T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yalan

Yalan, bir doğruyu, başkalarına, bilinçli biçimde saptırarak aktarmaktır, diyebiliriz. Demek ki, bir aktarımın "yalan" sayılabilmesi için ortada aktarılması gereken (veya aktarılmak istenen) bir doğru bulunacak; bu doğru başkalarına aktarılırken saptırılacak ve nihayet bu saptırma bilinçli biçimde ifa edilmiş olacak. Böylece, diyelim ki, masum bir çocuğun, bir doğruyu başkalarına farklı biçimde (burada saptırarak demiyorum) aktarması yalan sayılmayacaktır. Çünkü doğru olandan bu sapış bilinçli değildir. Fakat aynı durum büyükler için de masum telakki edilebilir mi? Eğer ruhsal bir rahatsızlığın eseri değilse veya mübah sayılan durumlarda (insanların arasını bulmak ve saire..) ika edilmemişse, yetişkin birinin ağzından çıkan her yalan ahlâkî bir denaetin ifadesi sayılmalıdır.

Gene de, yetişkinler için yalanın hoş görülebildiği durumlarla karşılaşılabileceğini biliyoruz. Mesela, malûlen emekliye ayrılmış bir generalin, aynı kompartımanda seyahat ettiği hatırlı bir kişinin etrafı rahatsız eden köpeğini kulağından tuttuğu gibi dışarıya attığını söylemesi, böyle bir yalandır (Budala romanından alınmış bir örnek). Şizofrenik temayülünün yanında, böyle bir olayı (yalanı) uydurarak küçük oğlunun koltuklarını da kabartmak istiyordu o general. Böyle bir yalanın ortaya çıkması bizi kızdırmak şöyle dursun, o kişiye acındırır bile.

Fakat teknik anlamda yalan şenî ve denî bir ahlâkî rezalettir. Hele yalan bir siyaset erbabı tarafından irtikap ediliyorsa, o kişinin siyaset meydanından tardedilmesi gerekir. Hele o siyasetçi o yalanı (ya da yalanları) kendi hasis menfaati için söylemeyi alışkanlık haline getirmişse ve o yalanlara o toplumda topluca göz yumma temayülleri belirmişse, ortada topluca ifa edilmekte olan vahim bir durumdan bahsetmek yerinde olur.

Ben, vaktiyle, bir siyasetçinin yakınında bulunmuş bir arkadaşıma o kişi hakkındaki kanaatini sorduğumda, bana yekten: "Yalancıdır!" demişti. Arkadaşım elbette doğru söylüyordu ve yalanın ne olduğunu biliyordu.

Yalan söylemenin revaçta olduğu bir toplumsal/siyasal ortamda, yalnızca yalan söyleme cesaretini gösteren siyaset erbabının değil, fakat onlara bu cesareti bahşeden toplumun ahlâkî yaşantısının da gözden geçirilmesi gerekir diye düşünüyorum.


29 Temmuz 2001
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED