T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Türküler artık toprak kokmuyor

Radyolardan kulağımıza çalınırdı. Koro ya da solist arı-duru türküleri peşpeşe okur, hemen ardından tok sesli bir spiker "Yurttan Sesler Korosu'ndan türküler dinleniz" anonsunu yapardı. TRT'nin tek kanal olduğu yılların çocuklarıydık. Çizgi film saati yaklaştığı için ekran başında olur, açılış ve kapanışlarda orkestra eşliğinde okunan İstiklal Marşı'na "iyi yetiştirilmiş Cumhuriyet çocukları" olarak yüksek sesle katılır, göndere bayrak çeken askerleri izleyerek hazır olda beklerdik. O zamanlar televizyonun bir büyüsü olduğuna gerçekten inanır, ne çıkarsa izlemek isterdik. Seslerini radyodan duyduğumuz Yurttan Sesler Korosu'nu da, işte bu ısrarcı yanımız sayesinde gördük.

Saçları-bıyıkları özenle taranmış, sinek kaydı tıraşları itina ile yapılmış, takım elbiseli-kravatlı erkek solistlerle, uzun etekli siyah kostümleri, topuz yapılmış saçları ve her türlü duygudan, mimikten arındırılmış yüzleri ile tek tip hanım solistler, nizam içinde sıra sıra dizilmiş olurlardı. Yavaş hareket eden kamera sayesinde her birinin yüzünü inceler, gördüklerimizden hareketle türkü okumanın "ciddi" bir iş olduğunu düşünürdük.

Resmi kültür anlayışı içinde biçimlenen Yurttan Sesler Korosu'nun halk ozanlarını bünyesine dahil, türküleri disipline ettiği, sivil seslerin ancak önce gramafonlar, sonra plaklar ve kasetler aracılığıyla kulak bulduğu yıllardan ve "marjinal"in keşfedilip cilalanarak yeniden sunulduğu 1980'lerden epeyce sonraydı; 1990'lı yılların ikinci yarısında yeniden karşılaştık türkülerle. O yılların en popüler müziği haline gelen türküler, aradan geçen zamanın ardından bugün yeni bir süreci; post modern popülerleşme sürecini yaşıyor.

Şimdi, TRT'nin papucunu dama atan onlarca özel televizyon kanalında türkü okurken gördüğümüz çoğu yaşıtımız genç sanatçılar, çocukluğumuzun solistlerinden çok farklı. Türküler de öyle. Kısa kesilmiş saçları, deri ceketleri, kot pantolonları ile kızlar, uzun saçları, dövmeli vücutları ile erkekler, arabesk, pop, rock ve hatta hip hop formuna sokulan türküleri, geniş el kol hareketleri ve değişken mimikleriyle ya salınarak ya da zıplayarak okuyorlar.

Okuyorlar ama, türküler bu halleriyle ben de herhangi bir şeye karşılık gelmiyor. Dinlediğim türküye kafamda bir senaryo yazıp Yeşilçam oyuncularını oynatarak yarı solgun resimlerden kurulu bir film haline sokmak ve her nasılsa bu arada burnuma gelen toprak kokusuyla mest olmak TRT'yle geçen çocukluğumdan kalma bir alışkanlık değil. Muhtemelen sonradan edindim. Ama, şimdi plastikleşmiş, rengini, kokusunu yitirmiş gibi gelen yeni türkü yorumlarında olmuyor bu dediğim. Zihnimde hiç bir şey canlanmıyor.

Sanki türküler bu şekilde popülerleştikçe yüzeyselleşiyor, asırlar boyunca oluşan ağırlığını ve gizemini kaybediyor. Böyle olunca da insanın canı "fena halde" , Aşık Veysel, Ali Ekber Çiçek, Arif Sağ, Ayşegül, Belkıs Akkale, Orhan Hakalmaz, Ruhi Su, Erkan Oğur, Sümer Ezgü, Musa Eroğlu, Neşet Ertaş, Abdullah Yüce, Aşık Mahzuni Şerif ya da Nuri Sesigüzel'in söylediği "esaslı türkü"lerden çekiyor.


21 Aralık 2002
Cumartesi
 
FADİME ÖZKAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED