T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dinler arası değil müminler arası diyalog ve hoşgörü

Yarın 2001 miladi yılının son günü. Hristiyan aleminin en coşkulu günlerinden birini idrak edeceğiz. Aynı coşkuya ülkemizde de yılbaşı etkinlikleri adı altında hazırlıklar yapıldı/yapılıyor. Ve tabii ki her sene bu zamanlarda yılbaşı tartışması da yaşandı/yaşanıyor.

Tartışmalarda yılbaşı törenlerini gerek dini gerekse dindışı sebeblerle savunanlara saygı duyuyorum. Çünkü inancını ve düşüncesini ifade ediyor. İnanç ve düşünce özgürce ifade edilmelidir.

Her ne kadar başlangıcı itibariyle dini bir kaynağa dayanmasa da sonradan kilise yılbaşını kabullenip Hristiyan aleminin özel bir gecesi olarak kutsamıştır. Dolayısıyla bir hristiyanın bu geceyi sahiplenmesi ve kabul edebileceğimiz ya da etmeyeceğimiz bir şekilde kutlaması çevreye ve başkalarının özgürlüklerine zarar vermemesi kaydıyla normaldir ve en tabii hakkıdır. Yine yılbaşını dini gerekçelerle değil de sadece alışkanlığı ve göstereceği etkinliklere bir fırsat olarak değerlendiren ve çevresine zarar vermeden kutlayanlara da sözümüz olamaz en tabii haklarıdır.

Biz ülke olarak 1926 yılından beri miladi takvimi kullanıyoruz. Yılbaşı benim için matematik olarak bir senenin bitmesinden, takvimde yeni bir senenin başlamasından ve tarih itibariyle terettüp eden vergi ve borçlarımın zamanının geldiğini bilmekten öteye bir anlam ifade etmiyor. Yılbaşı gecesini de dini bir mahiyet arz ettiği için normal hayatımda hiçbir değişiklik yapmadan geçiriyorum. Ama bu geceyi inanç haline getirmiş bir insanın kendisi için kutsal olduğu ve değerli olduğu için yılbaşını tebrik ederim. Tıpkı bir gayri müslümin benim Ramazan Bayramımı –inanmadığı halde– tebrik etmesi gibi ben de onun kutsal gününü –kutsal olduğuna inanmamakla birlikte o insana saygı için– tebrik ederim. Aynı şekilde kendisi müslüman olduğu halde yılbaşını dini bir gece olarak algılamayıp öylesine kutlayan insanın tebrikini de o insana saygı gereği kabul ederim.

Ancak dindarların kanaat önderi durumunda olup da bugüne kadar yılbaşının müslümanlara yakışmadığını, müslümanların dini konularda gayri müslimlere muhalefet etmeleri gerektiğini hele hele hindi kesmelerinin son derece yanlış olduğunu; yılbaşı gecesinde hindi kesmek müslüman düşmanlığı anlamına geldiğini (hindinin ingilizcedeki adı törki'dir yani Türk'tür, batıda türk demek müslüman demektir, hiristiyan alemi her yılbaşında törki keserek İslam düşmanlığını göstermektedir açıklamalarını az dinlemedik) anlatan ilim ve fikir adamlarının bugün hoşgörü diyalog ve benzeri gerekçelerle farklı konuşup yazmalarının kişilik zafiyetinden mi, bilgi eksikliğinden mi, kimlik bunalımından mı yoksa konjoktör gereği bir yerlere mesaj gönderme gayertlerinden mi kaynaklandığını tespit etmekte zorlanıyorum.

Bana göre yılbaşı hristiyan alemine ait dini mahiyeti de bulunan özel bir gün olduğu için bir müslüman olarak benim kutlamam gereken bir gün değildir. Bu hem inancıma hem de öz kültürüme sahip çıkmam açısından önemlidir. İnancım açısından önemlidir çünkü Allah nezdinde hak din sadece İslam'dır. Allah İslam'dan başka dinden hoşnut değildir. Benim kitabım böyle diyor, Allah'ın hoşnut olmadığı bir dinin kutsalından ben de bir mümin olarak hoşnut olamam. İkincisi yılbaşı dini bir özellik arz etmese dahi batı kültürünün bir yansımasıdır. Benim kendi kimliğime ve kültürüme sahip çıkmam açısından da batı kültürünün bir yansıması olan yılbaşı kutlamalarını hoş görmem mümkün değildir. Bunun anlamı da kesinlikle batı düşmanlığı değildir, bunun anlamı toplumuma kendi kültürümün hakim olmasını istememdir.

Benim gibi düşünmeyenlere saygı başka şey, başka kültürleri ve inançları reddetmek başka şeydir.

Buradan hareketle ben dinler arası diyalog ve dinler arası hoşgörünün değil din mensupları arasında diyalog ve hoşgörünün mümkün olacağına inananlardanım.

Dinler arası hoşgörü ve diyalog olamaz çünkü her dinin ilahi olduğuna inandığı bir kaynağı vardır. Bu kaynaklardan hiçbir din vaz geçemez. Bu yüzden de dinler arası diyalog ve hoşgörü çalışmalarını kimi hedeflere yönelik bir tuzak olarak algılıyorum.

Öte yandan hem fertlerin birbirlerine hem de yönetimlerin fertlere hoşgörülü olmaları gereğine inanıyorum. Bu hoşgörünün uygulamasını altı asır boyunca 72 milleti huzur içinde yöneten Osmanlı'da ve Osmanlı vatandaşları arasında görüyoruz. Osmanlı onların dinlerini hak din olarak görmemiş aksine devletinin felsefesi ilayı kelimetullah olarak ortaya koşmuş bir devlet olmasına rağmen her dine mensup insan saygı ve hoşgörünün sınırsız uygulamasına şahit olmuştur. Aynı şekilde Osmanlı topraklarında yaşayan farklı dinlere mensup insanlar asırlar boyunca müminler arası diyalog ve hoşgörünün en alasını göstermişlerdir.

İtiraf etmek gerekir ki, bugün batıdaki bazı yönetimler benzer bir hoşgörüyü göstermektedirler. Avrupa'nın en ücra köşelerinde bile müslümanlara cami yapma minare kurma izni verilmesini kendi ülkesinde göremediği insani muameleyi orada görmesini başka türlü yorumlamak mümkün müdür? 11 Eylül'den sonra değişiklik arz eden davranışlarını bir kenara bırakırsak batılılar arasında da benzer hoşgörü örnekleri bugün için az değildir!

Evet farklı inançlara sahip insanlara, insan oldukları için saygı göstermek, onlarla diyalog kurmak ve hoşgörü ortamını sağlamak bir mümin olarak hepimizin görevidir; ama bunun anlamı kesinlikle yanlış/batıl inanç ve düşünceleri kabul etmek değildir, olmamalıdır.


30 Aralık 2001
Pazar
 
Resul Tosun
RESUL TOSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED