YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan


  Arşivden Arama

 

 

Demokrasi mi, 'ara rejim'le aynı yatağa girmek mi?

Son on yılda hazırlanan "mühendislik projeleri", Türkiye'yi siyasi ve toplumsal anlamda bir uçurumun kenarına getirmiş bulunuyor. Artık buradan ilerisi yok. Yeni bir zihniyet değişimini gerçekleştirmeden bu "kaos"tan kurtulamayız. Çünkü, yeni demokrasi anlayışının gereklerini tartışamıyoruz, bölge ve ülkenin dinamiklerinden yola çıkarak toplumsal tahliller yapamıyoruz.

Ne yazık ki, siyaset hakkında fikir yürütmenin, siyasi bir tavır almanın bile anlamsızlaştığı bir ülke haline geldik. Kabul edelim ki, siyaseten "malül" hale gelen bu siyasi anlayışla, devletin bütün hücrelerine sirayet etmiş bulunan "Susurluk sendromu"ndan kurtulamayız.

Artık hepimiz biliyoruz ki, giderek derinleşen bu sistem krizi, hem toplumsal sorunların çözümü, hem de toplumsal taleplerin karşılıksız kalması noktasında yaşanan temsil krizinin en bariz göstergesidir. İşte bu noktada, gerek devlete, gerekse değişen toplumu temsil yeteneğini yitiren parlamenter sisteme bağlanan umutlardan umut kesilmek üzeredir.

Türk siyesetini yeniden dizayn etmek üzere yola çıkan "hakim siyasi irade", her geçen gün siyaseti daha da çözümsüzlüğe mahkum ederek, Türkiye'yi zor bir geleceğin içine doğru çekiyor.

Eğer siyasi partiler, asli görevleri olan temsil yeteneğini kaybederek, devletle halk arasındaki katılım kanallarını açık tutamazlarsa, toplumun siyasetten de, parlamenter sistemden de umudunu kesmesi kaçınılmaz hale gelir.

Nitekim, 28 Şubat'tan bu yana bir şekilde iktidara ortak olan siyasi partiler, demokratik geleneğin tam aksine hareket ederek, hiçbir şekilde 28 Şubat'ın "master planı" çerçevesi dışına çıkamadılar.

Bu yüzden, geçmişte Refah Partisi'ni kapatarak siyasal bir "infaz"ın utancına ortak olan Türkiye, adaylık statüsü kazandığı çok önemli bir Avrupa Birliği sürecinde, bütün demokratik hayallerini hiçe sayarak, hızla yeni bir parti kapatma utancına doğru koşuyor.

Bu yüzden, işadamından siyasetçiye, aydından bürokrata uzanan bir azınlık yelpazesi "banal" bir milliyetçilik şemsiyesi altında birleşerek Türkiye'nin AB'ye girişini engellemeye çalışıyorlar.

Bilelim ki, artık deniz tükendi. Gelinen noktada, siyaset ve siyasi partiler kendilerini "askeri vesayet"in birer aracı kurumu olmaktan çıkarıp, gerçek partiler haline dönüştürmedikçe, Türkiye'nin bir çıkış yolu bulması mümkün değildir. Aksi takdirde, siyasetin "koma"da olduğu bir Türkiye'de, "Acaba Ecevit'e bir şey olursa, sorunu 'özel kuvvetler' mi çözecek" diye kabuslar görmekten kurtulamayız.

Galiba kabustan çıkışın tek yolu, siyasi partilerin demokrasi dışı iktidar reflekslerini reddederek, kelimenin tam anlamıyla "dibine kadar" siyasal bir parti olmaktan geçiyor. Eğer, Avrupa standartlarında bir demokraside gönlümüz yoksa, "ara rejim" ve "postmodern" darbelerle aynı yatağa girmeye hazır olalım...


8.OCAK.2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Mehmet Ocaktan

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...