|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İşte size üç haber: Bir, IMF ülkelerin de iflas edebileceklerini açıkladı. İki, Tansu Çiller iktidara geldiklerinde hiç borçlanmadan 225 milyar dolar sağlayacaklarını söyledi. Üç, MÜSİAD uluslararası fuarını rekor sayıda kurum ve kişi ziyaret etti. Bu yazıda birbiriyle irtibatsız gözüken bu üç olayın bağlantılarını göstermeye çalışacağız. IMF, dünya ekonomisinde dar geçide girilmekte olduğunun işaretlerini veriyor. Amerikan ekonomisinin nabzını tutan Wall Street endeksi (Dow Jones), 7500'e doğru gidiyor. (Geçen yıl 11.000 dolaylarındaydı!) Japonya'nın ünlü Nikkei endeksi 20 yıldır ilk defa 9.000 sınırının altına indi. Avrupa borsaları da bu olumsuz gelişmelerden paylarını alıyor, almaya devam da edecekler. Peki, neler oluyor? Endekslerin aşağı doğru seyretmesi ne anlama geliyor? Ve bunlar henüz krizden çıkamamış Türkiye ekonomisini nasıl etkileyecek? Endekslerin düşmesi, sanal zenginliğin sonuna gelindiğini gösteriyor. Borsalar yükselirken, elinde hisse senedi olan her yatırımcı, özellikle de küçük yatırımcı, kendini Asmalı Konağın beyi sanıp, harcamalarını ona göre yapar. Dolayısıyla tüketim talebi yüksek olur, ekonomi büyür, şirketler kâr eder. Endeksler düşme eğilimine girince, bunun tersi yaşanır: Yatırımcı, eskisi kadar zengin olmadığını hisseder, talebini kısar ve hem şirket kârları, hem de ülkenin ekonomik büyüme oranı geriler. Şayet IMF-Dünya Bankası bloku önümüzdeki beş-on yılın seyrini böyle tahmin ediyorsa, o zaman devletlerin iflasına göz kırpmaları son derece anlamlıdır. Türkiye gibi 120 milyar dolar dış borcu bulunan bir ülke, arzu edilmez ama, iflasını açıklarsa, yani vadesi gelmiş borçlarını ancak yeni bir takvime göre ödeyebileceğini ilan ederse, alacaklı ülkeler bundan kısa vadede olumsuz etkilenmiş gözükseler bile, orta ve uzun vadede kazançlı çıkarlar. Hatta kısa vadede bile kâr etmeleri mümkündür. Moratoryum ilan eden bir ülkeden binbir yolla sermaye çıkışı olur, bu bir. Çıkan sermaye Afrika'ya gitmeyeceğine göre, yine alacaklı ülke bankalarına yönelecektir. Müflis ülkenin dış kredi ihtiyacı miktar bakımından azalmakla beraber son bulmayacağına göre, şimdi çok daha yüksek faizlerle borçlanacaktır, bu iki. Üçüncüsü, borçlarını makul bir vadeye yayan bir borçludan daha güvenilir kim olabilir? Alacaklar, birkaç yıl geç de olsa, daha garantili tahsil edilecektir. Böyle bir ortamda, Tansu Hanımın 225 milyar dolarlık vaadine gülmek bile iltifat olur. Beş yıl önce, hükümet ortağı iken mantıksız baskılara direnebilseydi, o günün imkânlarıyla yaratılabilecek kaynaklarla iç borçların kar topu misali büyümesi önlenir; beş yıldır ödenegelen iç borç faizleri de dış borçların yarıdan çoğunu temizlerdi. Bugün böyle bir imkân gözükmüyor. Türkiye, devleti ve toplumuyla esaslı bir ıslahat, köklü bir yenilenme yaşamadıkça, iktisaden önünün açılması mümkün değildir.
Ülkeler işbirliğini artırmalı
MÜSİAD fuarı, köklü yenilenmenin mühim bir yönüne işaret ediyor: Küresel ekonomide rekabet gücü, bölgesel entegrasyonların ciddiyetine bağlıdır. Trilyon dolarlık Avrupa ekonomileri bile, ABD ve Japon (Doğu Asya) rekabetine ancak büyük bir bölgesel ağ halinde cevap verebileceklerini düşünürken, bizim 20 yıl sonraki (muhtemel) AB üyeliği ile oyalanmamız kadar abes bir iş olabilir mi? Kendi bölgesinden güç almayan bir ekonomik aktör, küresel sistem içinde asla etkili olamaz. MÜSİAD her yıl 55 Müslüman ülkenin önemli şirketlerini ve çok sayıda Müslüman işadamını İstanbul'da biraraya getiriyor. Bunlar arasında milyar dolar seviyesine yaklaşan iş bağlantıları yapılıyor. Daha da önemlisi, geleceğin daha etkili iç yapıları oluşturuluyor. Müslüman ülkeler, kendi aralarındaki ticaretin –ki toplam ticaretlerinin ancak onda biri kadardır!– hacmini ikiye katladıkları zaman bile, ülke ve bölge ekonomileri bundan muazzam ölçüde etkilenir.
Ehliyetin bedeli
Bir fabrikada imalat hattındaki çok önemli makinalardan biri arızalanınca fabrikadaki tüm üretim durur. Teknisyenler makineyi çalıştırmak için çok uğraşır, fakat başarılı olamazlar. Sonunda bir uzman çağırırlar. Uzman, makineyi inceledikten sonra, çantasından bir çekiç çıkarır ve belli bir noktasına dikkatlice sert bir darbe indirir. Makine hemen çalışmaya başlar. İki gün sonra fatura gelir: "Hizmet bedeli: 1 milyar TL." Fabrika müdürü küplere biner. Hiç, bir çekiç vuruşu için 1 milyar istenir mi? Ayıp değil mi? Uzmandan ayrıntılı fatura göndermesini ister. Bir gün sonra aşağıdaki fatura gelir: Makineye çekiçle vurma bedeli: 1 milyon TL. Nereye vuracağını bilme bedeli: 999 milyon TL. Toplam: 1 milyar TL.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |