![]() |
![]() |
![]() |
| Türkiye'nin birikimi... |
|
|
|
|
İrfan Bey'in burnu kıllı kalsın mı?Aziz okuyucularım, Geçen hafta, bu sütunda, refîkimiz Zaman'ın güzîde muharrirlerinden İrfan Külyutmaz Beyefendi'den bahisle, "... birtakım kelimâtın imlâsı husûsunda İrfan Bey üstâdımızın (...) bilhassa heveskârân-ı lisân-ı Osmânîyi yanlış istikaametlere sevk edecek tasarruflarda bulunduklarını müşâhede etmekdeyim." demiş ve muknî misaller ile bazı müşâhedât ve mülâhazâtımı arz eylemiş idim. Kendileri, her ne hikmetse, sadede gelmek yahud mindere inmek yerine, hakem kürsüsüne çıkmayı, hattâ mafiyatik localara tırmanmayı tercih buyurmuşlar. Zîrdeki satırlar İrfan Bey'in, 7 Ocak tarihli "kürsü/loca"sından iktibâs olunmuşdur: "Efendim, 'Yeni Şafak' ceride-i feridesinde 'Dil Burcu' serlevhasiyle mekaleler kaleme alan İbrahim Kardeş'imize de iki çift lakırdım olacakdır: Kendileri, müstemirren bendenizin liysanına çemkirmekle şöhred yapmak gibi bir niyyet peşinde olduğunu zann edeyorum." "Kendisine ihtar edeyorum: İbrahim, imlama dokunma, yoksa fena yaparım vallahülaziym! Şöhret yolunun İrfan Külyutmaz'ı tenkıydden geçdiğini zann edenlere bu son ihtarımdır! Ayağınızı denk alınız! Saniyen sizi kullanan arka pilandaki zat'a da fazla itimad etmeyiniz. Sizin gibileri menhus maksadı içün istimal edip, paçavra gibi ortada bırakdığı çok görülmüşdür..." "Geçenlerde bir başka zad da, Türkçe kelimeleri niyçün 'edeyor', 'gideyor' deye kaleme aldığımı sorarakdan, beni imla bilmemekle ittiham etdi. Ben niyçün böyle yazdığımı eyi bileyorum. Gerek, lisan-ı Osmani'mi tenkıyde cür'ed eden İbrahim birader'e, gerek lisan-ı Türki'me dil uzadanlara cevabım, benim niyçün böyle yazdığımı tetkiyke kudret-i müdrikelerinin müsaid bulunmadığının anlaşılmış olduğunu ifadeden ibaretdir, vesselam!" Vaz'ıyyet (vaz'iyyed de değil, vaz'-ı yed de) pek vahim! Bu yaşdan sonra İrfan Bey'e "lisân"ın "liysan" olmadığını, "kelime"nin "keliyme" olmadığını; "şöhred" ve "cür'ed" gibi kelimâtın hiçbir lügate uğramadığını ve uğramayacağını anlatmak, ya'nî kim anlamasını sağlamak cidden pek müşkil! "Münekkıd" yahud "tenkıyd" yazar iken mübarek "kaf"ın hakkını teslim eden irfanın, "tedkıyka" yerine "tetkiyke" yazar iken aynı hakkı pâyimâl etmesindeki fütursuzluğu, fütursuzlukdan gayrı neye hamledebiliriz ki? Bazılarınız, bunu Zaman'ın yahud "mizah"ın geniiiş "tolerans"ına hamledebilirler. Pek de haksız sayılmazlar. Bu halde Hilmi Yavuz, "Mizah her şeyi affeder mi?" tem'li (izlekli) bir şiir kaleme alsa, İrfan Bey onu gözelce bestele-t-se, böyük dilcilerimizden Talat Tekin Bey'in kerîmeleri Özlem Tekin dahi söylese ve bizler de dinlesek, bu mes'elenin halline değil belki amma tahammülüne yardımcı olur kanâatindeyim. Çûn ki, İrfan Külyutmaz Bey, burunlarından kıl aldırmayorlar. Böylecene, burunları kıllı kalıyor efendim. Ayrıcana Zaman'ın sahifelerinde, meselâ, "technologique" ile "symptomatigue", kaarilerin dikkatiyle istihzâ edercesine frengî frengî arz-ı endâm eyleyorlar. İrfan Bey'in "zann"ı gibi "müstemirren", yani "sürekli" olmasa da, üç dört senede bir "liysanına" yahut "imlasına", zât-ı âlîlerinin "zann edeyor" olduğu gibi "çemkirmek" değil amma "atf-ı nazar" eylemekliğim, kanaat-i âcizânemce de bendenize "şöhret" kazandıracağa benzeyor. Çünki, efendim, aşağıya bir sûretini derc etdiğim pek kıymetli mektubu, İrfan Bey sâyesinde almış bulunmakdayımdır. Bu vesîleyle aziz okuyucum Cihad H. Reşad Bey'e de teşekkürlerimi arz eder, duâlarını beklerim. "Esselâmu Aleykum... Efendim, fiilen bir Osmanlı olarak bendeniz, 02/01/2001 tarihli "Heveskârân-ı lisân-ı Osmânî" başlıklı yazınızı kemâl-i iştihâ ve iştiyakla okudum, cidden mütelezziz oldum. Her üç zevâtın (öteki iki zat Recai ve Murat Beyler. /İ.Kardeş) Osmanlıca kelimelerdeki tahrîfâtını tashîh ediyorsunuz. Sizleri tebrîk ediyorum. Hele benim öteden beri içimde müzminleşen bir dil yâresine: "yumuşak d" düşkünlüğü yahud "sert t düşmanlığı" tabîriyle ne de güzel neşter vuruyorsunuz. Efendim, sizin yazdıklarınıza bir ilâve yapmak istiyorum: ("seyyah" "seyahat eden" mânâsına gelir) diyorsunuz. Îzah edeyim: Seyyah, Bakkal, Kassab, fa'âl.. kelimeleri İsm-i tafdîl olmakla, çokluk, fazlalık beyan eder. Seyyah=çok gezen, çok seyâhat edendir. Bu kelimelerdeki "Şedde"ler ayni zamanda bu fazlalığı te'yîd eder mâhiyettedir. Başta Sn. Çiller olmak üzere bâzı resmî zevâtın Rakam kelimesinin üzerine şedde ilâvesiyle Rakkam şeklinde telâffuz etmeleri hatây-ı fâhiştir. Sanki bir ölçü ve sayım me'muru, veya sayaç anlamını veriyorlar maalesef... Çalışmalarınızda hayırlı başarılar dilekleriyle.. Selâm ve ihtiramlar.. Salâhaddin Sadıkoğlu ve Fehmi Koru beylere de kezâ selâm ve ihtiramlar. Cihad H. Reşad - Cidde - Suudî Arabistan"
ikardes@yenisafak.com
|
|
| Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim |
| İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV |
|