T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yazmayacaktım, ama...

Hiç yazmayacaktım, -konu, bir yönüyle beni aşıyor; hayır, elbette söz söyleme ehliyetine sahibim, Türk şiirinin serencamını da, bu yazıya konu teşkil eden Melih Cevdet Anday'ı da biliyorum; işin beni aşan boyutu, ölmüş gitmiş bir adamın arkasından yazı derleştirmek zorunda kalmak(tı)-, üstelik mevzu neredeyse küllendi, edebiyat dergilerindeki "laf ola beri gele" kabilinden anma yazıları dışında Melih Cevdet'i hatırlayan bile yok.

Niye mi şimdi?

İlhan Selçuk, dinci gazetelerin (bu gazeteler arasında Yeni Şafak da var) bu büyük şairin ölümüne kayıtsız kaldığını yazmış da, oradan depreşti...

Ben okumadım.

Okuyanlar anlattı.

Çünkü artık tahammül edemiyorum onun yazdıklarına.

İçim daralıyor.

Dünyayı "buharlı makinanın icadı"yla kavramaya çalışan, "modernite"yi anlama ve algılama yeteneği o parodik "buharlı" icadıyla sınırlı bir tür (bir aydın türü), karşımızdaki...

Ne okuyacağım!

Tabii insan "kulak kesildiği" dünyanın dışına "sağır" olunca, bazı şeyleri göremiyor.

İlhan Selçuk da hem kulak kesildiği dünyanın dışına sağır, hem de (örneğin) Fadime Özkan'la Hale Kaplan Öz'ün binbir emekle hazırladıkları "Melih Cevdet Anday sayfası"ndan haberdar değil.

Bilebildiğim kadar, "dinci" sınıflandırmasına dahil edilen diğer gazeteler de verdiler "bu büyük şair"in ölüm haberini...

İtiraz neye o zaman?

Sorun, belki de, adı geçen gazetelerde, "bu büyük şairi kutsayan" herhangi bir yazının çıkmamış olması.

Olabilir mi?

Kürşat Bumin de sormuştu, "Melih Cevdet'le ilgili bir şey yazmıyor musun?" diye...

Yazmayacağımı söyledim.

Çünkü, "vasat"ın az üzerinde bir sanatçıydı. "Solcu" ve "kemalist" olduğu için de "büyük şair" sayılıyordu.

Bir tek şiirini sevdim; o şiirin de ("Fotoğraf" şiiri) iki dizesini...

Hatırlatayım sevabına:

"Lakin ben hiç böyle mahzun olmadım/ölümü hatırlatan ne var bu resimde..."

Ne romanlarından, ne de "aydınlanma cehdiyle" kaleme aldığı denemelerinden hoşlanırım.

"Garip" etiketi altında yaptıkları ise (Prevert'le filan ilgisi yok), acaip-garaip şeylerdi... (Garip üçlüsü içinde en şair Oktay Rifat'tı; Orhan Veli'nin kendini ortaya koyacak kadar zamanı olmadı.)

Osmanlıdan hoşlanmazdı.

Kemal Tahir'den nefret ederdi örneğin.

Divan şiirinden hazzetmezdi.

Özdemir İnce'yle ilgili yazdıklarım onun için de geçerli aslında:

"Divan şiirinden hazzetmiyor ve Divan şairlerinin şiire biçim, ses ve dil dışında ne getirdiklerini bilmiyor, bilmek istemiyor. Buna mukabil, Yunan/Latin kültür değerlerini ve edebiyat verimlerini yakından izliyor. Geleneksel kavram ve ıstılahları bilmemek, bu bilgi yokmuş gibi davranmak ayırıcı bir vasıf olabilir mi oysa? Zira bunlar, eli kalem tutan, düşünce üreten, 'gelenek' konusunda ileri geri konuşma cesareti gösteren her aydının/entelektüelin bilmesi gereken bilgiler."

Reddetseniz de bilmek zorundasınız.

Hiçbir ciddi sanatçı, neyi reddettiğini bilmeden, "red" temeli üzerinde şiir inşa etmez.

Ederse ne olur?

Melih Cevdet Anday olur...


7 Aralık 2002
Cumartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED