|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Çocukluğunda yaşanan Ramazanları eski Türk filmlerine benzeten İbrahim Sadri, "Oturduğumuz mahallede herkes birbirini tanırdı. 3-4 aile birlikte iftar yapardık. Tıpkı Adile Naşit'li, Münir Özkul'lu filmler gibiydi mahallemiz" diyor. Ramazan ayını sizin için özel kılan şey nedir? Ramazan, tabi ki hayatımızda diğer yaşadığımız zamanlara kıyasla daha özel bir gündür. Davranışlarımızı daha farklı yaşamaya çalıştığımız, daha farklı algılamaya başladığımız bir dönem. O yüzden en azından bir aylığına bile olsa normal rutin hayat akışımıza kıyasla farklı işler yaptığımız, oruç tuttuğumuz, hayata biraz daha olabildiğince merhametle bakmaya çalıştığımız bir zaman. Ama tabi ki bu keşmekeş ve hengamenin ortasında giderek, modernleşen ve anlamını yitiren gündelik hayat akışı içerisinde, her gelen yeni bir Ramazan sanki bir öncekini aratıyor gibi bir his var. Her gelen Ramazan bir öncekini aratıyor diyorsunuz. Eski Ramazanlarda İbrahim Sadri nelere özlem duyuyor? İnsanlar özler ya! Yani, çocukluklarını, geçmiş günlerini, eskiyi özler. Bu herkeste vardır aslında ve yaş ilerledikçe biraz daha baskın ortaya çıkar. Hiçbir zaman ve hiçbir şey daha küçükken olduğunuzdan daha iyi değildir aslında. Ben böyle bakıyorum. O yüzden basit bir örnek vereyim. Ben çocukken Ramazan'da oturduğumuz mahallede komşularımızla olan sıcak ilişkimizin yerini şimdi oturduğumuz sitede komşularımızla olan tanışıksızlık aldı. Bu bile bir özlem yani. Çocukluğunda yaşadığın Ramazanları bize biraz anlatır mısınız? 70' li yılların başında, Fatih'in eski semtlerinin birinde çocukluğumu yaşadım. Fatih Camii'nin biraz altında geçti çocukluğum. Oturduğumuz sokağın hemen karşısında romen aileler oturur ve at arabacılığı yaparlardı. Herkes birbirini tanırdı mahallede. Şurada Sacide teyze oturur, burada Ali amcalar vardı, şurası Nuriye'lerin evi gibi. Üç aşağı beş yukarı herkesin birbirini tanıdığı hem de organik olarak birlikte bir hayat yaşadığı koloni gibi bir yaşamdı ve bütün mahallelerde bu vardı. O nedenle iftarda mutlaka üç dört aile bir evde buluşurlardı. Tabii daha yoksul, daha gariban günlerdi herkes için. Ama herkesin varolanı paylaşmaktan daha çok mutlu olduğu günlerdi aynı zamanda. Belki şöyle tarif etmek daha doğru olur. Hani şimdi televizyonlarda izlediğimiz Minür Özkul'lu, Adile Naşit'li, Halit Akçatepe'li, Sadri Alışık 'lı filmler var ya, işte dostluktan, fedakarlıktan, sevgiden, paylaşımdan söz açan filmler. O filmler aslında çekildiği yıllarda yaşanan şeylerdi. Yani birer masal birer fantazi değildi. O yüzden o dönem için o filmler çok gerçek filmlerdi. Ama şimdi izlediğimizde aa.... ne kadar da masal gibi diyoruz. Oruçla ilk tanışman nasıl oldu? İlk oruç tuttuğum günü hatırlamıyorum. Ama iki üç saat yemek yemeyip en azından özendirici, hazırlayıcı olsun diye yarımşar gün oruçlar tutardık. İşte birbirimizin dillerini kontrol ederdik arkadaşlarla yemişmisin yememiş misin diye. ilkokul çağlarında belki de ilkokula gitmeden önce böyle yarımşar gün oruçlar tutarak başladı. Hafızanızdan silinmeyen, sizde hatırası daha yoğun olan bir Ramazan ayı yaşadınıız mı? Her yaşanan Ramazan'ın kendi içinde hatıraları var. Ama benim için en özel ve en fazla iz bırakan Ramazan, annemi kaybettiğim 1995 senesindeki Ramazan'dı. Çünkü Ramazan'ın hemen önünde olmuş bir vefattı. O yüzden benim içimi burkan hep alıştığımız, annemle birlikte iftar ettiğimiz, sofraya oturduğumuz Ramazanların dışında onsuz Ramazanı yaşamayı karşı karşıya kalma acısı vardı. Son şiir kasetiniz Ramazan ayına denk geldi. Ramazan'ı nasıl geçiriyorsunuz? Yaptığım iş nedeniyle son üç dört yıldır Ramazan ayı benim için diğer dönemlere göre daha yoğun geçiyor. Çünkü yaklaşık üç dört yıldır yaptığım her kaset Ramazan ayına denk geliyor. Bu sene de öyle oldu. "Ben sana Mecburum" isimli son şiir kasetim Ramazandan yaklaşık 15 gün önce çıktı. O yüzden çok yoğun bir promosyon ve ona bağlı olarak da konserler, gösteriler başladı. Hemen her gün gösteri amacıyla bir yere gidiyoruz. Gerede'ye gittik, Akyazı' ya gittik. Önümüzdeki günlerde de Malatya var, Bursa var, Kıbrıs var. Bu nedenle Ramazan çok da farkında olmadan geçiyor. Aslında ben Ramazanı evinde ailesi ile birlikte yaşamayı önemseyen biriyim. Ailenizle geçirdiğiniz zaman daha sakin, daha keyifli oluyor. Arada bir fırsat bulursam evde iftar edebiliyorum. En azından sahurlarda bir araya gelmeye gayret ediyoruz. Çünkü sahur belki iftardan daha çok önemsenecek bir zaman. Çünkü artı bir fedakarlık yaparak uykunuzdan kalkıyorsunuz.
İki Tacir
İş tâbii mahkemeye intikal edince kadı şikâyet üzerine gelen tacire: "Şahidin var mı" diye sormuş. O da: "Şahidim falân yerdeki ağaçtır. Onun şahidliğine baş vuracağız" demiş. Hemen ağacın altına gitmişler. Kadı (hakim) ağaca sormuş: "Bu altınları buradan kim aldı?" Ağaç: "Falân tacir aldı" diye söyleyince hakim büsbütün şaşırmış. Bunda bir sır olsa gerek, diye düşünmüş. Ağacın tam dibinde ateş yaktırmış. Dumanlar ağacın kovuğundan içeri gitmeye başlamış ki bir adam can havliyle dışarı fırlamış. Hakim adamı sorguya çekmiş ve altınları esas çalan tacirin kim olduğu ortaya çıkmış.
lİFTARA NE HAZIRLAYALIM? Şafak çorbası, Bezelyeli et yemeği, Tavuklu bohça böreği, hurma tatlısı BEZELYELİ ET YEMEĞİ MALZEMELER: 800 gr. parça et, 2 havuç, 2 soğan, 10 adet sivri biber, 1 fincan sıvıyağ, 1 kaşık tereyağı, 1 kg. kabuklu bezelye veya 1 kutu konserve, 4 tane patates, 3 domates, 1 tatlı kaşığı kırmızıbiber. YAPILIŞI: Etler kuşbaşı şeklinde doğranıp kısık ateşte pişirilir. Doğranmış soğan ve havuç ete katılarak kısık ateşte pişirilir. Domates ve sivri biber katılırr. Patates, bezelye, tuz, kırmızıbiber eklenerek karıştırılır. Pişmeye bırakılır. Sebzeler yarı pişmişken ateşten alınıp fırın tepsisine dökülüp yaydırılır. Kızgın fırına verilir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Ramazan| Arşiv Bilişim| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
|
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |