T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İslam, demokrasi ve laiklik üzerine birkaç not

Bu başlık altında yazmak istediğim şey, sütunumda yayımladığım Prof. Çizakça'nın cevabî mektubuna kısa bir cevaptır:

Çizakça Hoca ile asıl farklı görüşümüz (ihtilafımız) İslam'ın ve İslam'a göre meşruiyetin tanımında sosyal değişimin/vâkıanın rolü üzerinde odaklanıyor. Bir araştırmaya ve Usul'de yer verilen "örf ve âdet" kaynağına atıfta bulunan Çizakça, naslara aykırı da olsa sosyal vâkıanın/değişimin bir meşruiyet kaynağı olacağını, nasların buna göre yeniden yorumlanması gerektiğini (geçmişte de böyle yapıldığını) savunuyor. Laiklerle dindarlar arasındaki uzlaşmanın da bu usul çerçevesinde olabileceğini düşünüyor. Ben ise naslara ve İslam'ın amaçlarına aykırı âdetlerin, sosyal değişim ve vakıanın İslam'a göre meşru ve neşruiyet kaynağı olamayacağını, nasları bunlara uydurmak üzere yorum yapmanın "tahrif" olacağını, bunun yerine, huzur ve barış içinde birlikte yaşamayı, ülke ve millet menfaatine olan faaliyetlerde işbirliği yapmayı, tarafların inançlarını kendilerinde saklı (korunmuş, müdahaleden uzak) tutarak bir nevi sosyal sözleşmeye dayandırmayı savunuyorum. Bu sözleşmenin asgari müştereklere ve karşılıklı hak ve özgürlük tanımaya dayanacağını söylüyorum.

Bu genel girişten sonra mektupta geçen bazı ifadelerle ilgili düşüncelerim de şöyledir:

1. Şeriat diye öne sürülen ve fıkıh kitaplarında yer alan "poligami, miras, boşama" hükümlerine dönmeyi kabul etmeyenler, ya bunların İslam'da var olduğunu bilerek veya İslam'a yamanmasına rağmen aslında onda bulunmadığına, yanlış anlaşıldığına inanarak bunu yaparlar. "İslam'da var ama ben bunları kabul etmiyorum" diyenlerin ifade ve davranışları İslam'ı bağlamaz, İslam içinde bir davranış olarak kabul edilmez. Araştırmada geçen büyük çoğunluk, İslam'ın ilâhî ve yüce bir din, hükümler bütünü olduğuna inanırlar, ancak zamanın şartları içinde bazı hükümlerin islâmî olmadığına, İslam dışına çıktığına kanaat getirdikleri için bunları istemezler. Bir müslümanın, bir hükmün hem İslam'da var olduğunu kabul etmesi hem de onun "iyi, yüce, meşru" olmadığını söylemesi, böyle inanması mümkün ve mantıklı değildir.

2. Şeriatın bazı hükümlerini uygulamak istemeyenlere "ılımlı müslüman" değil, "fasık müslüman" denir; yani bunlar, bu hükümlerin İslam'da olduğuna inandıkları, fakat çeşitli sebeplerle uygulamadıkları için günahkâr, âsî (itaatsiz) müslüman olurlar. Eğer tanımı böyle vererek, davranışı meşrulaştırmadan amelsiz, fasık müslümanlara "ılımlı" denecekse mesele yoktur, "isim ve terim koymada tekelcilik olmaz".

Ben "ılımlı müslüman"ı, "değişim için şiddete başvurmayan, kendi hak, özgürlük ve değerlerini koruyarak ötekilerle -onların da hak, özgürlük ve değerlerini korumalarına imkan tanıyarak- birlikte yaşamaya rıza gösteren, bu birlikteliğin usulü üzerinde çalışan müslüman" olarak tanımlamayı tercih ediyorum.

3. Herkesin kendi günahını yükleneceği, kimsenin başkasına ait suç ve günahtan dolayı cezalandırılmayacağı ilkesi doğrudur. Ama bu, devletin bazı suç ve günahları yasaklamasına mani ve aykırı değildir. İnsanların suç ve günah işlememelerine ve bu sebeple ceza çekmemelerine yardımcı olmak fert ve toplum/devlet olarak müslümanların ödevleri arasındadır. İçki içen, zina ve hırsızlık yapan... ahirette bunu cezasını çekecek, katkısı olmayan başkaları bundan sorumlu olmayacaklardır, ancak devlet de içkiyi, zinayı, hırsızlığı yasaklayarak, insanlara uygun eğitimi vererek bu suç ve günahların işlenmesini engelleyici tedbirler alacaktır.

4. "Gerçek aydınların tavır ve ifadeleri işte bu gericiliğe karşı mücadeleyi yansıtmalıdır..." derken asla Çizakça Hoca'yı "gerçek aydınların dışında tutmadım, kendisine bu davranışın yakıştığını, "laikler ile dindarlar arasındaki gerginlik devam ettikçe daha birçok 28 Şubatların yaşanabileceği tespiti yanında", çarenin demokrasiye müdahale olmadığının aydınlar tarafından devamlı dile getirilmesi gereğini ifade etmeye çalıştım. Çizakça Hoca, yazıp çizdikleriyle ve meşkür gayretleriyle aydın ilim adamına düşeni yaptığına göre o sözlerin îmâsından üzülecek bir anlam çıkarmasına da ben üzüldüm.

5. Her şeye rağmen iyi bir "yazışma yollu sohbet" gerçekleştiğini düşünüyor, buna zemin hazırladığı ve tartışma âdâbına örnek olacak davranışları sebebiyle Çizakça Hoca'ya teşekkür ediyorum.


29 Eylül 2002
Pazar
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED