T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Suç ortakları ve "ABD'nin bulaşıklarını yıkamak..."

Başından beri belliydi: ABD için BM Silah Denetçileri'nin Irak'taki incelemeleri angaryadan başka bir şey değil. Denetçiler hiç bir kanıt bulamasalar bile ABD Irak'a saldıracak. Hatta ağırlıklı ihtimal olarak, denetim süreci tamamlanmadan saldırı başlayacak. ABD'nin Irak'ın elinde kitle imha silahı bulunduğunu ispatlama imkanı yok. Bu yüzden Irak'ı, "yok" dediği bir şeyi ispatlamaya zorluyor. Daha önce bu ülkeye verdiği ve kitle imha silahı yapımında kullanılan malzemelerin akıbeti konusunda elinde olduğunu iddia ettiği kanıtları ise dünya ile paylaşmıyor. Silah Denetim Komisyonu Başkanı Hans Blix, ABD ve İngiltere'nin, Irak'ta olduğu iddia edilen kitle imha silahlarının yerleri konusunda kendilerine destek vermemesinden şikayetçi.

Washington isterse denetçilerden istediği raporu alma gücüne de sahip. ABD, kendisi ile birlikte İngiltere ve İsrail dışında hiç bir ülke inanmamasına rağmen, var olan BM kararının Irak'a saldırı yetkisi verdiği teziyle saldırı başlatabilir. Yine ABD, Fransa, Çin ve Rusya'yı Irak'a saldırıya ikna edemezse planları için BM'yi de safdışı bırakacak. ABD, Irak'ın 12 bin sayfalık silah bildirim raporunu incelemeden reddetti. Denetçilerin 27 Ocak'ta vereceği rapor Irak'ı suçlu gösterirse, ABD bu rapora dayanacak, kitle imha silahları için kanıt bulunamazsa, denetim sonuçlarını yok sayıp saldırıyı başlatacak .

"Suç ortakları" cinayetlerini gizliyor

Irak'a kitle imha silahı yapımında teknoloji ve malzeme sağlayan ülke ve şirketlerin listesi var 12 bin sayfalık raporda. Bunun için, içeriği gizlenen raporda, Alman firmalarının yanı sıra 25 Amerikan firmasının Irak'a nükleer, kimyasal ve biyolojik silah yapımı için teknoloji ve malzeme sağladığı belirtiliyor. Dünya, İran-Irak savaşının öncesinde ve sonraki yıllarda süren bu suç ortaklığını tartışmak yerine, Pentagon merkezli asparagaslarla esir alındı.

Robert Fisk, Saddam Hüseyin'in kimyasal silah deneyleri için ABD'den nasıl destek aldığını, bu destekle 1980'de İran savaşının başlamasından hemen önce, İran kökenli 5 bin kadın ve erkeği nasıl kamplarda tuttuğunu ve laboratuarlarda kimyasal deneyler için kullandığını, bu kişilerin İran kökenli Kürtler'den oluştuğunu, savaş sırasında on binlerce İran askerinin nasıl bu silahlarla yok edildiğini anlatıyor.

Saddam yönetimi İran-Irak savaşı sırasında ve sonrasında ABD'nin desteğiyle kimyasal silahlarla katliam yaptı. "Suç ortakları" şimdi hem bu cinayetlerini gizliyor hem de Suudi Arabistan'dan sonra bölgenin en büyük petrol kaynaklarını işgal ediyorlar. İsrail'i dünyanın önde gelen nükleer gücü yapıp Doğu Akdeniz'i nükleer silah deposuna dönüştürürken, İran'dan Filistin'e uzanan hattı silahsızlandırıyorlar. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu müfettişleri, Şubat'ta İran'ın nükleer çalışmalarını denetleyecekler. ABD, İran'ın gizli nükleer çalışmalarıyla ilgili uydu fotoğlarını dünyaya dağıttı. Ardından İran'ın da denetlenmesi gündeme geldi. Yani sıra İran'da.

Türkiye, Irak harekatına vereceği destek için bu ülkenin kitle imha silahı olduğu tezine sığınırken, o zaman da aynı tezi İran'a karşı işlemek zorunda kalacak. Ancak bütün Ortadoğu'yu tehdit eden ve bu alanda hiç bir uluslararası sözleşmeye imza atmayan İsrail'in her türlü kitle imha silahlarıyla ilgili tek söz söyleme cesaretini gösteremeyecek. Oysa Türkiye, bütün bölgenin kitle imha silahlarından arındırılması tezini pekala seslendirebilirdi.

"ABD'nin bulaşıklarını yıkamak..."

Avrupa Birliği üyeliği tartışmaları, Kıbrıs'ta 28 Şubat'a kadar çözüm baskısı ve son olarak faili meçhul cinayetlerle yeniden yüzleşme durumunda kalan Türkiye, Irak senaryosunun içine çekiliyor. Bugüne kadar ABD'nin bölgesel projelerinin ortaya çıkardığı güvenlik sorunlarına katlanmak zorunda kalan Türkiye, 1991'deki Körfez Savaşı'nda düştüğü tuzağa yeniden düşmek üzere. Hem de Körfez Savaşı'nın meşruiyeti ile bugünkü durum oldukça farklı. Bugünkü savaşın hiç bir meşruiyeti yok. 11 Eylül ve sonrası gelişmelerle de hiç bir bağlantısı yok. Doğrudan ABD, İngiltere ve İsrail'in bölgesel projelerinin bir uzantısı. Türkiye, 1991'de verilen küresel destekten farklı olarak dünyanın ezici çoğunluğunun karşı olduğu bir savaşa destek vermiş olacak. Türkiye, İngiltere, İsrail ve Avustralya gibi, ABD'nin, "yedek gücü" statüsüne indirgenmiyor mu? Bugüne kadar Avrupa, özellikle de Almanya için söylenen "ABD'nin bulaşıkçısı" rolünü mü üsleneceğiz? Bu işbirliği, Türkiye'ye AB yolunda engeller çıkaracak, Almanya ve Fransa'nın Türkiye'ye yönelik güvensizliğini besleyecek.

Ankara'nın, Irak'a saldırı için ABD'nin isteklerinden büyük çoğunluğunu kabul ettiği, Kuzey Irak'ta ABD'den daha fazla asker bulundurmak gibi bir talepte bulunmadığı, hatta Körfez Savaşı'ndan doğan zararlarının tazminini bile istemediği belirtiliyor.

ABD'nin terörize ettiği yeni uluslararası süreç bir taraftan bireysel terörü teşvik ederken diğer yandan hedef ülkeleri kontrol altına alıyor. CIA'in suikast düzenlemesini yasaklayan 12333 sayılı kararı iptal ederek CIA ve FBI'a dünya çapında örtülü operasyon izni veren, suikastler ve sabotajlar düzenleme yolunu açan, bunun ilk örneğini Yemen'de sivil araca füze saldırısıyla ortaya koyan ABD, şimdi İsrail'den "terör dersleri" alıyor. Ankara'da veya İstanbul'da ABD'ye ait bir insansız uçaktan fırlatılan füze ile bir sivil aracın havaya uçurulduğunu düşünebilir miyiz? Dünyanın bir çok bölgesinden bunlar oluyor artık. BM işkenceyi önleme sözleşmesine karşı çıkan, terörle mücadele gerekçesiyle "devlet terörü"nü meşrulaştıran, özgürlük alanlarını daraltan ABD, Mezar'ı Şerif'te üç binden fazla esire yönelik katliamı Irak'ta da tekrarlayacak. Bizler insanız ve biraz olsun insanca düşünmek zorundayız.


21 Aralık 2002
Cumartesi
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED