T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
Türk milleti patlamaz

Bizim millet sabah parlar meydanlara dökülür, akşam "masada niye karpuz yok" gibi derin meselelere dalar. Ben sosyal patlama gibi birşeyi hayatta beklemiyorum.. Çünkü bu iş bizim milletin genlerine aykırı. Ayıp olur yani...

Türkiye, Nazlı Ilıcak'ın kızının düğünü olayı ile sarsılıyor ama perde arkasındaki isimler ortaya çıkmıyor. Senin hazırladığın davetiye ülkede yeni bir irtica dalgası yarattı. Amacın neydi?

Böyle bir memlekette mizah dergisi çıkarmamız bana çok salakça geliyor. Gazetelerin birinci sayfaları mizah dergisi gibi oldu. Nazlı Hanım kızının düğün davetiyesi için bir karikatür rica etti. Burada da eski bir İstanbul beyefendisi ile bir İstanbul hanımefendisinin olması şık bir şey. Davetiyenin ilerici olması için Uşak'taki uzaylıları mı çizmek gerekiyor? Gazetelerde koparılan fırtınayı görünce yazar-çizer olma adına felaket derece paniğe kapıldım.

Anlaşılan, Türkiye'de işler bundan sonra böyle gidecek. Yeni bir davetiye yaparak bunu düzeltemez misin?

Hemen Nazlı Hanım'a söyleyip yeni bir davetiye hazırlamam lazım. Kız, Atılgan uzay gemisinde Misis Silu rolünde, oğlan da Kaptan Kirk! Salakça bir şey tabi... Bir söz duymuştum: Kenarın dilberi nazik olabilir ama nazenin olamaz. Bunu tek bir kesime yöneltmiyorum. İnsanların nazenin olabilmesi çok önemli. Bir şey yaparken karşısındaki insanın ruh durumunu ve içine düştüğü durumu düşünebilmesi bir insanlık göstergesi. Artık her kesimden herkes böyle acayiplikleri yapabiliyor. Nazlı Ilıcak'ın davetiyesinde yapılan şeye şaşırdığım kadar, Ilıcak'ın Aydın Doğan hakkında "pornocu" diye yazmasına da şaşırıyorum. Bu kadarına gerek yok. "Porno'nun ne demek olduğunu biliyoruz. Bir dergide bir resim yayınlanmışsa bundan dolayı Aydın Doğan mahkum olmuşsa kalkıp da "sen pornocusun" demek olmaz. Bu gidişle sonunda birbirimizi anlayamaz bir hale geliriz ve hepimiz umutsuz vak'alar oluruz. Bu kalitesizliktir yahu. Bundan alınanlar olabilir ama, böyle.

Bir yandan da özellikle son 4-5 yılda herkes muhatabını "gözünün üstünde kaşın var" deyip hırpalamaya alıştı... Karalama için bahane aramaya da gerek duyulmuyor değil mi?

Doğru ama, bu mesela 28 Şubat'la ortaya çıkan bir şey değil. Bu kalitesizlik, seviyesizlik hep vardı. Yalnız İslamcılar'ın yanıldığı bir nokta var. Seviyesizliğe seviyesizlikle mukabele etmek zorunda hissettiler kendilerini. Onun içine girince de çıkmak mümkün olmuyor. Belki bilinçli olarak bu girdabın içine çekildiler.

Kavgada patlıyoruz ama "sosyal" olarak patlamayı bir türlü beceremiyoruz galiba. Bu kadar ağır ekonomik ve siyasal krizlere rağmen yaprak kımıldamıyor.... Ne diyorsun, bırakalım patlamasınlar daha mı iyi?

Bizim millet sabah parlar, meydanlara dökülür, akşam olunca sigarasını yakar, pijamasını çeker "masada niye karpuz yok" gibi derin meselelere dalar. Ben sosyal patlama gibi birşeyi hayatta beklemiyorum.. Çünkü bu iş bizim milletin genlerine aykırı.

Korkuyoruz herhalde...

Tabii yahu, o patlamanın sonunda gürültü olur, ses çıkar bilmen ne olur... Aslında biz bir taraftan kibar milletiz. "Aman sosyal patlama yapmayalım, şimdi ayıp olur" psikolojisine giriyoruz. Gerçek şu, sosyal patlama eşiğinde olduğu varsayılan kitlelerle zenginler arasında, zihinsel olarak hiçbir fark yok bu memlekette. Çünkü, aralarında kültür farklılığı yok. Aynı programları seyrediyor aynı şeyleri okuyor ve aynı şeylere gülüyorlar. Ötekisinin parası olsa aynı yere gidip harcayacak. Aynı dili konuşuyorlar....

Mesele "o para bende niye yok" noktasında düğümleniyor.

Evet... Ve her an da parayı bulabilirim umudunu taşıyor. Tepki de öylesine gelişiyor... O da çok enteresan. İnsanlar sokağa dökülüyor ama mitingler bir acayip. Arada, dondurmacılar, simitçiler, turşucular, köfteciler.... Futbol maçı gibi. Sanki oraya eğlenmeye gitmişler. İnsanlar acıkır, limonatasını içer, köftesini yer evlerine dönerler... Limonatacı da "aman baba, burada güzel bir kalabalık var, yolumuzu bulalım" derdinde.

Peki sence toplumun Laila'ya tepkisinin anlamı nedir? İnsanlar oraya gerçekten karşı mı yoksa amaç içeriye girebilmek mi?

Hepsi içeriye girmek istiyor, kafadan. Buralardaki hayat aynı zamanda televizyonlarda da sergileniyor ve rating rekoru kırıyor. Bu rekoru kırdıran da sabahın köründe ekmek kuyruğuna giren insanlar. Büyük bir kitle, parayı bulduğu anda Laila'ya, Dedikodulu bilmem neye gidecek. Millet enayi mi "Laila kapatılsın" falan. Yoksa parasını nerede harcayacak.

Sen, oraya hiç gittin mi?

Gitmedim ama bir keresinde çok komik bir olay geldi başımıza. Metin (Kaçan), ben, bir de Bedri Baykam vardı. O zaman Laila'nın adı başkaydı. Bedri Baykam orada "ben sanatçıyım" havalarına girince, adamlar da kıvırcık saçlarına falan illet oldular herhalde. O'nun yüzünden dayak yedik.

Bu bir skandaldır... Sen, Bedri Baykam'la akşam gezmelerine mi çıkıyorsun!

Orada dur. O eskiden, buralara gelmeden önceydi. Şimdi Deniz Akkaya ile geziyorum, en azından dayak yemiyoruz.

Eskilere gidince senin başka bazı özelliklerin de ortaya çıkıyor. Mesela, sen "kirli sakal"ın mucidisin ama bunu kimse bilmiyor...

Bu çok ciddi bir meseledir. Gırgır'daki iki sakallıdan biri bendim. Ayrılınca, sanki benim o dönemde sakallı olduğumu bilmiyormuş gibi bazı arkadaşlar "Hasan Kaçan sakallı oldu" diye kampanya yaptılar. Fakat zaman zaman sakalım çok uzuyordu ve makasla kısaltma işinden bayağı sıkılmaya başlamıştım. Rahmetli babam berberdi. birgün dükkana gittim, makinayı alıp sakallarımı üç numaraya vurdum. Güzel de oldu... Sonra ben buna devam ettim. Böylelikle, suratımızda bir kirli sakal oluştu ve yıllar sonra bu moda oldu. İddia ediyorum, dünyada ve Türkiye'de kirli sakalın mucidi benim. Artı, "maganda" lafının mucidi de benim. Karikatürde ilk kez ben kullandım. Mizah literatüründe, hem benden hem Metin'den hem de Fatih'den üretilmiş çok deyim vardır. Mesela, "lombak" kelimesini de ilk kez Metin kitabında kullandı.

Sen mizahçısın ama en az biz politika yazarları kadar işleri yakından izliyorsun. Bizim bir köşede anlattığımızı bir karede anlatmak gibi bir mecburiyetin var.

Estağfurullah, senin bir satırda yaptığını ben koca bir karede anlatıyorum...

Bırakalım bu karşılıklı paslaşmayı da... Sence bugünlerde her kesimde esen yeniden yapılanma rüzgarı Türkiye'yi değiştirebilecek mi?

Buradan, ciddi ciddi bir şey çıkacağı umudundayım. Tayyip Erdoğan hareketinin oluşturduğu ivme var ve bu tek başına kalmayacak. Bu ivmeyle yeni bir şey dönmeye başlayacak. Tabii, yeni ve genç kadrolarla olacak bu. Bu hareketin büyük bir vebali var ve bunu boşa çıkarmamaları lazım.

Gözlerini kapatıp aç. Aradan bir seçim geçmiş olsun. Şimdiki yüzlerin ne kadarı değişecek?

Ecevit'in olmayacağına kesin gözüyle bakıyorum. Şimdiki yüzlerin çoğu olmayacak. Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli gibi isimler... Olacaklar ama olmayacaklar. Yani fonksiyonlarını kaybedecekler.

Peki, biz değişim havasına girdik ama millet numara yapıyor olabilir mi?

Yok abi, herkes bekliyor. Aslında millet her zaman ciddiydi. Birtakım acayipliklerimiz olsa da saf bir milletiz. İçimiz temiz yani, bakma!.. Her insanın içinde olan köşe dönmecilikten başka meselemiz yok. Her dönemde tufaya getirilen millet olmuştur...

Bu ne halk dalkavukluğu yahu! Politikaya mı giriyorsun?..

Yok yok. Bunu halka dalkavukluk olsun diye söylemiyorum. Milletvekili olmayı da hiç düşünmüyorum. Biz otururuz burada konuşuruz, projeler üretiriz, sonra başkalarına "al kardeşim memleketi kurtar" deriz. Son gördüğüm fotoğrafı hatırlıyorum. "Aman" dedim. "Hasan sakın bunu yapma." Deniz Baykal'ın arkasında Bedri Baykam ellerini kavuşturmuş duruyordu. Bir sanatçı için o felaket bir şey yahu...

Ne demek sanatçı için... Orada bir gazeteci, bir mühendis durunca normal oluyor da sanatçıların ayrıcalığı nedir?

Haa, sanatçıların birtakım ayrıcalıkları var abi. Kendini orada feci durumda görmeyen adam için ben ne diyebilirim. Belki bizim egomuzla ilgili birşeydir. Mesela, biz kendimizi liderin yerinde görmek istiyor olabiliriz! Aslında, bu yazı-çizi işleriyle uğraşan herkes kendi işinin lideridir netice itibariyle. Altına imzasını çakar ve o işi ondan iyi kimse yapamaz.

Bir televole sorusu.... Sana göre şu anda en iyi ilk beş karikatürcü kim?

İlk beşi değil de bizim kuşaktan ilk üçü söyleyeyim: Salih Memecan, Latif Demirci ve Hasan Kaçan...

Başka var mı?

Vardır mutlaka ama ilk üç bu.

Sen ailenin de liderisin. Mizahta ve yazıda Metin'in ve Fatih'in de öncüsü oldun. Bu bir sorun oldu mu?

Kolay bir şey değil tabii. Hasan Kaçan ne kadar yolsuz olursa olsun, "Hasan abi" dir. Bütün sorunları halletmek zorundadır. Ham aile çevresinde hem de eş-dost çevresinde böyle. En kötü durumum bu aslında. Birisi "alo" dedi mi cepte bir şey olması lazım. Bu yüzden, zaman zaman karizmayı çizdiriyorum. Böyle bir şey... Bir keresinde Fatih kendisine kart bastırmış isminin altına da "Hasan Kaçan'ın kardeşi" yazdırmış. Orada bize ufaktan bir gönderme var. Mesajı aldık tabii.

Senin çizdiğin tipler de epeyi yaşlandı. Eşşek Herif, Nurtop, Buluş Bil, Deli Ziya vs. Onlar değişiyor mu peki?

Hepsinin büyüyüp çoluk çocuk sahibi adamlar olması gerekiyordu. Onlar da değişti ama asıl değişiklik Hasan Kaçan'da var. Düşüncem şu. Bu dergiyi rayına oturtup artık gençler tarafından çıkartılmasını sağlamak. Ben biraz daha geride durup onlara abilik yapmak istiyorum. Ben de artık 40 küsur yaşındayım ve onlar kadar cevval düşünemem ve onlar kadar manyaklık yapamam. İnsan ister istemez daha statükocu oluyor. Bu gayet de normal, ben 20'li yaşlarımdaki gibi çarpıcı ve zehir espriler bulamam. İtiraf ediyorum... Hakikaten yapamıyorum ve çok zor çiziyorum. Elim titriyor Mustafa, elim titriyor... Bir karikatürü çok zorlanarak çiziyorum. Bir kamyon kömür taşımış gibi oluyorum. E, bunlar hep yaşlılık emareleri.


 
HASAN KAÇAN
Oğuz abi'nin elini öptüm...
Karikatürist-yazar Hasan Kaçan "fırtınalı" olarak tanımlanabilecek bir hayatı yaşadı ve her zaman gündemde oldu. Kaçan geride kalan hasarlı ilişkileri nasıl onardığını şöyle anlatıyor: "Hem benden hem de bazı arkadaşlarımdan kaynaklanan hıyarlıklar yüzünden bazı ilişkilerim bozuldu. Birgün, bu ilişkilerimi onarmaya karar verdim. En başta da ustamdan, Oğuz Aral'dan başladım. Gittim elini öptüm, helalleştik. Aramızda gözyaşartıcı bir konuşma geçti, geçmiş yılların hesabını ortaya döktük. Oğuz abi, "Keşke bu konuşmamızı bir teybe kaydetseydik Türkiye'nin 20 yılının değerlendirmesini yaptık" dedi.

Cinsellikle dergi satma dönemi bitti
Çizmek istediğin karikatürü çizebildin mi?
Allah'a şükür istediğim herşeyi çizdim. Neden? Çünkü, karikatürün kendi içinde kaçış noktaları var ve onları kullanmak bizi rahatlatıyor. Yeni Şafak'ta da istediğimi çizebiliyorum.
Arıza'yı da yönetiyorsun. Oraya da taa Gırgır'dan geliyorsun. Bugünkü koordinatlarının daha geniş olduğunu söyleyebilir misin?
Hayır daha dar bir çevrede at koşturduğumuzu düşünüyorum. Dar alanda at koşturmak çok zor tabii ki. Bu zamanla değişecek. Nasıl Ustura ile Arıza arasında fark var ise anlayışlar da değişecek. Ama herhalde buradaki en önemli mesafeyi İslamcılar kat'etmiştir. Eskisinden çok daha rahatız ama alanımız hâlâ çok dar.
Cinsel konular ve küfür olmadıkça iyi karikatür olmayacağı söylenir. Bunları çizebilseniz işin hallolacağı iddiası hâlâ geçerli mi?
Niyetin ne ise aslında çizdiğin de odur. Bir sosyal fotoğraf çiziyorsan, o fotoğrafın bir unsurunu çizmiyorsan o eksiktir. Diyelim ki Laila'yı çiziyorsun. Oradaki mini etekli, askılı bluzlu kızı çizmiyorsam sadece keçi sakallı bir adamı çiziyorsam eksik çiziyorum demektir. Bunu okuyucu da hissediyor. Sosyal bir kareyi aktarırken kısıtlama olmaması lazım. Ama bu illa da cinsellik olması gerektiği anlamına gelmez. Dünyada en çok satan mizah dergisi Med'dir ve içinde ne cinsellik var ne de kadın. "Mizah dergisi ille de cinsellikle satar" argümanını bu çürütüyor. Satamıyorsak, kalitesiz mizahçılarız. Cinselliği kullanmak kolaya kaçmaktır ve bu mizahın bitişi anlamına gelir. Avrupa'da siyasal ve sosyal olayları çizen dergiler işi cinselliğe getirdiler ve bittiler. Çünkü, insan vücudunun sınırı belli.
Arıza okuyucusunu nasıl buldun. Karşına yine Ustura okuyucusu mu çıktı?
Okuyucu değişiyor. Arıza çıktığında Ustura'nın devamı gibiymiş düşünüp Arıza'yı alan ve baktığında "aa bu başka bir dergiymiş" deyip almayan bir kitle var. Onlar Ustura'daki siyasi sertliği bulamayanlar. O zamanki bakış açısını Arıza'da bulamadılar ve bundan da sonra bulamayacaklar. Çünkü, o dönemin Türkiye'si değil. Belli bir kesime dergi çıkartamayız. Yeni okuyucu bu derginin hakikaten bu ülkenin bir mizah dergisi olduğunu gördü. Kendimize de çok büyük önem atfetmiyorum. Mizah dergisi sonuçta yayınlandığı hafta insanların yüzünde bir tebessüm bırakıyorsa ne mutlu bize.
"Belli bir kesimin" dergisi, gazetesi, partisi olma dönemi kapanıyor mu sence?
Eskiden de böyle olmalıydı ama yapılamadı. Bugün artık kaçınılmaz olarak bu mecraya giriliyor. Arıza da bunu başarıyor. Biliyorsun çok güç şartlarda çıkıyoruz. Şu anda Leman'dan sonra en etkili mizah dergisi ve zaten diğerleri de mizah dergisi sayılmaz.
30 Temmuz 2001
Pazartesi
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED