T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Başbakanın babası İzmir'e gitti

Başbakan babaları bir ilden diğerine nasıl seyahat ederler? Bu sorunun cevabını aramadan önce size siyasi tarihimizden 'devletlu' yakınlarıyla ilgili iki anekdot anlatacağım. İkisi de 'olumlu', imrendiren olaylar bunlar... Siyasi tarihimizin sayfalarını karıştırsak bunlar gibi birkaç olumlu 'tip' ile daha belki karşılaşabiliriz; başka örnekler çok olumsuz da...

Babası DP'nin son genel idare kurulunda bulunduğu için idamla yargılanan bir dostumun anlatmayı çok sevdiği olay merhum Adnan Menderes'le ilgili... Baba devlette önemli bir koltukta oturunca çocukların etrafı değişik tiplerle çevrilir; bunu bildiği için, Adnan Bey, birden fazla dil bilen, iyi eğitim görmüş büyük oğlunu diplomatlık mesleğine sokmuştur... Yüksel Menderes hiçbir 'torpil' görmeden, benzer durumdaki meslektaşlarıyla aynı muameleyi görerek mesleğinde yükselir...

Bir gün Adnan Menderes genel idare kurulu toplantısına mutattan geç gelir. Kibar adam özür diler ve mâzeretini anlatır. Oğlu Yüksel devlet görevinden ayrılacağı haberini iletmiştir kendisine... Dönemin en ünlü işadamlarından biri para teklifiyle aklını çelmiş, o işadamıyla ortak ticaret yapmaya karar vermiştir Yüksel Menderes...

Sonrasını şöyle anlatır Adnan Bey: "Cevabı bildiğim halde, 'Ticari hayatta başarılı olmana yarayacak bir eğitimin var mı?' ve 'Daha önce herhangi bir iş yaptın mı, tecrüben var mı?' diye sordum. Şaşıran oğlum, 'Hayır, hayır' cevabını verince, şunları söyledim: 'Sevgili oğlum, ben senin işte bu yüzden diplomat olmanı istedim; bilgin ve tecrüben olmadığı halde seni kendisine ortak almak isteyen o işadamı ile birlikte, beni alıp beni satacaksınız..."

Kıdemli gazetecilerden Ahmet Güner, yakın tarihimizden anekdotlarla süslediği 'Derebeyi' adlı kitabında (s. 145), yazar Vecdi Bürün'den dinlediği benzer bir hikâyeyi aktarır. "Nihat Erim 1948'de İkinci Hasan Saka hükümetinde bayındırlık bakanı olunca, o siyasete atılmadan da önce devlet ihalelerine giren, karayollarında çeşitli ihaleler alan kardeşini bakanlığa çağırır. Söylediği şudur: 'Ben bu devletin bayındırlık bakanı olduğum sürece sen devletten ihale almayacaksın. Hiçbir devlet ihalesine girmeyeceksin. Kendine başka çalışma alanları bul...' Vecdi Bürün bu ihtarı alan ve kesinlikle bir daha bakanlık çevresine bile uğramatılmayan kardeş Erim'in, 'Yani şimdi biz Nihat bakan oldu diye işsiz mi kalacağız?' diye dostlarına yakındığını anlatmıştı."

12 Mart döneminde, o kadar siyasetçi arasından başbakanlığa onu getirirken, askerler, Nihat Erim'in bilinen bu özelliğinden de etkilenmişler midir, ne dersiniz?

Bize daha yakın yıllarda, önemli mevkilerdeki siyasilerin kardeşleri, oğulları, hatta yeğenleri iç açıcı bir manzara sergilemediler. Belki de bu yüzden, hemen hiç yakını bulunmayan Bülent Ecevit'in dürüstlüğü ile idare etmek zorunda kaldık...

Neyse. Biz yine en başa dönerek, sorumuzu yineleyelim: "Başbakan babaları bir ilden diğerine nasıl seyahat ederler?" Bu soruya cevap teşkil edecek bir olayı, Başbakan Abdullah Gül'ün bu bayramı İzmir'deki kızının evinde geçiren babasının kendi ağzından dinledim.

Ahmet Hamdi Gül ve eşi Adviye Hanım, İzmir'e uçakla gitmek istemişler, ancak Kayseri'deki sis yüzünden iki gün üstüste seferler iptal edildiği için, yolun Kayseri-Ankara bölümünde otobüs yolculuğunu yeğlemişler... Otobüste yurtdışı bağlantılı uçakların yolcuları da bulunuyormuş. Bu sebeple, onlar için, Ankara yakınlarında, havaalanına yakın yerde durmuş otobüs... "Yurtdışına gidecek Kayserili yolcular indi, ama otobüs hareket etmedi" diye anlattı Baba Gül... Şoför, "Sizin de inmenizi istiyorlar" demiş... Meğer, nereden haber aldıysa, Emniyet bir araç göndermiş başbakanın babası ile annesine... "Alanda, sağolsunlar, olağanüstü nâzik hosteslerle birlikte iftar açtık" diye anlattı A. Hamdi Gül...

Esas sahne İzmir'de yaşanmış... 'Devletlu' yakınlarını karşılamayı 'görev bilen' üst düzey bürokrasi alandaymış... "Zahmete katlanmalarının gereksiz olduğunu söyledim" dedi başbakan babası... Damadının Şahin marka otomobiline doğru yürüdüklerinde karşılayıcılardan itiraz sesleri yükselmiş, "Başbakanın babası böyle bir otomobile binemez" diye; illâ, meydana getirilen son model Mercedes'e binmeleri istenmiş... A. Hamdi Gül, "Biz her zamanki Şahin'e binip yola düştüğümüzde müthiş şaşırdılar" diye ekledi.

Benzer bir şaşkınlığı Kayseri'de bindiği şehir otobüsünün yolcuları da yaşamışlar... "Oğlum başbakan oldu diye değişecek değilim ya" diye anlattı Hamdi Gül: "İlk haftaydı; eve gitmek üzere bindiğim otobüsteki yolculardan biri beni tanıdı ve itiraz edecek gibi oldu. Ben ise, hiçbir şey olmamış gibi davrandım ve bundan böyle de otobüsle evime gideceğimi söyledim. O anda, otobüs yolcuları resmen tezahürata başladılar..."

Bu hükümet döneminde, insanlar, şehir otobüsüne binen başbakan babasına da, gideceği yere taksiyle giden bakana da alışacak... Bir gün gelecek, Belçika'da bizzat tanık olduğum gibi, Meclis'ten çıkan başbakanı, yalnız başına, otobüs beklerken de görebileceğiz. (İç sesim: "Gerçekten görebilecek miyiz?")

Şimdilik gördüğüm şu: Hükümetin önemli bakanlarından biri, benim, "Gideceğiniz yere ben bırakayım" teklifimi reddederek, kızıyla birlikte taksiye bindi ve uzaklaştı...


8 Aralık 2002
Pazar
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED