YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Daha

Türkiye'nin belâları defetmek için gösterdiği tepkilerle yüksek nitelikli bir hayata kavuşmak için gösterdiği çabalar arasında bir ahenk sağlanmış değil. Kendini ancak İslâm'a sarılarak asgari düzeyde bir millî varlık kazanma mahkumiyeti altında hisseden bu ülke beynelmilel sularda ancak İslâm'dan uzaklaşmak suretiyle gemisini yürütebileceği cenderesi altına girmiştir. Devlet bir teşkilât olarak cendere altında bulunmanın acısını milletine çektiriyor ve ne kadar olabildiyse o kadar millî varlık özelliği kazanmaktan doğan nimetin sefasını da soyut kimliğiyle devlet sürüyor. Devletten ne cefa görmüş olursa olsun Türklerin en sonunda söyledikleri cümle şudur: "Çok şükür ki bir devletimiz var!"

Bizim devlet-millet ilişkilerinde kendi kendimize gelin güvey olmamızın bir kıymet-i harbiyesi olmadığı etrafımızda bir arbede çıktığı zaman kolayca anlaşılıyor. Dilimiz dolaşmasın diye bir şeyler yaptığımız zaman ayaklarımız dolaşıyor. Ayaklarımız dolaşmasın diye bir şeyler söylemeye kalkıştığımızda da dilimiz dolaşıyor. Ufkumuza Avrupa'yı yerleştirmiş olmaktan dolayı hangi seferi gerçekleştirdiğimiz sorusu cevapsızdır. Dönüp dolaşıp aynı seyran yerini idrak ediyoruz. Avrupa Birliği'ne girmiş bir Türkiye daha ne olacak? Daha mı medeni olacak yoksa medenileştiği kadarıyla Avrupa tarafından tasdik mi edilmiş olacak? Birliğe dahil olmakla Türkiye kalkınmasını daha bir üst düzeye mi çıkarmış olacak yoksa kalkındığı kadarıyla Avrupa'nın kabulüne mazhar mı olacak? İki yüz sene sürüncemede tutulan bu işin dahası var mı, dahası kaldı mı? Türkiye şimdiye kadar dünya sisteminin iddiasız bir parçası olmak suretiyle dünyadaki yerini sağlama alma başarısına ermiş olmalıydı.

Devlet olarak iki yüz senelik siyasi davamız Türkiye'nin medeni dünya içinde yerinin ne olacağı davasıdır. Sadece devletten ibaret olsaydık davayı çoktan kazanmıştık. Fakat artık işin içinde bir de millet var. Türkiye'yi düz yola çıkaracak çözümü sağlayacak olan bu milletin kendi bilincine ermesi, kendine bir tanım getirecek olgunluğa erişmesidir. Bu nasıl olacak? Daha önceleri, yani insanların zihninde "Avrupa ve müstemlekeleri" diye bir tabir yer tutmaz iken Türkiye kendine mahsus bir medeniyetin temsilcisi idi ve Avrupa mukabil bir medeniyete kavuşma çabası içindeydi. Biz Türkler bir zamanlar "Frengistan"ı o derecede küçümsemiş olmasaydık muhtemeldir ki daha sonraki zamanlarda Frenkler karşısında hissettiğimiz aşağılık duygusu bu günkü derecelere varmayacaktı.

Anlamamız gereken şudur ki hiçbir şeyin "daha"sına ihtiyacımız yok. Eskisinden daha mağrur veya daha alçakgönüllü olmak zorunda değiliz. Daha medeni veya daha kalkınmış olmakla hiçbir derdimize deva bulunamayacağı gün gibi aşikâr. Sadece sahici olalım. Şimdikinden daha sahici olmaya yeltenirsek, bu en başarılı noktada bile sahteciliği elden bırakmayacağız demektir. Sadece samimi olalım. Bu neyin nerede başladığı, neyin nerede bittiği konusunda bilincimiz var demektir. Samimi olmaya yanaşmayıp da şimdikinden daha samimi olmaya kalkıştığımız zaman Lâle Devri ile başlayan modernleşme sürecinde başımızın derdi olan millet varlığıyla millî varlık arasındaki mesafenin kapanmasına engel olmaktan başka iş görmüş olmayız.


26 OCAK 2001


Kağıda basmak için tıklayın.

İsmet Özel

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...