüne ve köyü dışına çıkmasına sebep olur. 1933'te Atatürk'e yazdığı şiiri okumak için arkadaşı İbrahim ile yayan yollara düşer ve Ankara'ya gelir. Şiirini okuyamasa da Atatürk'e, Hakimiyet-i Milliye (Ulus) gazetesinde üç gün boyunca yayınlanmasını sağlar. Bundan sonra da, ünlü bir ozan olarak tüm yurdu dolaşmaya başlar. Sevilir, sayılır, tanınır. Plağa okuduğu ilk türkü Åşık İzzeti'den olur; "Mecnunum, Leyla'mı gördüm / Bir kerrece baktı geçti. / Ne söyledi ne de sordu / Kaşlarını yıktı geçti." Köy Enstitüleri'nin kurulmasının ardından, yurdun değişik yörelerindeki enstitülerde saz öğretmenliği yapar. 1965'de TBMM, özel bir kanunla Aşık Veysel'e, "Anadilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden ötürü" 500 lira aylık bağlar. 21 Mart 1973 günü, sabah saat 3.30'da Aşık Veysel, doğduğu köy olan Sivrialan'daki, şimdi müze olan evinde hayata gözlerini yumar.

MEHMET ÖZBEK

Veysel, aşıklık geleneğinin yeniden canlanmasına sebep olmuş değerli bir aşıktı. Bağlama- da yeni bir üslüp geliştirdi. Veysel'i dinlerken bir kişiyi değil, milyonlarca kişilik Türk toplumunu bir koro halinde dinliyor gibi oluruz. Söyledikleri, bu toplumun söylemek istedikleridir. En önemli özelliği halk dilini ve yaşayan Türkçe'yi canlı ve büyüleyici bir biçimde kullanmasıdır. Huzur ve umut verici bir dili ve anlatımı vardır. Bu özelliğiyle halkla aydının buluşmasını sağlamış, entellektüellerin halkı ve halk şiirini tanımasına rehberlik etmiştir.

FİKRET KIZILOK

Aşık Veysel, aşıklık geleneğinin son halkalarındandı. Dosttu. Sanatı, zaten herkes tarafından biliniyor. Kendi düşünür, yazar, çalar, söylerdi. Böyle sanatçılar çok azaldı artık. Biz de, onun yolundan gittik. Kendim düşünüp, çalıp, söylemeyi ondan öğrendim ben. Şimdiki gençlerin de, onun yolundan gitmesi gerekir. Ölümünün ardından mezarı üstünde sazımı kırışım da, genç yaşıma rağmen geleneğe uymak istememdendi. Böyle bir gelenek vardır. Onunla birlikte çalınan saz, bir daha asla çalınmaz.




Kağıda basmak için tıklayın.

'Benimle Oynar mısınız?'
TRABZON- Trabzon Devlet Tiyatrosu (TDT) 1999-2000 sezonunun 4`üncü oyunu olarak "Benimle Oynar mısınız?" adlı çocuk oyununu sahneleyecek. Ozan Yıldırım`ın yazıp yönettiği ve yarın (22 Mart`ta) sahnelenecek olan oyunda, 5 kişilik sanatçı kadrosu rol alıyor. Oyunun yönetmeni ve TDT oyuncusu Ozan Yıldırım, yaptığı açıklamada, oyunun çocukların ihtiyaç duyduğuna inandığı fiziksel tiyatroya olan merakından doğduğunu belirterek, şunları söyledi: "Gözlemlerim ve tecrübelerimle sınırsız hayal gücüne sahip çocukların, söze dayalı oyunlardan artık sıkıldığını ve harekete dayalı oyunları ilgiyle izlediği sonucuna vardım. Bizim ağaçlarımız, dağlarımız, sarayımız, merdivenlerimiz hep insan. Zaten bir oyuncunun enstrümanı sesi ve vücudu değil midir? İşte bu sınırsız malzemeyi görsel bir şölenle genç izleyicilerimize sunacağız. Oyunumuzda anlatımları daha çok şarkılara yükledik." Oyun, Nisan ayı boyunca Atapark Haluk Ongan Sahnesi'nde sahnelenecek.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV


Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED
Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...