T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Abdüllatif Şener'den yepyeni cevaplar...

Son günlerin gözde tartışma konularından birisi "Tayyip Erdoğan'a soru sorulamaz mı?" meselesi.. Hürriyet ve Milliyet'ten bazı yazarların himmetiyle açılan bu tartışma henüz kapanmış değil. Hürriyet dünkü sayısında bu konuya neredeyse bir tam sayfa ayırmış ve tarafları karşı karşıya getirmiş. Sayfada bir yenilik de göze çarpıyor: Gazetenin bu tür "tartışma" sayfalarında pek karşılaşmadığımız imzalara da yer verilmiş bu kez; lâf Doğan grubu yazarları arasında dönüp durmamış. Hürriyet okurları Yeni Şafak'tan Cengiz Çandar ve Fehmi Koru'nun konuya ilişkin görüşlerini de öğrenme fırsatı buluyorlar. Ayrıca Hürriyet genel yayın müdürü de bu konu üzerine çalışmış. "O sorular bal gibi sorulur" diyor. Bu soruların hangi sorular olduğunu da şöyle özetlemiş: "Minareler süngümüzdür"; "Demokrasi tramvaydır"; "Adil düzen" nedir?

Ben buün bu konuyu uzatmayacağım. Üzerinde yeterince yazılıp çizildiğini düşünüyorum. Konuya ilişkin görüşümü illâki iki cümleyle özetlemek istenirse, "Bir siyasetçiye soru tabii ki sorulur, ancak mesele soruların niteliğindedir" derim.

Takdir edersiniz ki, gazeteciliğimizin önemli eksikliklerinden birisi de "soru sormayı bilmemek"tir. Bu işi lâyıkıyla yapan birkaç kişi dışında, bizim medya dünyasında "soru sormak" demek, "Buyur anlat!" demekten farksızdır. Dikkat ederseniz, bu nedenden dolayı medyada yer alan birçok soru/cevapta soru ve cevapların her biri kendi bildiği yolda ilerleyen ve çok nadiren kesişen farklı düzlemlere yerleşmiştir.

Radikal'den Neşe Düzel'in "Pazartesi Konuşmaları"nı beğenmeyeniniz var mı?

Düzel, bu "konuşmalar"ı o derece olması gerektiği gibi yapıyor ki, sayfasını okuyup bitirdiğinizde kafanızdaki birçok soru cevabını çoktan bulmuş oluyor. Bu "konuşmalar" haftanın konuğunu (konusunu!) canından bezdirici, yani terörize edici nitelikte filan da değil. Bir bakıma, mülâkat sırasında okurun aklından geçen her soru anında Düzel'in ağzından çıkıyor.

Düzel. Son olarak Abdüllatif Şener ile konuşmuş. Düzel'in ilk sorusu, "Yenilikçiler"i "gelenekçiler"den ayıran görüş farklılıklarına ilişkin. Abdüllatif Şener'in bu soruya uzun bir cevabı var. Cevap uzun olmasına uzun ama, siz asıl araya giren Düzel'in sorusuna bakın: "Bağışlayın ama farkınızın ne olduğunu tam anlayamadım." Ne kadar güzel... Okur da tam Düzel gibi düşünüyordu!

İkinci sorudan itibaren Şener'in de işi ciddiye aldığını görüyoruz. Bu "konuşma"nın "sahici" olduğunu gecikmeden onun da anladığını görüyoruz. Fakat Şener, herşeye rağmen "kapalı" konuşmaktadır: "Özellikle birkaç yıldır vurgulanan bazı tehlike algılamaları var ki, herhalde bana bakan biri böyle bir tehlike algılaması içinde olamaz." Şener'in sözünü ettiği "Özellikle birkaç yıldır vurgulanan bazı tehlike..." ne ola ki? Düzel'den kaçar mı? Hemen tercüme ediyor: "Size bakan bazıları şeriat tehlikesi mi algılıyor diyorsunuz?" Haaa şöyle! Konuştuğumuz şeyin önce bir adını koyalım...

Şener'in açıklamalarında çok önemli bulduğum noktalar oldu. "Kıbrıs sorunu"na ilişkin yaptığı açıklama gerçekten, ama gerçekten "yenilikçi" bir açıklama. Kıbrıs konusunun çözümüne yönelik olarak "Kıbrıs'ta yaşayan vatandaşlarımızın kendi kaderlerini ve geleceklerini tayin etme hakkına saygı duymak gerekir" diyor. Bu kadar da değil; araya giren Düzel'in "Eğer aradaki insanlar Avrupa Birliği'ne Rumlarla birlikte, Türkiye'den önce girmek istiyorlarsa girebilmelidirler demek mi bu?" şeklindeki sorusuna da "aslanlar gibi" şu cevabı yapıştırıyor: "Kendi kaderini tayin hakkını içeriyor bu."

Şaka değil, bu gerçekten de "yepyeni" bir cevap. Çünkü biliyoruz ki, Türkiye'nin yakın geleceğini Kıbrıs tartışması ele geçirecek ve bütün partiler Türkleri bir kez daha "Kıbrıs Türktür" diye hop oturtup hop kaldırmak için birbiriyle yarışacak. Eğer Şener'in cevabı "yenilikçi" hareketin üzerinde uzun uzun düşünüp aldığı bir kararı yansıtıyorsa, doğrusu aşkolsun...

Şener'in Kürtçe yayın ve eğitim konularına ilişkin görüşü bırakın "yepyeni" olmayı, "yeni" bile değil. Çünkü Şener, bu konuda "reel politika"nın gözardı edilemeyeceğini söylüyor. Düzel'in "Yine mi reel politika?" mealindeki sorusunu da "Biz her şeyi çözeceğiz" şeklinde bildik cevapla geçiştiriyor.

Ama olsun... Herşeyin cevabını da Şener verecek değil ya... Kıbrıs konusuna verdiği cevaplar başlı başına yeni ve önemli...


31 Temmuz 2001
Salı
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED