T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Erdoğan diplomasisi: Başımızı kumdan çıkaralım!

Berlin/Londra - Türkiye, Avrupa Birliği"nden beklediği daveti belki kısa sürede alamayacak ama adım adım finale doğru gitmekte olduğumuz da bir gerçek. Çünkü, hem AB"nin Ankara"ya karşı ileri süreceği mazeretler azalıyor hem de Türkiye üyelik konusunda artık zincirlerinden boşalmış dörtnala Brüksel yolunu tutmuş bulunuyor. Tayyip Erdoğan"in Avrupa başkentlerine çıkartma yapması iki taraf arasındaki makası, en azından söylem düzeyinde kapatıyor. Pazartesi, Simitis ve Aznar"ın ardından önceki gün Almanya Başbakanı Schröder ve dün de İngiltere Başbakanı Blair ile yapılan görüşmelerde Erdoğan oldukça net bir tablo çiziyor. Bu bir anlamda Erdoğan"ın yürüttüğü AB diplomasisisin de çerçevesini belirliyor. AK Parti lideri, "Biz, Türkiye olarak Kopenhag kriterlerini tamamlamaya kararlıyız. Şu anda arkamızda güçlü bir Meclis grubu var ve bu sayede de geride kalan kanunları çıkartacağız. Bütün uluslar arası sözleşmeleri imzalayacağız. Şu anda bile birçok aday ülkeden ileri durumdayız ve 40 yıldır müzakere tarihi alamayan tek aday adayı ülke biziz..." Erdoğan görüştüğü bütün liderlere ve yetkililere Türkiye"nin kararlılığını bu kesinlikte iletiyor.

Peki buna rağmen Türkiye 12 Arallık'ta bir tarih alabilecek mi? Hayır... Berlin-Londra hattında uçakta Erdoğan"la sohbet etme imkanı bulduk. Ak Parti Lideri bize, Almanya Başbakanı Schröder ve Dışişleri Bakanı Fischer ile yaptığı görüşmeleri anlattı ve "Almanlar açık bir şekilde Kopenhag"ta bir tarih verilmesinin mümkün olmadığı söylediler. Önerileri, tarih için tarih konusunda bir gündem belirlenmesi şeklindedir" dedi. Erdoğan, tam bu noktada Türkiye ile AB arasındaki en önemli engele işaret ederek, "Bütün olay geliyor Kıbrıs"a dayanıyor" diyor. Bu bir gerçek. Ne kadar AB ile Kıbrıs"ın ayrı şeyler olduğu söylense de bu sorun hallolmaksızın Türkiye"nin AB üyeliğinin ilerlemesi pek mümkün görünmüyor.

Bu konu Blair ile görüşmede Türk dış politikası açısından devrim sayılacak bir noktaya geldi. Erdoğan, "AB üyeliği, AGSK ve Kıbrıs"ın bir paket içinde ele alınması gerekir. Çünkü, biz ne kadar aksini düşünsek de AB ülkeleri için Kıbrıs ile AB üyeliğimiz birlikte değerlendiriliyor. Biz de artık başımı kumdan çıkarmalıyız" dedi. Bu bir anlamda devrimdir.

Erdoğan"a "bu geleneksel politikanın değişeceği anlamına mı geliyor?" diye sordum. "Hayır" dedi "gelişiyor!" Erdoğan dış politikaya damgasını vuruyor. Yeni dönemi de belli ki "Erdoğan diplomasisi" belirleyecek. Nitekim daha şimdiden yaptığı temaslar üzerine AB liderleri arasında telefon diplomasisi başladı.

Bunun yanında Ak Parti lideri, Almanya"ya karşı ustalıklı bir tavır sergileyerek bu ülkenin "birliğin en etkin ve müessir üyesi üyesi" olduğunun altını çizip Berlin"e bir anlamda "bu işin önünü açarsan sen açarsın" mesajını verdi. Almanlar da kendilerine yönelik bu beklentiyi gerçekten sıkıcı bir diplomatik duvarla savuşturmaya çalıştılar. Almanya, açıkça Türkiye"nin biraz daha beklemesi görüşünü savunuyor ve hatta dayatıyor.

Peki, birlik Türkiye olmaksızın genişleyebilir mi? Tayyip Erdoğan ısrarla, "Bizim hakkımızda verilen karar AB için de bir test olacaktır. Bu karar, İslam dünyasının Avrupa"ya karşı bakışını belirleyecektir" diyerek medeniyet kozunu da masaya sürüyor. Avrupa"nın gözünde "Ilımlı İslamcı" bir lider olan Erdoğan"ın AB üyeliğini İslam Medeniyeti bağlamında bir diplomasi diline dönüştürmesi önemli ve dikkate alınması gereken bir gelişmedir. Ak Parti liderine, bu tezin diğer liderler tarafından nasıl değerlendirildiğini sordum. "Onlar da bana aynen katılıyorlar. Birliğin bir Hıristiyan Kulübü olarak kalmasından rahatsız görünüyorlar" cevabını verdi. Nitekim, dünkü görüşmede İngiltere Başbakanı Tony Blair de Erdoğan"a "Türkiye"nin üyeliği İslam ve demokrasinin birarada yaşaması içini örnek olacaktır. Medeniyetlerin çatışması değil, kültürlerin uyumu için fırsat olacaktır" dedi.

Şurası da bir gerçek ki, Avrupa turu ilerledikçe Erdoğan"ın diplomasi becerisi ve detaylara vukufiyeti de gelişiyor. Mesela, Almanya"nın tutumu konusundaki analizleri gibi... "Schröder ne kadar iyi niyetli görünse de CDU"nun Türkiye"nin üyeliğime karşı tutumu SPD"yi de etkiliyor" diyor. Ya da "İkisi de aynı derse çalışmış. Schröder ile Fischer arasında tek bir söylem farkı yoktu" yorumunu getiriyor.

Görüşmede, Alman tarafının Türkiye"de faaliyet gösteren Alman vakıflarına yönelik başlatılan adli takibat konusunda bir istekleri olup olmadığını sordum. Erdoğan "oldu" dedi. "Ancak yargıya müdahale anlamında değil." Bir ilginç not... Erdoğan, Schröder"in kendisine, "Konrad Adenaur Vakfı yetkilileri bize, kendilerine yönelik takibatın Türkiye"nin üyelik süreci aleyhine bir gelişme olarak değerlendirilmemesini söylediklerini" aktardı. Daha ilginç olan bu vakfın Türkiye"de "ajan"lıkla suçlanıyor olmasıdır!

Erdoğan, Batı"da sevilen ve ilgi duyulan bir lider, karşısındakini de etkiliyor. Müzakere yöntemi de dikkat çekmeye başlıyor. Nitekim, Erdoğan"ın ısrrarı karşısında Schröder"in "Şimdi, sizin seçimleri nasıl bu kadar farkla kazandığınızı anladım" demesi de bu hakkı teslim ediyor.

Erdoğan"ın önünde şimdi büyük ölçüde angaje olduğu AB üyelik sürecini açık farkla kazanmak görevi bulunuyor.


21 Kasım 2002
Perşembe
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED