T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
14 Mayıs 2000'den 3 Kasım 2002'ye

Her öykünün bir başlangıcı vardır ve her siyasi öykünün toplumsal bir temeli bulunur. AK Parti'nin geldiği nokta ve söylemi açısından yapılan tartışmalar, Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın başörtülü eşiyle birlikte Cumhurbaşkanı'nı yurtdışına uğurlaması ve bunun kimilerini ayağa kaldırması aslında böyle bir öykü ve temel içinde okunup ele alınmalı…

14 Mayıs 2000 tarihi bu öykünün başlangıçtaki kritik kilometre taşlarından birisiydi.

Bu tarihte FP kendi içinde ilk kez bir yarışmaya tanık olmuş, daha sonra AK Parti'yi kuracak yenilikçiler Abdullah Gül önderliğinde seçimleri kıl payı kaybetmişlerdi.

15 Mayıs günü bu başlangıca ve öyküye ilişkin şöyle yazmışız:

"Dün Gül'le görüşmek üzere birkaç saat geçirdiğim, yenilikçilerin siyasi mekanı işlevini gören Politik Araştırmalar Merkezi'nin binasında bir bayram havası yaşanması, merkeze tebrik telefonu yağması, ortalığın insan kaynaması boşuna değil. Ortak tespiti şuydu: "Sonuç yenilikçiler için bir siyasi zafer, FP geleneği için de bir devrimdir…"

Abdullah Gül, kongreye hazırlanırken farklı strateji izlediğini söylüyordu. Gerçekten de teşkilat içinde Gül ve arkadaşlarının işledikleri temalar; tek adam ve doğal rehber zihniyetine karşı, faydacılık karşısında ilkeyi savunan, İslam ve siyaset arasına mesafe konmasını talep eden, çağ ile kucaklaşmanın altını çizen, merkeziyetçiliği eleştiren temalardı.

Görünen odur ki, çatlama esaslı olmuştur. Olmakla da kalmamış; toplumsal olan beklenenden daha süratli ve etkin biçimde içe kapalı faydacı siyasete galebe çalmış, onun cenderesinden çıkmış ve toplumsal nitelikli bir siyasileşmenin önünü açmıştır.

İki farklı siyasi anlayışın yarışması, İslami kesim ya da İslami hareket tarafından oluşturulan toplumsal ve siyasi alanın kendi içinde yaşadığı yerel değerler krizinin, toplumsal değişmenin, toplumsal farklılaşmanın açık bir yansımasıdır; çünkü.

Başka bir deyişle bu toplumsal yapı, iktidar deneyimi ile hız kazanıp, İslam-siyaset, İslam-toplum kanallarının hem çeşitlenmesi hem dünyevileşmesiyle tanımlanabilecek; değişimle üreyen, değişimi talep eden bir yapıdır. Çatıştığı ise MSP-RP-FP geleneğinin tekçi siyasi geleneğidir. RP'nin iktidar döneminde başlayan sosyolojik nitelikli bu çatışma bugün çatlama noktasına gelmiştir.

Bu önemli bir noktadır. MSP-RP tipi partilerin, İslami duyarlılığı yüksek tüm kesimleri doğrudan ya da dolaylı, nedenlerle ya da sonuçlarla etkileyip yönlendirdiği göz önüne alınırsa; FP içindeki gelişmelerin kendi doğal sınırını aştığı, "İslam-siyaset ilişkisini", oradan hareketle tüm Türkiye'yi kuşattığı görülür.

Peki bunların anlamı ne?

Sıralayalım...

1. 28 Şubat mantığını savunanlara ders verircesine toplumsal nitelikli siyasetin gücünün kanıtlanması... 2. Yerel değerler alanında yaşanan iyi huylu krizin dışa vurumu, Erbakan'ı bile süpürecek kadar ciddi ve önemli bir değişim dalgasının varlığı... 3. İslami duyarlılığa sahip taleplerin yerini ve önemini, tek kişiye ve tek zihniyete endekslenmeyecek kadar toplumsal nitelikli olduğunu ortaya koyması... 4. Toplumsal nitelikli olanın devingen olduğunu göstermesi, devingenliğin, yani içeriden gelecek değişimin kalıcı ve yaratıcı olduğuna işaret etmesi...

Peki neden önemli bunlar?

Çünkü İslami alanın kendi içinde farklılaşmasına, bireyselleşmenin cemaatçi baskıya başkaldırmasına işaret ediyorlar. Çünkü İslam-toplum, İslam-siyaset ilişkilerinin alacağı güzergahın sistemdeki gerilimi azaltacak yönde hareketlendirebileceğine vurgu yapıyorlar. Çünkü sadece FP değil tüm partiler açısından kriz merkezli siyaset geleneği yerine ilkeyi öne alan siyasetin yeniden ivme kazanabileceğine gönderme yapıyorlar.

FP kongresi, FP açısından bir yol ayrımını değil, yol başlangıcını simgeledi. Değişimle yüzleşme, gelenekçilerin kazanması nedeniyle bir çırpıda gerçekleşmeyecek, sıkıntılı olacak, kuşkusuz. Ancak yolda ne olursa olsun, gidişat olumludur. Türkiye kendisini içeriden yenilemeye başlamıştır…"

3 Kasım tarihinde bu öykü ulaşabileceği en olumlu noktaya vardı. Şimdi başka bir öykü başlıyor, bu ikinci öykü bu ülkede çevre ile merkezin barışma, büyük sermaye ile Kobilerin arasındaki mesafenin azalması öyküsü olacaktır…"

Şimdi mesele bu dönüşüme köstek olmamak, eleştirerek katkıda bulunmaktır…



21 Kasım 2002
Perşembe
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED