YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Değişmeden değiştirme iddiası...

Devletin siyasi hayata müdahale etmesinden rahatsız olduğunu söyleyen Türk siyasi hayatının aktörlerinin 'zihin dünyaları' ile devlet uygulamalarının arkaplanındaki 'dar siyasi akıl' arasındaki mesafe ne kadardır? Bu mesafenin çok kısa olduğunu hatta çok kritik konularda daha çok 'mesafesizlikten' bahsetmenin mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Bunun en önemli sebebi aslında siyasetin kendini 'siyasa' (policy) ile tanımlamaktaki yetersizliğidir. Siyaset kendini sürekli kaba güç ilişkileri ile tanımlamaktadır. Gücün yoğunlaştırılacağı alan tek hareket dinamiğidir. Eğer herhangi bir şekilde gücün yoğunlaştırılacağı bir fırsat yakalanmışsa, bunun hiçbir programatik gerekçe ile görmezden gelinmesi sağlanamamaktadır. İlkeli bir tutumla açıktan çelişen bir güç elde etme fırsatının, ilke adına geri plana atıldığı örnekler Türk siyasi hayatı için hâlâ ayrıksı olmayı sürdürmektedir. Çünkü Türk siyasi hayatı 'policy' üretmek konusunda genetik bir yetersizlikle tanımlıdır; omurgasını 'politics'e (küçük harfle siyaset, ya da kullanım kolaylığı bakımından politikalar) indirgenmiş yatay ilişkiler belirlemektedir.

Türk siyasi hayatı 'siyasi partiler düzeni'nin kuşatması altındadır. Bu biliniyor. Bu partiler düzeni, kendini devletle ayrıştıran bir 'siyasa'ya sahip olmadığı gibi partiler de birbirlerinden 'siyasa' ile ayrılmamaktadır. 'Mülkleştirmeye' çalıştıkları seçmen kitlesinin giderek daha kalın çizgilerle çerçevelenmesi için birtakım uygulamalara başvurmaktadırlar ama bunların hiçbiri 'policy' düzeyinde bir bakışın sonuçları değil, sadece 'politics'in parçalı, kompartımanlaşmış ve giderek sekter karakter kazanmış unsurlarıdır. İşte devletle ve diğer siyasi partilerle ilişkileri bu derece yatay ve kaba güç mantığının gereklerine göre ayarlanmış olan partilerin kendi içlerine bakışları da böyledir.

Aslında devletten gelip parti içi tartışmaların ilişkisel durumuna göz atan bu yaklaşımdan daha açıklayıcı olanı, parti içi ilişkilerden kalkıp devletle ilişkilere giden bakıştır. Çünkü Türk siyasi hayatının artık kronik sorunu haline gelmiş olan şey 'değişim'le arasındaki ilişkiyi 'nasıl' ve 'nerede' kuracağından ibarettir. Bu soruya cevap bulmadan, Türkiye'de siyaset diye birşeyin varlığından söz edilemez. Çünkü mülkiyeti siyasete ait olan herşeyin kullanım hakkı siyaset dışı odakların elinde bulunmaktadır. Değişim, Türkiye'de siyasetin bir 'varlık' olarak inşa edilmesi meselesinin öbür adıdır. Bu ilk anda, devletin herşeyi, bütün siyasi hayatı sıkı markaj altına almış tutumuna karşı siyasetin alanının genişletilmesi meselesi gibi karşımıza çıksa da, bundan öncelikli bir mesele vardır. O da bir 'siyasi evren'in inşasıdır.

İşte 'siyasi evren' dediğimiz şey, salt bir 'siyasi tasavvur'dan ibaret olmayan ama onu da içeren bir 'tecrübe' ve 'siyasal duruş'a yaslanır. 'Siyasa' budur. Bu olmaksızın siyasi hayatın genişletilmesinden bahsetmek, sadece siyasi partiler düzeninin 'sığ etkinliğini' artırmaktan veya seçmenleri 'mülkleştirme becerilerini' mutlaklaştırmaktan başka birşeye yaramaz. Zaten bu yolla hareket kabiliyetleri artmış olan siyasi partilerin, devlet bakışını halka yansıtmaktan ve halkın taleplerinin içini boşaltmaktan başka bir iş yapmadıkları görülmüştür. Sorun 'siyasi evren'in inşası sorunudur ya da diğer bir deyişle Türk siyasi hayatının 'siyasa' temelinde tanımlanması ve farklılaşması tartışmasıdır.

Bunun başlayacağı yer de, kendilerini başkalarına karşı sadece 'politics' yoluyla ayrıştıran partilerin, 'policy' tartışmalarına kendi içlerinde yer açmalarıdır. Kendi içlerindeki 'policy' tartışmalarını 'ezin kafalarını' üslubuyla boğmaya çalışan partilerin, devletin yönetimi için 'değişim' mevzisinden konuşuyormuş gibi yapma abrakadabrasını işletmeleri mümkün değil tabii.

Türk siyasi hayatı yeniden yapılanmaya muhtaçtır. Siyaset zemininde yapılacak bir yeniden yapılanma da ancak partilerin kendi içlerindeki tartışmalarla 'ne düzeyde' ilişki kurduklarının belirlenmesi ile mümkündür. Bugün gelinen noktada 'siyasi partiler düzeni'nin egemen kadrolarının, partilerinin içindeki tartışmalarla kurdukları tek ilişki biçiminin, herhangi bir asgari düzeyle bile değil, salt 'düzeysizlikle' tanımlı olduğu görülmektedir. Bu konumda 28 Şubat'ın yanında yer alan partilerin durumunda bir çelişki yoktur. Çünkü bu partiler zaten, devlet yönetiminde bir değişikliği istemedikleri için, kendi içlerindeki değişiklik taleplerine karşı duyarlı olmaları beklenemez. Fakat devlet yönetiminde, söylem ve uygulama olarak değişiklik talepleri olanların, kendi içlerindeki tartışmalara karşı 'asayiş' kavramları ve 'psikolojik savaş' taktikleriyle yaklaşmaları çok dikkatle izlenmelidir. Çünkü kendi içlerine böyle yaklaşanların, devlet yönetiminde söylem ve uygulama olarak değişiklik talep etmeleri, bir otoriterliği değiştirip yerine daha katısını getirmek istemekten başka bir sonuç doğurmaz...


8.OCAK.2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Ömer Çelik

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...