YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

 

 

Teröre teslim olmamalıyız

Terör, toplumun koruma duvarlarının şiddet kullanılarak yıkılmasıdır; koruma duvarları yıkılan toplumlar sağduyularını kaybeder ve kendilerine dayatılan şartlara teslim olurlar. Terörist, eğilimi ne olursa olsun, bu yüzden, 'toplum düşmanı' kabul edilir. Diyarbakır emniyet müdürü Gaffar Okkan ve beş polis memurunun hayatlarına kasteden suikast, hiç unutmamalıyız ki, böyle bir sonuç almayı hedefliyor.

Eylem için Diyarbakır'ın, hedef olarak kentin halk tarafından sevilen emniyet müdürünün seçilmesi yeterince simgesel; eylemin Okkan'ın korumalarının öldürülmesini de içermesi ise, teröristlerin, yaptıklarıyla, bütün toplumu tedirgin etmeyi amaçladıklarına işaret ediyor. Türkiye'nin en fazla kolluk kuvveti bulundurulan ilinin güvenlikten sorumlu devlet yetkilisi boşuna hedef seçilmiş olamaz.

Teröriste yüz kazandırma, eylemi örgüt bağlarıyla açıklama elbette kaçınılmaz bir yöntem; ancak bunun her zaman fotoğrafın bütününü açıklamak için yeterli bir yöntem olduğu söylenemez. Terör örgütlerinin karanlık dünyasında 'iz şaşırtma' sıradan bir uygulamadır. Konunun üzerine gerektiği gibi gitmeyi başarmış ülkelerdeki örneklerden biliyoruz: Kuklacılar, yerine göre sağ ve yerine göre sol örgütleri kullanmakta mâhirler. İtalya'da 'Kızıl tugaylar' adlı 'sol' terör örgütü eski başbakan Aldo Moro'yu kaçırmıştı; Bologna tren istasyonunu ise güya 'sağcı' bir örgüt kan denizine çevirmişti; her iki eylemin de, 'sağ-sol' diye bir derdi olmayan çok farklı bir 'odak' tarafından planlandığı nice yıllar sonra öğrenilebildi.

Terörle siyaset arasında doğrudan ilişki olduğunu unutmayalım. Ülkemizde terörün iyice azdığı dönemleri siyasetin askıya alındığı ara rejimler izledi; Süleyman Demirel'in ünlendirdiği o soruyu hatırlayınız: "11 Eylül 1980 günü sokakları kan gölüne çeviren terör 13 Eylül 1980'de nereye gitti?" Önceki akşam Diyarbakır'da vuran terörist, ilk defa ciddi biçimde 'kirli elleri' tasfiye edip sistemini 'temizleme' umuduna kapılan toplumumuzun hevesini kursağında bırakmayı ve o umudu bütünüyle geçersiz kılmayı da amaçlıyor. Bu oyuna gelinmemeli.

Diyarbakır'daki eylem 'Hizbullah' denilen örgütün halen ortalıkta dolaşan tetikçilerinin eseri mi? Bu soruya "Neden olmasın?" cevabı rahatlıkla verilebilir. Ancak, geçen yılın ilk ayında düzenlenen operasyonlarla gündeme gelen 'Hizbullah', bütün boyutlarıyla ne olduğu tam anlaşılmış bir örgüt değil. "Hangi şartlarda kuruldu, kuruluş safhasında ve eylemlerine başladığında kimlerden, hangi düzeyde destek gördü?" sorularının 'gerçek' cevapları bugün de bilinmiyor. Bilinmeyenlerin bu denli çok olduğu bir ortamda, 'karanlık terör dünyası'nın o bildik şartları ister istemez geçerlilik kazanacaktır.

Altı görev şehidinin Diyarbakır'daki cenaze töreni, son otuz yılını terör kurbanı olarak geçirmiş Türkiye'de, halkın, terörün kirli amacını hissettiğini açığa vurdu. Resmi ağızlar dikkatlerini 'terörist' üzerinde yoğunlaştırma hatasını yine işledi; ama halk, sağduyusu ile, terörün kendisini teslim almayı amaçladığını keşfetmekte gecikmedi. Halkın teröre teslim olmayı düşünmediğini belli etmesi, ülkeyi şiddet kullanarak karıştırmayı ve bu yolla siyasi sonuçlar almayı hesaplayanları yeniden düşündürecektir.

Siyasette yönetim boşluğu yaşanmasının terörü dâvet eden bir etkisi vardır. Her kafadan farklı bir sesin çıktığı, 'kuvvetler ayrılığı' ilkesinin açıkça çiğnendiği, silüetlerin gerçek görüntülerin yerini aldığı, 'düğme' edebiyatının yaygınlaştığı bir ülke haline dönüştü, bir süredir Türkiye. Başbakanın "Ne olduğunu anlamıyorum" itirafını yabana atmayın; anlaşılmayan gelişmelerin cereyan etmesi de, aslında anlaşılabilen olayların başbakan tarafından anlaşılmaması da aynı vahimlikte iki ihtimal. Terörist işte bu boşluğu yokladı...

Yapılması gerekenleri sıralayalım: Terörün azmasına izin verilmemeli... 'Temiz eller' operasyonu, bütün siyasi sonuçlarına katlanılarak, aksamaksızın sürdürülmeli... Siyasi hayat kendi zemininde, müdahalesiz akıp gitmeli... Siyaset dışı kalması gereken güçler siyaset dışında kalmalı, yürütme yasamayla arasına mesafe koymalı, hiçbir güç yargı üzerinde etkin olma hevesine kapılmamalı... Bizde terörün bir türlü yok edilememesi, ara sıra başını kaldırması bir evrensel gerçeğe işaret ediyor: Terörün panzehiri ancak katılımcı bir sistemdir...

Umarım, sonunda gâlip gelen sağduyu olur.


26 OCAK 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

Fehmi Koru

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...