T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Açlık ve adaletsizlik de kıyamet alametidir

Amerika'da İkiz Kuleler'e ve Pentagon'a yapılan hücumları bazı gazeteler "kıyamet" olarak nitelediler. Arkasından mektupla gönderilen şarbon virüsü olayı ortaya çıktı. Bu yüzden midir bilmem, son günlerde kıyametten ve onun alametlerinden çokça söz edilir oldu. Kıyamet deyince de önce onun alametleri (işaretleri, belirtileri) akla geliyor. Dini kaynaklarda kıyametten önce onun yaklaştığını bildirecek bazı olaylardan söz ediliyor ve bunlara "kıyamet alametleri" deniyor. Kur'an'da ve sahih hadislerde, yorumcuların küçük ve büyük diye ikiye ayırdıkları alametler hakkında açıklamalar vardır. Küçük alametler arasında ahlaksızlık, aile bağlarının gevşemesi, gösterişli, israflı, şatafatlı bir kentli hayatının yaygınlaşması vardır. Büyük alametler arasında ise Hz. İsa'nın gelmesi, Deccal, Dâbbetü'l-arz zikredilmiştir. Geçen Ramazan Hz. İsa meselesi ile meşgul edildik, bu Ramazan yaklaşırken de bir yandan "meleklere ve kadere inanmanın hurafe olduğu" iddiası yayılmakta, öte yandan kıyamet alametleri ve özellikle Dâbbetü'l-arz konusu tartışma zeminine çekilmektedir. Halbuki bize göre tartışmamız gereken konu, açlık ve adaletsizlik yüzünden yaşanan sosyal kıyamet ile dünya sisteminin başımıza bela ettiği "doğal dengenin bozulması" kıyametidir.

Kur'an'da (Neml: 27/82) kıyamet alameti olarak Dâbbetü'l-arz ismi verilen bir yaratıktan söz edilmiştir. Terkibin sözlük anlamı "kımıldayan, debelenen, kendine özgü bir şekilde hareket eden yer yaratığı"dır. Ayete göre kıyamet gerçekleşeceğinde yerden bir "hareket eden canlı" çıkarılacak ve insanlara, inanmadıkları dinî gerçekler, Allah'ın âyetleri (veya insanların ilâhî âyetlere hakkıyla inanmadıkları) konusunda konuşacaktır. "Yerden çıkarma", "dâbbe: debelenerek ilerleyen, hareket eden canlı", "konuşma" ve "bunların kıyamet alâmeti olması" yanyana getirilip düşünüldüğünde bu yaratığın "normal olarak doğup büyümüş bir insan" olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü kıyamet, Allah'ın âyetleri ve inançsızlık üzerinde asırlardır -başta peygamberler olmak üzere- insanlar konuşuyorlar, bu yeni olacak bir olay değil. "Yerden çıkarmak" Kur'an'da "bitki gibi yerden bitirmek" mânâsına gelir, "bu yaratık gökten değil, yerden olacak, anadan doğacak" mânâsına gelmez. "Teklîm: Konuşma" anlamı belli bir kelimedir; bunu sağa sola çekmeye gerek yoktur, Kur'an'da da bildiğimiz anlamda kullanılmıştır. S. Hawking isimli "sandalye mahkumu, kımıldayamaz, yürüyemez, konuşamaz..." durumdaki İngiliz bilim adamı Dâbbetü'l-arz olamaz; çünkü nitelikleri ve işlevi uygun düşmemektedir. Bize göre henüz Dâbbe çıkmamıştır, ne ve nasıl olduğu bilinmemektedir, Kur'an'da anlatıldığı kadarına inanmak, zorlama yorumlardan uzak durmak ve beklemek gerekir. Ve bize göre asıl üzerinde durulması gereken "kıyametler ve alâmetler", "açlık, adaletsizlik ve doğal dengenin bozulması"dır.

Kur'an'da malın ve servetin haksız yoldan edinilmesi, insanların rızası olmadan malvarlıklarının ellerinden alınması yasaklanırken (Nisa: 4/29) "böyle yaparak kendinizi öldürmeyin" buyuruluyor. Şu halde haksızlık ve adaletsizlik, yapanlara ölüm (bu mânasıyla kıyamet) getirecektir, haksızlığa uğrayan, servetleri çeşitli oyunlarla ama rızaları olmadan ellerinden alınan fertler ve topluluklar, haksıza karşı savaş açacak, gerekirse onun canına kıyacaklardır. Haksız mal ve servet kazanan da bunu elden kaçırmamak için, hakkını geri almak isteyenleri, bunun için başkaldıranları öldüreceklerdir; sonuç ölümdür, savaştır, terördür, kıyamettir.

Her insanın (hatta canlının) yaşama hakkı vardır. Açlıktan ölmekle yaşamak arasında bir hayat sürenler veya ölenler bulundukça insanlık bundan utanmalı ve gelişmiş ülkeler, zenginler, elinde fazla mal bulunanlar yaptıkları hiçbir şey ile öğünmemelidirler; ne bilim, ne teknoloji, ne ekonomik büyüme, ne de başka bir şey; çünkü bunlar insandan kıymetli değildir; derisi, dini, bölgesi ne olursa olsun "insandan kıymetli değildir." Bu aç insanların doymak için -başka çare kalmadığında- elinde fazlası bulunanlara (zengin fertlere ve topluluklara) saldırmaları kaçınılmazdır ve bu da bir kıyamettir.

Yine Kur'an'da "İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden -bunun bir kısmının acı sonucunu tatsınlar diye- karada ve denizde denge/düzen bozuldu; umulur ki geri dönerler" buyurulmaktadır. En az iki asırdır küreselleşerek dünyaya egemen olan kapitalist düzen, "durmadan büyümek, üretmek, tüketmek, kârı maksimize etmek" tutkusu yüzünden dünyamızın yalnızca sosyal ve kültürel denge ve düzenini değil, doğal dengesini de bozdu, fesada uğrattı, dünyayı giderek yaşanamaz hale getirdi (kıyamet). İnsanlığın ümidi olsa olsa ilâhî irşadda (yol göstermede) olabilir. Bu yol da son olarak hak din olan İslam'da gösterilmiştir. Onun güzel yüzünü çirkinleştirmek için medya deccalı dahil her imkânı kullanan dünya düzeni patronlarına karşı aklı başında ve insanlığını yitirmemiş olan düşünürler yeni bir dünya düzeni oluşturma çabalarında "Doğu'dan gelen bu ışığa" da yönelmelidirler. Bu ışık, bütün insanlığın hayrına olacak ve mecazî mânadaki (veya küçük) kıyametleri engelleyecek, geciktirecek bir dünya düzeninin kurulması çabasında olanların yolunu aydınlatma gücüne sahiptir.


21 Ekim 2001
Pazar
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED