T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Türk pozitif hukukuna da aykırı"

Bugün bir kez daha son günlerde hemen herkesin tartıştığı bir meseleden, "kamusal alan" meselesinden söz etmek istiyorum. Herhalde benim gibi siz de kabul ediyorsunuzdur ki, ülkenin geleceğini, toplumun refah ve özgürlüğünü çok yakından ilgilendiren bu meselede bu kez de fazla yol alamadık. Son haftalarda ortaya konan farklı tezler şöyle bir gözden geçirildiğinde, kimsenin kimseye bir şeyler anlatabildiğini söylemek çok zor. Farklı "cenahlar"ın tartışmalar sonucunda vardıkları sonuçların, başlangıç tezleriyle pek bir farkı yok. Oysa böyle mi olmalı; bir ülkenin gündemine oturan ciddi bir tartışmanın tarafların hiç değilse bir bölümünü hiç değilse sağduyunun işaret ettiği bir yerde buluşturması gerekmez mi? Ne gezer; burası Türkiye, kimse "teori"ye kendi "pratiği"ni tekrar gözden geçirirken bir rol tanımak istemiyor... Herkes "teorisinden" de, "pratiğinden" de pek memnun...

"Kamusal alan" konusuna bir kez daha dönmeme, Prof. Mustafa Erdoğan'ın Radikal gazetesinde (3 Aralık) yayımlanan "'Kamusal alan' ve hukuk" başlıklı yazısı neden oldu. "Anayasa hukuku hocası" sıfatını hakeden sayıları çok çok az birkaç öğretim üyesinden birisi olan Erdoğan'ın bu yazısını okuyup bir kenara koyduktan sonra (yani "sakladıktan" sonra) kendi kendime şöyle dedim: "Biliyorum, Mustafa Bey bu işe hiç taraftar olmaz ama devlet keşke 28 Şubat'taki gibi 'brifing'ler düzenlese de, bu değerli anayasa hukuku hocası yüksek yargıçlardan öğretim üyelerine, yüksek bürokratlardan gazetecilere, salonları dolduracak zevata şu 'kamusal alan ve hukuk' meselesini bir güzel anlatsa!" Tamam, bu önerinin, "devlet bu ve benzer konularda brifing vermez" gibi haklı değerlendirmelerde bulunanların gözünde "münasebetsiz" bir öneri olduğunun ben de farkındayım. Ama inanın, eğer siz de benim gibi günlerdir "Bu ülkede şu 'kamusal alan' meselesi amma da belalı bir meseleymiş!" diye düşünenlerdenseniz, Erdoğan'ın sözünü ettiğim yazısını okuyunca bu öneriyi hiç de "münasebetsiz" bulmayacaksınız... Erdoğan belki yine "yersiz" bulacak ama şöyle bir dilek ve önerim daha var (dı!): Bir siyasi parti -hele de başı "kamusal alan" probleminden bir türlü kurtulmayan bir partiyse- Erdoğan gibi sahici bir hukukçuya kapısını niçin açmaz, hatta kapıdan buyur etmek için gerekiyorsa niçin günlerce dil dökmez? Gerçekten anlaşılır gibi değil; ancak iyi bir hukuk ve siyaset felsefesi birikimiyle altından kalkılabilecek problemler söz konusu olunca da yine "avukatlar"a mı danışılacak? (Aman canım bize ne, ne yaparlarsa yapsınlar!)

Erdoğan, ele alınan her konuya burada yer vermemiz imkansız olan bu bilgi ve fikir açısından zengin yazısında bana göre çok önemli bir tespitte bulunuyor: "Başörtülü öğrencilerin üniversitelere alınmaması açık bir insan hakları ihlali olmaktan başka, Anayasa'nın kendisi dahil olmak üzere yürürlükteki Türk pozitif hukukuna da aykırı." Bu tespit çok çok önemli, çünkü "kamusal alan" tartışmasına katılan cenahları herşeyi bir kenara bırakıp şu tartışmaya çağırıyor: "Başörtüsü yasağı", bazılarınızın iddia ettiği gibi ne "Aydınlanma" felsefesinin bir gereği, ne de bazılarınızın iddia ettiği gibi herşeyden önce temel insan haklarına, doğal hukuka aykırı, bu yasak herşeyden önce "Türk pozitif hukuku"na aykırı, yani "yasal" değil! Erdoğan'a göre, hikayesini pek çoğunuzun hatırladığı "YÖK'ün Ek 17. maddesi", sanılanın aksine hâlâ yürürlüktedir. Hatırlayın, bu maddede, yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak şartıyla üniversitelerde kılık kıyafetin serbest olduğu belirtilmiş, maddenin iptali için başvurulan Anayasa Mahkemesi ise bir taraftan iptalin reddine karar verirken, diğer taraftan gerekçede -üzerine vazife olmayan bir biçimde- "bir kısım dolambaçlı akıl yürütmelerle bu serbestliğin 'başını örtme'yi kapsamadığını belirtmişti." Bütün mahkemelerin kararlarında bağlayıcı olanın "hüküm fıkrası" olması dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi "iptali istenen serbestlik normunun iptal talebini reddettiğinden", üniversitelere başörtüsüyle devam hakkı, "Türk Pozitif hukuku"na göre kapı gibi bir hak olarak ortada durmaktadır...

Görüyorsunuz, Erdoğan meseleye nasıl farklı bakıyor; ne "Aman efendim çok yazık ama ne yazık ki yasalar engel!" türünde akıl karıştırıcı "tezler"e iltifat ediyor, ne de giderek anlamsız bir tekrara dönen bir "yasallık-meşruiyet" tartışması içinde kendisini hapsederek "başörtüsü yasağı"na sadece insan hakları açısından karşı çıkıyor. Başörtülü öğrencilerin üniversitelere devamlarının engellenmesi "Türk pozitif hukuku"na aykırı bir yasaktır, yani yasal olmayan keyfi bir yasaktır....

Gelelim Erdoğan'ın asıl kavramımız olan "kamusal alan"a ilişkin görüşlerine... Pazartesi günü kaldığımız yerden devam etmeye niyetliyim...


7 Aralık 2002
Cumartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED