YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Bilişim'den

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

İlahiyatlarda karanlık oyun

Marmara İlahiyat Fakültesi'nde son anda yaşanan bir gelişme başladığım yazımı değiştirmeme neden oldu. Marmara İlahiyat Fakültesi'ne Zekeriya Beyaz'ın dekan olarak atanmasıyla uygulamaya konmak istenen proje ile dün gerçekleşen saldırı olayını bir arada düşününce ilk tepkim "maksat hasıl oldu!" şeklindeydi. Bu yıl fakultede yaşanan gerginlik sanki fırtına öncesi sessizliği andırır mahiyette idi.

Marmara İlahiyat'ta baş örtüsü yasağını uygulamak istemeyen dekanın istifası üzerine yerine dışardan tayin edilen Zekeriya Beyaz'ın yasağı uygulamak üzere gönderildiği kuşkusu öğretim üyelerinden öğrencilere kadar tüm fakültede tedirgin bir bekleyişe neden oldu.

Nitekim Zekeriya Beyaz yaptığı açıklamasında, kıyafet konusunda kanun ve yönetmelikleri uygulamaktan daha tabii bir şeyin olamayacağını belirterek yasağın arkasında olduğunu ilan etmişti. Dahası Beyaz, açıklamasında öğrencilerle toplantılar yapacağını, gerekli rehabilitasyon çalışmalarından sonra direnen olursa cezai işlemleri yapmaktan çekinmeyeceğini açıklamıştı. Daha önce tanık olduğumuz ikna odalarının adı şimdi rehabilitasyon programı olmuştu.

Dahası, dekan yaptığı özel konuşmalarda bu yasağın mutlaka uygulanacağını ve bunun YÖK'ün ilahiyatlara ilişkin daha kapsamlı planının bir parçası olduğunu söylemekten de çekinmemişti. Dekan, kendine özgü yöntemlerle öğrencileri ikna edecek, yasağı uygulayacaktı, yasağın uygulanmasında herkes yardımcı olmalıydı, yoksa beterin beteri vardı.

Buraya kadar anlattıklarım YÖK'ün ilahiyat fakültelerinde uygulamak istediği planın yaşanan pratiğine ilişkin boyutunu ortaya koyuyor. Ancak dün meydana gelen ve son ana kadar gelen haberlere göre provakasyon kokan gelişme bazı çevrelerin arayıp da bulamadığı fırsat sunuyor. Hatta, fakülteye yönelik uygulamalar adeta böyle bir gelişmeyi tahrik eder mahiyette olduğunu, bu türden bir sonucu almayı hedefleyen kışkırtmalar içerdiği kuşkusunu ortaya çıkarıyor.

Bu zamana kadar, masum hak talebi karşısında kimi (baskıcı) çevrelerce; kamu vicdanında kazanamadıkları meşruiyeti elde etmek, uygulanacak baskılara haklı gerekçeler sunmak üzere dekana yönelik bıçaklı saldırıya, en azından, değerlendirilecek bir fırsat gözüyle bakıldığında kuşku yok.

İmam hatiplerin kapatılmasından, binlerce üniversiteli kız öğrencinin eğitim hakkının elinden alınmasına kadar bir yığın gelişme, sisli havayı seven çevrelerin beklediği fırsatları eline vermedi. Toplumun dışardan bakılınca belki pasif görünen gerçekte derin bir olgunluğu, kendine özgü yöntemle sonuç almayı, hak aramayı tercih eden bilinçli sukuneti bozulmak istenmiştir.

Bir eğitim anlayışı düşünün ki, din gibi, ilahiyat gibi tümüyle inanç esaslarına dayalı bir sistemin eğitimini vereceksiniz, fakat gönüllü olarak bu eğitimi alan üniversite çağına gelmiş insanlara verdiğiniz eğitimin, dahası inançlarının aksine uygulamayı dayatacaksınız. İnsanların inanç gibi en hassas olduğu bir konuda bu denli pervasız, duyarsız bir uygulamanın dayatılması karşısında her an istenmeyen bir infialin yaşanmasını ön görmemesi mümkün mü?

Türkiye, hukuk gibi, insan hakları, ve demokratik özgürlükler gibi temel kazanımların demokratik yöntemlerle iş başına gelmiş iktidarla eliyle rafa kaldırılmasının bir tür yönetim tarzı haline geldiği bir dönemi yaşıyor. Umarız bu vahim gelişme fırsat bilinerek vicdanları yaralayacak daha sert ve anlamsız uygulamalara başvurulmaz.. Hele hele fısıltı halinde dolaşan, "bu kadar çok sayıda ilahiyat fakültesinin fazla olduğu bu nedenle üçe indirilmesi gerektiği" yönündeki haberler tümüyle boş çıkar.

Din konusu bu toplumda ve dünyadaki tüm toplumlarda en hassas olunması gereken bir konudur. İlahiyat fakültesi gibi dini eğitim yapan bir kurumda dini doğrudan ilgilendiren bir uygulama "yönetmelik böyle emrediyor" hafifliği içinde değerlendirilemez, geçiştirilemez. Kitle psikolojisine; din psikolojisine daha da önemlisi bu toplumun temel değerlerine tümüyle zıt, iki gün sonra uygulayanları bile utandıracak kararlar toplumla zıtlaşma adına uygulanmak isteniyorsa burada kazançlı çıkacak hiç kimse yoktur.

İdeolojik ön kabüllerle topluma çeki düzen vermeye kalkan bir yönetim anlayışı uzun vadede toplum parçalamaya hizmet edeceği gibi toplumu da karşısında bulur. Yakın tarihimizde çok tanık olduğumuz "Susurluk türü" bir oyunun aktörleri İlahiyatlar üzerinde oyun oynamaya kalkıyorsa, bu konuda hükümetin bir an evvel gelişmelere müdahale etmesi gerekir.

Dekana saldırıyı kimin yaptığı (yazı kaleme alındığı sırada kimliği belli değildi ve saldırının öğrenci olmadığı yönünde duyumlar vardı) o kadar önemli değil. Ancak habercisi olduğu gelişmeler herkesi şiddetle sarsacak boyuttadır.


9 OCAK 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Akif Emre

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...