T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Cadı kazanında hukuk

Cadı kazanının kaynadığı bir yerde insanların hukuka riayet etmesini beklemek fazla mı safdillik olur? Eğer eline silahı geçirmiş olanlar hukuku belirliyorsa ve bunu belirlerken ilke olarak hakkı ve adaleti değil de, yalnızca kendi çıkarını gözetiyorsa -bu çıkarın illa da maddî olması gerekmez, keyif almak bile bir çıkar sayılır- böyle bir yerde, aslında hukukî bir düzenin mevcut bulunup bulunmadığı bir soru konusu olacağından, hukuka riayet edilmesini beklemek de bönlük ve ahmaklık olur. Ama hukuk düzeninin mevcut bulunduğu bir yerde, en azından hukuk düzeninin yürüdüğü farzedilen bir yerde, gene de eline bir imkân geçirenler kendi zorbalıklarını düzenin bekçilerine dayatmaya kalkışıyorsa, böyle bir yerde yürürlükte bulunan "düzen"in adı şimdiye kadar herhangi bir siyaset literatüründe anılmış değildir.

Böyle bir yerde, hukuk düzeninin sağlanmasını talep etmeye öncelik vermek gerekir. Çünkü demokrasiden ve laiklikten vazgeçmek bir almaşık olarak daima düşünülebilir. Ama hukuktan ve hukukun uygulanmasından vazgeçmek, herhangi bir siyasal rejimler yelpazesinde almaşık olarak yer almaz. Kimin ne yaptığının belli olmadığı bir yerde, istikbalin ne göstereceği de kestirilemez. Çünkü oyunda karşılıklı oturmuş olanlardan biri satranç oynadığını düşünürken, karşı taraf işine geldiği yerde taşları satranç olarak, işine geldiği yerde de dama taşı gibi kullanmak hakkını kendinde görürse, böyle bir oyun, oyun olmaktan çıkıp, kuralı kendine göre koyanın düzenbazlığı ve zorbalığı olarak ortaya çıkar.

Böylece, köpeklerin serbest bırakıldığı taşlarınsa bağlı bulunduğu köydeki şartlardan daha kötüsü ortaya çıkar. Çünkü taşlarını bağlayıp köpeklerini serbest bırakmış olan köy ve o köyden gelip geçen yolcular, hiç olmazsa durumun böyle olduğunu önceden bilme imtiyazıyla donatılmıştır. Oysa oyunun kuralının taraflardan sadece birinin keyfine göre belirlendiği bir yerde, aslında hiçbir kuralın bulunmadığını söylemek daha doğru olur.

Ben zorbalığı hiçbir zaman haklı görmem. Ama öyle keyfî uygulamalarla karşı karşıya kalabiliriz ki, "usulüne uygun" bir zorbalık, keyfî uygulamaya rahmet okutabilir.

Hukukun uygulanmadığından şikayetçi olanların bulunduğu bir yerde hukukun uygulanması zımnında hukuka aykırı dolaplar çevriliyorsa, sonra birileri böyle dolapların çevrildiğini, cadı kazanlarının kaynatıldığını görmesine rağmen, fitne ve fesat erbabının elinde tuttuğu silahtan çekindiği için sessiz kalmayı tercih etmek zorunda kalıyorsa veya zorla bu duruma düşürülüyorsa, böyle bir yerde meydan sadece zorbaya bırakılmış olur. Ama bu öyle bir zorbalık ki, o bile "usulüne uygun" düşmüyor, zorbalık bile keyfî uygulamanın konusu oluyor.

Ve en kötüsü, meydan zorbaya terk edilince, ona hesap da sorulamıyor. Hesap sorma mevkiinde duranlar zorbanın şerrinden çekiniyor. Üstelik hukuk talep edenler, bir de, zorbaya tabasbus etmek zorunda kalıyor.


29 Eylül 2002
Pazar
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED