T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Çatışmadan bütünleşmeye

Laik ve laikçi kesim dini hayatın alanını daraltmaya, dindarlığı kişilerin evlerinin içine hapsetmeye kalkışır, dindarın -başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermeden- inancını her alanda yaşamasını kolaylaştıran düzenleme, uygulama ve müsamahayı laikliğe aykırı saymaya devam ederlerse anlaşma, uzlaşma, bütünleşme -adına ne derseniz deyin- işte o olmaz.

Dinciler ve dindarlar kendi inançlarını ve hayat tarzlarını genelleştirmeyi, insanlara zorla bir dini benimsemeyi veya benimsemeden öyle görünmelerini, kamuya açık alanlarda öyle yaşamalarını sağlamayı amaç edinirlerse, bunun için siyasi veya başka yollardan çaba gösterirlerse çatışma devam eder.

Laikliği, din ve düşünce özgürlüğünün teminatı veya bunu amaçlayan bir sistem olarak anlayıp uyguladığınızda, laiklik ilkesine dayanarak dindarın hak ve özgürlüğünü kısıtlayamazsınız; yani doğru anlaşılan ve uygulanan bir laiklik dindarlarla çatışma sebebi olmayabilir.

Dini doğru anlayıp uygularsanız insanları zorla bir dini benimsemeye ve dindar gibi yaşamaya itemez, bu amaçla hak ve özgürlükleri ortadan kaldıramazsınız. Çünkü dinin özü samimiyettir; din, korkudan, baskıdan, menfaatten kaynaklanmayan, iticisi bunlar olmayan bir inanç, duygu, ahlak ve davranış bütünüdür. Korkusundan inanmış görünen kimse münafıktır, korkusundan veya umduğu bir menfaatten dolayı ibadet eden ve dindar gibi davranan kimse mürâîdir; münafıklık (iki yüzlülük) ve mürâîlik (gösteriş yapmak) İslam'ın kesinlikle reddettiği tavırlar ve davranışlardır. İslam'ın istediği iki şey vardır: 1. Hak ve özgürlükler yanında insan ödevlerinin de dengeli olarak tanındığı ve korunduğu bir toplum hayatı içinde insanlara İslam dininin anlatılması ve dileyenlerin hiçbir korku ve baskı altında kalmaksızın inanmayı veya inanmamayı seçmelerinin, inançlarına göre bir hayat tarzını sürdürmelerinin temin edilmesi, 2. İslam'a inanan ve Müslümanca yaşamak isteyenlerin (dindar Müslümanlar'ın) hem kendi yaşantılarına, hem de onlardan gelen esillerin Müslüman olarak sosyal hayata katılmalarına zarar vermeyecek bir toplum hayatının gerçekleştirilmesi.

Hem laik kesimin (bana kalsa din ve düşünce özgürlüğü demeyi, ilkeyi böyle isimlendirmeyi tercih ederim) hem de dindar Müslümanlar'ın, mevcut şartlarda amaçlarına uygun bir "bütünleşme", her iki kesimim ilkelerinden kısmen vazgeçmelerini, uzlaşmak için birbirlerine taviz vermelerini teklif eden bir formül ile gerçekleşemez. Olabilecek şey, uygulanabilir formül, her iki kesimin birbirine inanç, ideoloji ve hayat tarzı dayatmaması, her iki kesimin, diğer tarafın hak ve özgürlüklerine zarar vermeden inancına göre -özel, kamusal bütün alanlarda- yaşama imkanının sağlanması, bu imkanı sağlayan hukuki düzenlemelerin laikliğe aykırı sayılmamasıdır. Böyle bir anlayış ve bu manada hoşgörü içinde yanyana, bir ülkede yaşayan, birçok şeyi paylaşan insanlar arasında, tıpkı başı açık ve kapalı olarak aynı okulda okuyan öğrenciler arasında olduğu gibi bir üst ortaklık bilinci oluşur ve böylece de bir milli bütünlüğe ulaşmış oluruz.


8 Aralık 2002
Pazar
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED