|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Doğrusu, "Protokoldeki başörtüsü" konusu kendisine sorulduğunda sayın Baykal'ın şöyle bir cevap vermesini beklerdim: -Olayda bir anormallik görmüyorum. Gerek sayın Cumhurbaşkanı ve muhterem eşleri, gerekse sayın Meclis Başkanı ve muhterem eşleri, çok medeni bir görüntü sergilediler. Sayın Cumhurbaşkanı da, Türkiye'nin temel ölçüleri üzerinde hepimiz kadar hassastır. Kendileri, sayın Arınç'ın eşinin başörtülü olmasını gayet nazik biçimde karşıladığına göre, bizim olayı yadırgamamız söz konusu olamaz. Ayrıca, artık bu konuyu germemek lâzım. Türkiye bu konuyu aşmalı. Bunu seçimlerde söyleyerek geldik. Cumhurbaşkanı ile Meclis Başkanı arasındaki nazik ilişki de, bir başlangıç olabilir. Sayın Arınç'ın davranışlarını meydan okuma biçiminde okumak doğru olmaz. Nitekim hakımız da, görüntüyü pek yadırgamadı. Böyle demesini beklerdim, çünkü, "başörtüsü sorununun herhangi bir gerilime yol açmadan" çözülmesini istediklerini defalarca açıkladı. Oysa ortaya koyduğu tepki, "gerilimden kaçınma" çağrısı yaparken bile, "gerilim oluşturma"ya ve beslemeye yönelik mahiyet taşıyor. "Oldu bittiye getirdiler. İktidar sahipleri kendilerine çekidüzen vermeli. Ülkenin ağzının tadını kaçırmasınlar. Dün bir bugün iki. Bundan sonra nelerle karşılaşırız bilemiyorum." Kuşkusuz, "Bunlar karşıt dirençleri tahrik eder. Kutuplaşma hızlanır, gerilim artar. Bundan Türkiye de iktidar da kazanmaz." derken bir hassasiyeti dile getirmiş oluyor ama, sonuç itibariyle tavrının, gerilimi besleyici nitelikte olduğu gözlerden kaçmıyor. Sayın Baykal bunu, medyada bu konudaki ayrışmayı değerlendirdiğinde ve kendi yaklaşımının nereye oturduğunu gözlediğinde daha iyi görme imkanına sahip olabilir. Bilmem sayın Baykal, mesela Emin Çölaşan çizgisiyle örtüşmek ister miydi? Emin Çölaşan'ın bu konudaki yazısı, tam bir "gerilim kışkırtıcılığı" niteliğindeydi. Yazının "Daha neler olcek neler!" şeklindeki başlığından başlamak üzere tümü profesyonel bir "provokasyon" formatındaydı: "Bütün kamu kurumları türbanlılarla doldurulmuş... Bunun doğal sonucu şu: Türban takmayanlara her yerde korkunç bir baskı. Onları örtünmeye, bağlanmaya zorlamak.... Her şey adım adım, yavaş yavaş, alıştıra alıştıra gelecek. Bu işler İran, Cezayir, Afganistan'da da hep böyel ufaktan ufaktan, çaktırmadan başlamıştı." Bu üslup kime ne kazandırır, ya da Türkiye'yi nereye sürükler? Bu üslup, sayın Baykal'ı da rahatsız edecektir, umarım. Ama, kendi sözlerinin de, bu üsluptan sadece bir gömlek daha nazik olduğunu, sonuç itibariyle de bu provokasyonu beslediğini kabul etmek gerekiyor. Bilmem sayın Baykal, başörtüsü sorununun çözümü için nasıl bir takvim öngörüyordur. Gerçekten samimi olarak bu sorunun çözümüne katkıda bulunmak istiyorsa, bir an önce bu konuda girişimde bulunması beklenir. Çünkü "başörtüsü" Türkiye için adeta bir "günlük hayat." Okulların önünde sancı var, evlerde sancı var, daha önemlisi "sorun" en zirve makamların "eşler"i sebebiyle iktidara taşınmış durumda. Ya Meclis Başkanı'na, Başbakan'a, Ak Parti Genel Başkanına, bakanlara, milletvekillerine "eşlerinizi eve hapsedin, sakın onlarla kamu alanında görünmeyin" diyeceksiniz, ya da, bir katkınız olacaksa daha önce bu sütunlarda size çağrıda bulunduğum gibi "inisiyatif" alacaksınız. (Tıpkı Tayyip Erdoğan'ın yasaklarının kalkması konusunda ayak sürümemek gereği gibi) Ondan ötesi, yani tüm bu başörtülü bayanlar "kamu alanı"nda yaşamaya devam ettiklerinde "dün bir bugün iki" demek gerilimi beslemektir. Eğer Ak Parti hükümetinin bu konuda mutlaka bir yanlış yapacağını düşünüp, pusuda bekleyip, "işte gerilim başladı" gibi alarm zilleri çalmayı planlıyor idiyseniz, bu, gerçekten "CHP'yi yenileme" misyonunuzla örtüşmez. Bilemiyorum, belki de CHP şu anda "muhalefet yapamama" gerilimi yaşıyordur. Ne de olsa Ak Parti iktidarı, beklenenden çok fazla flaş eylemlere yöneldi. Heyecanı, jestleri, içerde - dışarda ve her toplum kesiminde oluşturduğu iyimser hava, aldığı olumlu kredi, gerçekten muhalefeti zorlaştırıyor. Öyleyse beklemek, hatta genelde yaşanan olumlu havaya uyum göstermek gerekiyor. Bu da sayın Baykal'ın başlangıçta çizdiği "Sorumlu muhalefet" çizgisine daha çok yakışırdı. Ve daha olumlu puan alırdı. Türkiye için de daha faydalı olurdu. Bize göre Baykal'ın en büyük riski CHP'yi yeniden "Eski CHP"nin formatına sokmak olacaktır. Nedir o? Halkın sorunlarından kopuk, o konuda söyleyeceği hiç bir şeyi bulunmayan, ama "devlet ve rejim öncelikleri" deyince aslan kesilen, o alandaki en basit farklı yaklaşımları "rejim için tehdit" algılaması kapsamına sokan, bu alanda devlet içinde - dışında odaklaşmalar imaline yönelen bir politika benimsemektir. Hiç şüphesiz böyle bir formatın da (Basında üç - beş kalemde somutlaştığı gibi) alkışlayıcıları bulunacaktır. Ama, sanırım Baykal o çizgi ile seçimlere girmek istemezdi. O çizgiyi şu anda Doğu Perincek'e bıraksın. O, hiç kimsenin başedemeyeceği bir provokasyon üslubu ile gerekli kışkırtmayı sürdürüyor. Halktan aldığı oy da, binde bilmemkaç! O çizgiden asla ve asla iktidar alternatifi çıkmaz. İP gibi marjinalin marjinali bir siyasi hareket, ya da Türk Silahlı Kuvvetlerinin bugün prim vermekten ısrarla kaçındığı kopkoyu bir askeri yönetim çağrısı çıkar. Halkın nabzını tutmaya devam edin sayın Baykal, bunun sonunda hiç olmazsa iyi isim bırakmak var. Uzlaşmacı, kendini aşmış bir devlet adamı imajı da az şey sayılmaz.!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |