T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

ABD, kapitalizme meydan okuyor!

ABD, son hegemonik güç olduğunun farkındadır ve kendi hegemonyasının da tıpkı Ceneviz ve İngiliz hegemonyaları gibi tarihe karışacağını bilmektedir. Hegemonyanın ömrünü uzatmanın tek yolu, kapitalizmi neo-klasik bir imparatorluğa dönüştürmektir.

11 Eylül'den sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! Türk medyası içindeki Amerikan savunma kuvvetleri böyle diyor. Sırf bu yüzden "İslamcılar'la" yollarını ayırıyorlarmış. İslamcı dedikleri ve TV ekranlarında İspanyol boğaları misali boğuştukları adamların çoğunun, bu sıfattan başka hiçbir nitelikleri yok. Kendileri gibi fikirsiz ve esersiz bu adamlarla niçin "yolbirliği" etmişler acaba?

Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon'u vuranların kimler olduğuna dair ABD hükümetinin çeşitli hükümetlere sunduğu "kanıtlar" onlara da sunuldu mu? Onlar da Başbakan Ecevit gibi, "Amerikan hükümeti kanıtları inandırıcı buluyorsa, biz de buluyoruz!" mu diyorlar? Olayın perde arkasını nasıl bu kadar sarih bilebiliyorlar? Bu sorulara kimseden cevap beklemiyorum. Ama her aklıbaşında insandan şunu anlamalarını bekliyorum:

Kimin tezgahladığı önemli

ABD gibi hegemonik bir dünya gücünün, önümüzdeki 10, 20, hatta 50 yıl içindeki hesapları 10 Eylül'den 11 Eylül'e değişmiş olamaz. Bu olayı kimin tezgahladığı bu bakımdan marjinal öneme sahiptir. Sistem, eskisi gibi işlemeye devam edecek. ABD, hegemonik kalabilmek için, yapmak zorunda olduklarını yapmayı sürdürecek, diğer sistemik güçler ise, buna karşı kendi planlarını hayata geçirmeye çalışacaklardır.

Peki, ABD'nin yapmak zorunda olduğu şeyler neler olabilir? Bu soruya "medyatik" kafayla cevap veremeyiz. Medyatik kafa, olaylarla ve kişilerle ilgilenir. Adeta günlük düşünür ve sözümona yorum yapar. Zaman perspektifi bir neslin sınırlarını aşmaz. Ne yapıları anlayıp değerlendirebilir, ne de konjonktürel dalgalanmaları.

Konjonktürleri anlayıp değerlendirebilmek için en azından "akademik" bir kafaya sahip olunması gerekir:

İktisatçı, siyaset bilimci, uluslararası ilişkiler uzmanı.. gibi. Bunların zaman perspektifi bir nesil yerine, bir insan ömrüne veya ortalama 100 yıla kadar uzanabilir.

Kişilere ve olaylara takılıp kalmadıkları için, yorum ve değerlendirmeleri çok daha güvenilirdir. Fakat ne yazık ki, Türkiye'deki birçok akademisyen medyatik kafaya eğilimlidir. Açıklama ve yorumları hiçbir zihni açılıma imkan vermez. Daha sağlıklı bir değerlendirme, akademik kafanın gerçek sosyal bilimci kafasına dönüşmesiyle mümkündür.

Sosyal bilimci, analitik olmakla beraber, kendi iktisat, siyaset, hukuk gibi bir alana hapsetmez. Ciddi bir tarih bilgisiyle, bütün bunları kaynaştırır. Ancak böyle bir kafa bize içinde yaşayageldiğimiz sosyal sistemin doğasını, yapılarını, işleyişini ve mümkün geleceğini anlatabilir.

Zaman perspektifi ortalama on insan ömrüdür; yaklaşık 500-1000 yıl arası. En ciddi değerlendirme ise, zaman perspektifi birkaç binyıl olan bilgin kafasıyla yapılabilir ancak. Bu kafa, mevcut sosyal sistemle sınırlı olmadığı için, bize alternatif sosyal sistemlerin imkanlarını sunabilir, dolayısıyla gelecekte daha sağlıklı sosyal sistemlerin inşasına daha aktif, bilinçli ve hazırlıklı katılabiliriz.

Dördüncü kapitalist

ABD, İtalyan şehir-devlet kapitalizminin son evresi olan Ceneviz finans kapitalizminden bu yana, dördüncü kapitalist hegemon konumundadır. Sistem bu kadar uzun ömürlü olmasını, sermayenin aşırı akışkanlığına borçludur. Biriken sermaye, en yüksek kazanç bölgelerine kaymaya meylettiğinden, devletle (kozmopolitleşme eğilimi içindeki) sermaye arasında derin bir çelişki oluşur.

ABD, son hegemonik güç olduğunun farkındadır ve bir sermaye egemenliği rejimi olan kapitalizmin işleyiş mantığında köklü bir dönüşüm sağlamadıkça, kendi hegemonyasının da tıpkı Ceneviz, Felemenk ve İngiliz hegemonyaları gibi tez zamanda tarihe karışacağını bilmektedir. Hegemonyanın ömrünü uzatmanın tek yolu, kapitalizmi neo-klasik bir imparatorluğa dönüştürmektir.

Sistemin sürükleyici gücü

Yani silah gücünü ekonomik güce hakim kılmak. Kapitalizmin küreselleştiği, yani sermayenin yerkürenin her yerine serbestçe girip çıkabildiği bir uğrakta böyle birşey mümkün olabilir mi? Bence zamanın akışı içinde herşey mümkündür.

Feodal toplumun aristokratları nasıl büyük ölçüde burjuvalaşıp, kapitalist sistemin efendileri arasına katıldıysalar, emperyal bir mantığı devreye sokmak suretiyle, müstakbel bir sosyal sistemin sürükleyici gücü haline pekala gelinebilir. Bunun imkan ve problemlerini haftaya konuşalım.


21 Ekim 2001
Pazar
 
MUSTAFA ÖZEL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED