T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Şiir, neden 'ihmal'e gelmez; 'ihanet'i niçin affetmez?

Zira şiir, sürekli ilgi ve yaklaşım bekler! (Hayır, "bir kadın gibi" benzetmesinin yeri yok burada: Zira, hem her kadın bu ihtiyacı hissetmeyebilir, hem de ihtiyaç hissetmek, 'pasif' bir konumda olmayı imler; oysa şiir, şair karşısında daima 'aktif' durumdadır ve zaten şiir, "kadın gibi" de değildir!)

Şairin hayatının kopmaz/ayrılmaz bir parçası gibi talep edilmeyi, değerlendirilmeyi, önde ve öncü tutulmayı ister!

Şairin algı dünyasının merkezinde olmayı; şairin duyum ve his yetisinin daima kendisini verimli kılacak bir çabaya dönüşmesini umar!

Dolayısıyla, şair bakımından, kendisiyle iç içe oluşmuş bir bütünlük algısını zorunlu kılar. Açıkça, bütün bunları şaire dayatır..

Evet, şiir kendini şaire dayatır!..

Esasen, ontolojik olarak da böyledir, bu..

Şair, şiiri, varoluşunun yegâne tamamlayanı, biricik odağı görmekle yükümlü değil midir? Şiirsiz kalmanın, şiirle arasına boşluk koymanın, şiiri ciddîye almamanın veya ara-sıra hatırlamanın neticesinde ortaya çıkacak malûl bir hayat tasavvuru ve tahayyülünün, aslında şairliğini heder edeceğini ve böylece varoluş his ve hassasiyetiyle birlikte hayatın anlamını da yoksullaştıracağını çok iyi bilir/bilmelidir şair..

Şairin oluşturduğu şiir dünyası (ideal dünya) ile dış dünyanın (real dünya), hayatın tüm safhalarında sürekli bir çatışma/rekabet içinde olduğu gerçeğinden hareketle, şunu söyleyebiliriz sanıyorum: Şair, önünde-sonunda, kendi bireysel varoluşunu anlamlandırabilmek ve dil yoluyla bu dünyadaki yerini tayin/tespit edebilmek için, şiirden yana bir tercih yapmak ve hiçbir zaman şiiri 'ihmal' edip, şiire karşı bir 'ihanet' refleksi içinde bulunmamak mecburiyetindedir.

Bir bakıma, şairin kaçınılmaz kaderidir, bu!

Bağlılığını şiirden yana yapmış, diğer bir ifadeyle hayatın iç-yasalılığı gereği "Trajikolan" (bu husus, ayrı bir yazı konusu) karşısında şiiri 'seçmiş' bir şairin, artık hayatı boyunca şiir karşısında 'ihmal' ve 'ihanet' içinde olması düşünülebilir mi?

Düşünülemez elbette!

Ya, ederse?! Daha doğrusu şöyle soralım: Şair, şu veya bu şekilde, isteyerek ya da birtakım zorunluluklar dolayısıyla şiirle arasına herhangi bir boşluk/mesafe koyarsa, felsefî kavramla ifadeleştirirsek şiiri "paranteze alırsa"; ne olur?

Şair hem kendine ve hem de evine (diline) yazık etmiş olur!

Ancak bu arada, şiir, şairin 'ihmal' ve 'ihanet'ini asla affetmez!..

Ne mi yapar?

Şairi, hem şiirin hem de hayatın kıyısına atar; şiir ve hayat karşısında bir anda 'safra' hâline sokar; yine felsefî terminolojiyle söyleyecek olursak, şairi "herkes"leştirir..

Evet evet, şiir, bunu yapar!..

İnanmayanlar için, geçen hafta bu hususta ne dediğimizi hatırlatmakla yetinelim şimdilik: "Halep ordaysa, arşın burda"!..


30 Eylül 2002
Pazartesi
 
İHSAN DENİZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED